Demirtaş’tan Kışanak’a, HDP’de neler oluyor?

Yedi yıla yakındır haksız, hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutulan HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş "aktif politikayı bu aşamada bırakıyorum" dedi. Demirtaş'ın bu sözüyle birlikte parti yönetimine ilişkin eleştirileri çok tartışıldı, öyle görünüyor ki bundan sonra da tartışılmaya devam edecek. Ve partide önümüzdeki kısa dönemde büyük bir değişime yol açacak.

Demirtaş, bir “ketıl” ile siyasetin sadece Meclis'te ya da sokakta değil dört duvar arasından bile yapılabileceğini çok net bir şekilde gösterdi bu süreç içersinde.

Kısıtlı olanaklarıyla dışarıya verdiği mesajlarla halka umut vermeye, heyecan yaratmaya çalıştı. Cezaevinden bile iktidarı korkutmaya devam ettiği için meydanlarda “idam” sloganları atıldı.

Ama bu çabası parti içinde kimi çevrelerce "popülist siyaset yapıyor", "sosyal medya fenomeni", "bizi yok sayıyor", "parti yönetimini pasifize ediyor" diyerek eleştirildi. Sadece eleştirilmekle de kalınmadı; Demirtaş'ın açıkça olmasa da dile getirdiği gibi "yalnızlaştırıldı".

Sonunda da “aktif politikayı bıraktı”.

Peki Demirtaş’ı bu kararı almaya götüren süreçte neler yaşandı? Demirtaş bundan sonra ne yapmayı planlıyor? Söylediklerinin yanı sıra söylemedikleri nelerdi? Sözleri hem partide hem de parti tabanında nasıl yankılandı? Ve eleştiriler bundan sonra partide nasıl bir değişime yol açacak?

HDP’deki kimi çevreler Demirtaş’ın bu son çıkışının partide büyük bir değişime yol açacağını vurguluyor. Sonuçlarının sonbaharda ortaya çıkmasını bekliyor.

İşte HDP çevrelerinde konuşulanlara bakınca sadece Demirtaş’ın değil cezaevinde haksız hukuksuz bir şekilde tutulan başka isimlerin de parti yönetimince ağır bir şekilde “incitildiği” ortaya çıkıyor.

Neler mi konuşuluyor? Buyrun.

- Partide işlerin iyiye gitmediği sadece bu seçimde tespit edilmedi. Belli bir süredir zaten iyi gitmiyordu; siyasi soykırım operasyonlarına yeterince reaksiyon gösterilmedi, halkta heyecan yaratma vizyonu aşındı.

-Parti yönetiminde oryantalist bir bakış açısı oluştu. Sorunların sebepleri hep dışarıda arandı. Yönetim olumsuz gidişten kendisini azade tutmayı tercih etti. Onun yerine üçüncü kişileri suçlayarak işin kolaycılığına kaçtı.

-Bu başarısızlık göz göre göre geldi. Türkiye tarihi seçime giderken konulan iddialar ile yapılan hazırlıkların arasında uçurum vardı. Seçim sürecinde sahada yeterince yer alınmadı. Oy kullanılırken sandık başları sıkı tutulmadığı gibi seçim tutanaklarının birleştirilmesi sırasında ilçe seçim kurullarında bile yeterince yer alınmadı. Genel Merkez de teşkilatlar da tarihi seçimden çok uzaktı. Yukarıdan yerele yayılan bir heyecansızlık hakim oldu.

-TİP ile yaşanan süreç, enerjinin ittifak içinde yürütülmesi Kürt halkının artık sıtkının sıyrılmasına neden oldu.

-Parti birkaç bürokrata teslim edildi. Kolektif akıl yok edildi. Antidemokratik bir işleyiş hakim oldu.

-Eş Genel Başkanlarımız çok değerli isimler. Ancak bu süreci taşıyamadılar. Kolektif akıl bir kenara bırakıldı. Eleştiriler kişisel alındı. Bazı yöneticiler, MYK’da ya da PM’de yapılan eleştiriden sonra küsüp evine kapandı.

Anlatılanları böyle özetleyebiliriz. Ancak Demirtaş’ın Cumhurbaşkanlığı adaylığı sürecine ilişkin söylediklerine de bakmakta yarar var. Ne diyordu Demirtaş:

“Cumhurbaşkanlığı adaylığı tartışmaları başlamadan önce ben Genel Merkezimize, Cumhurbaşkanı adayı olmaya hazır olduğumu ve seçimi ikinci tura bırakıp o aşamada demokratik hamlelerle daha fazla katkı sunabileceğimizi belirttim. Ayrıca, benim adaylığım partimizin de oy oranını artırabilir dedim. Aslında siyasi yasağım yoktu ama ola ki Yüksek Seçim Kurulu adaylığımı reddetse bile sonrasında çıkaracağımız adayın tabanımızın sahiplenmesinin daha kolay olacağını belirttim. Fakat bu önerim, herhangi bir gerekçe sunulmadan reddedildi. Gerekçesini halen bilmiyorum. Bu tartışmalar sürerken deprem oldu ve sonrasında aday çıkarmamaya doğru evrildi süreç. Bu karar da Genel Merkez ve ittifak bileşenlerince ortak alındı. Bana da öncesinde bilgi verildi, elbette bu kararın arkasında durduk.“

Anlatılanlara göre Demirtaş’ın söylemediği başka bir şey daha var.

Evet Demirtaş, seçimlerden tam 10 ay önce genel merkeze bu görüşünü iletmişti. Hatta kendisine engel çıkarılması halinde Gülten Kışanak’ın adını da ilk o önermişti.

Gülten Kışanak’ın adı aday belirleme sürecinde çok konuşuldu. Ancak seçime doğru yaşanan 6 Şubat depremi sonrası HDP yönetimince yapılan açıklamada "deprem sonrası adaylık tartışmalarının yeniden ve etraflıca ele alınacağı" söylendi. Ardından yaşananları da biliyoruz.

Ama HDP çevrelerinde anlatılanlara göre Gülten Kışanak’a adaylık teklifi depremden bir buçuk ay önce yapılmış. Ancak net olmayan ‘incitici’ bir içerikle:

“Sizi aday göstermeyi düşünüyoruz ama Millet İttifakı ile anlaşma durumu olursa aday gösteremeyiz”.

“Gülten Hanım Kürt siyasi hareketinin mütemmim cüzlerinden biridir” diyor bir HDP’li:

“12 Eylül’de Diyarbakır Cezaevinde büyük işkencelere maruz kalmış, ‘Ben Kürt değilim Türküm’ demediği için Esat Oktay Yıldıran’ın köpeği Jo’nun kulübesinde 6 ay hücre cezası verdiği bir isim. İşkencenin izlerini hala vücudunda taşıyan ve hala bedel ödeyen birisi. Siz bunca bedele, inanca ve emeğe karşı bu saygısızlığı yapamazsınız. Bu yaptığınız en hafif tabiriyle inciticidir. “

Peki Demirtaş’ın “Önerim, herhangi bir gerekçe sunulmadan reddedildi. Gerekçesini halen bilmiyorum” sözü ne anlama geliyor? HDP yönetimi neden Demirtaş’a bir gerekçe sunmadan teklifini reddetti.

İşte bunun yanıtı da şöyle veriliyor:

“Hukuki engel olmasa bile genel merkez başka bir hazırlık yoluna girmişti. Alternatifli bir hazırlık içindeydi. Yani Selahattin Bey’e de aynı şey söylenecekti. Millet İttifakıyla anlaşılırsa adaylıktan çekilmesi istenecekti. Çok iyi biliyorlardı ki Selahattin Bey bunu kabul etmezdi. O nedenle bir şey söylememiş olabilirler. Ama ne Selahattin Demirtaş ne Gülten Kışanak böyle bir teklifi asla kabul etmezler.”

Gülten Kışanak, 3 Nisan’da Yeni Yaşam Gazetesi’nde “Bir Sosyalist Olarak” başlıklı bir yazı kaleme almıştı. O yazıda Emek ve Özgürlük İttifakı içinde ama ayrı liste ile seçime girmekte ısrar eden TİP’i eleştirirken şöyle diyordu:

“Öyle görülüyor ki, Emek ve Özgürlük İttifakı bir seçim ittifakı niteliğinde değil. Ortak cumhurbaşkanı adayı yok. Ortak seçim listesi de olmayacaksa, bu ittifak artık bir seçim ittifakı niteliğinde değildir.”

İşte Kışanak’ın bu cümlesi bugün daha net anlaşılıyor.

Peki bundan sonra ne olacak?

HDP çevrelerine göre Demirtaş değişim için büyük bir kapı açtı. Partide yönetim anlayışının değişimini zorunlu hale getirdi. Yerelden başlayacak konferanslarla, ilçe ve il kongreleriyle gidilecek kurultayda büyük bir değişim yaşanacak. Yola Yeşil Sol Parti ile devam edilecek. 2014’de yaşanan BDP’den HDP’ye geçiş gibi bir süreç yaşanacak.

Peki Demirtaş ne yapacak?

Demirtaş mücadelesini sürdürecek ama uluslararası alanda. Uluslararası toplum temsilcileriyle, Kürt meselesinin uluslararası aktörleriyle ilişkileri geliştirmeyi, Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi üzerinde etkin olmayı planladığı söyleniyor.

Belli ki, iktidarın dayatması sonucu HDP’den Yeşil Sol Parti’ye evrilme sürecinin Kürt Özgürlük Hareketi’nin yıllardır yaptığı gibi sadece parti ismi değiştirmenin çok ötesinde niteliksel dönüşümlere yol açacak sonuçları olacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
AYŞE YILDIRIM Arşivi
SON YAZILAR