MÜHDAN SAĞLAM
En tehlikeli seçim yatırımı: Akkuyu Nükleer Santrali
Akkuyu Nükleer Santrali'yle ilgili tartışmalar bitmiyor, santrale dönük şikayetler ve Türkiye’ye aktarılan/ aktarılması gereken milyar dolarlar da cabası. İçtaş’ın Rus Titan-2 ile beraber üstlendiği yürütücülük kısa süre önce feshedildi. Yerine yeni bir firma geldi. Firma değişiminde işçilik ve inşaat sırasında görülen hataların etkili olduğuna yönelik güçlü iddialar var. Akkuyu Nükleer Aş bu konuda yalnızca firma değişikliği yaptığını ve yeni bir firmayla yoluna devam edeceğini söyledi. Ancak inşaatın kendisi de yaşananlar kadar önemli. Akkuyu Nükleer Santrali inşaatında neler olduğuna bakalım.
ÖLÜM KUYUSU AKKUYU: İŞÇİ ÖLÜMLERİ VE İŞ KAZALARI
Akkuyu Nükleer Santrali’nin inşasında 20 binden fazla işçi çalışıyor, işçilerin bir kısmı Türkiye’den bir kısmı Rusya’dan ancak ortak olan bir durum var: Ölümler ve kötü çalışma koşulları.
Bölgede faaliyet gösteren yerel medya kuruluşları, sivil toplum örgütleri sık sık buradaki kıyıma dikkat çekiyor. Özellikle 2021’in kasım ayında işçilerin art arda iş kazaları sonucu ölümleri dikkat çekmişti. Bu işçilerden 30 yaşındaki Emrah Ballı elektrik akımına kapılarak yaşamını yitirdi. Benzer biçimde bir Rus işçinin yüksekten düşmeye bağlı ölümü var. Söz konusu dönemde neredeyse bir haftada üç işçinin yaşamını yitirdiği görülmüştü. Üstelik ölümlü kazalar, tedbirsizlikler bir yana işçilerin başka sorunları da var. Örneğin ödenmeyen maaşlar. Yine 2021’in sonbaharında binlerce işçi, maaşları iki aydan fazla süredir ödenmediği için eylem yapmıştı. Eyleme katılan işçilerinden büyük bir kısmının işine de son verilmişti. Dahası eylem sırasında özel güvenliğin sert müdahalesi nedeniyle bir işçi daha yaşamını yitirmişti. Bu konudaki iddiaları ne sözleşmesi feshedilen firma ne de Akkuyu Nükleer A.Ş. yalanlamamıştı.
Yemeklerin yeteri kaloride olmaması, 15 metrekarelik dinlenme ve uyku alanında 5-6 işçinin kalması, duş ve tuvaletlerin yetersizliği de dile getirilmişti. İş güvenliği konusunda ara ara medyaya konuşan işçiler, “aman dikkat edin ha” dışında bir önlemin olmadığını söylüyor.
Şantiye ve inşaat alanının büyüklüğüne dikkat çeken işçilerin anlattığı bir başka durum, bir kaza olduğunda kaza mahalline varıncaya kadar işçinin çoktan götürüldüğü. Bir de başka bir konuya dikkat çekiyorlar, bir savcı olay yerine gelip duruma bakmak istediğinde bile izin alması üç gün sürüyor. Akkuyu Nükleer Santrali özel bir şantiye alanı. Sahaya girişte daha önce sendikalar ve meslek örgütleri sorun yaşamıştı. Adeta bir kapalı kutu ve kimse kolayca giremiyor, giriş talebinin sonuçlanmasının 3-7 gün arasında sürdüğü görülüyor.
İNŞAAT SORUNLARI VE DENİZ SUYU İDDİASI
Akkuyu Nükleer A.Ş’de yaklaşık 5 yıl çalışan Kürşat Tosun, Gazete Durum’da Kardelen Eda Demirkıran’a verdiği mülakatta işçilerin iddialarını doğrulayan ifadeler kullanıyor. Tosun, “Aslen, İçtaş şirketi hakkında şu anda fesih gerekçesini oluşturan tüm konular o zaman da biliniyordu. Bu şirketin, iş güvenliğine yeterince önem vermediği, yürüttüğü projelerde işçilere ve alt taşeronlara geç ödeme yaptığı ya da hiç ödemede bulunmadığı, şirketin mali durumunun iyi olmadığı gibi ciddi ve önemli konuların altı çizilmişti” diyerek aslında İçtaş’ın geçmişte benzer sorunlara imza attığını ancak buna karşın projeye dahil edildiğini söylüyor.
Burada şunu sormak gerekiyor, İçtaş’ın böyle bir sicili varsa neden bu firma tercih edildi? Böylesine büyük bir projede hükümetin desteği alınmadan sürece dahil olmak kolay değil, İçtaş’a kim referans oldu?
İçtaş’ın ödemeler sorunu, iş ve işçi güvenliğine özen göstermediği, taşeron firmalar ve işçilerin ödemelerini geç ya da hiç yapmadığı yönündeki iddiaların yanında Akkuyu inşaatında da iki sorun var.
Birincisi, inşaat sırasında reaktörün oturacağı temelde çatlak medyana gelmişti, burada yanlış malzeme kullanıldığı iddiası gündeme gelmiş, onarımın ardından benzer çatlakların yeniden yaşandığı görülmüştü. İnşaat sırasında tartışmaya neden olan bir başka iddia deniz suyunun beton karmada kullanıldığı yönünde. İddia göre inşaat için sondajla tatlı su çekiliyor, ancak sondaj derine gittikçe deniz suyunun tatlı suya karıştığı görülüyor ve inşaatın bir kısmında bu suyun kullanıldığı söyleniyor. Projede çalışan bazı mühendisler daha önce medyaya isimleri saklı kalmak kaydıyla temelde deniz suyunun biriktiğini, aslında temelin santral için uygun olmadığını söylemişti.
ERKEN BİTSİN BASKISI VE PROJENİN GELECEĞİ
İnşasında bu kadar sorun çıkmasına karşın 2025’te bitirilmesi gereken santralin erken bitmesine dönük hükümet bir talepte bulundu. Santral 2023’e yetiştirilmeye çalışılıyor. Acelenin sebebi, Cumhuriyet’in 100. Yılı’na yetiştirme hedefi. Ancak aynı 2023 Türkiye’de seçimin olacağı yıl. Yani bu telaşta, seçim öncesinde hükümetin elini güçlendirme çabası etkili. Her seçim döneminde gördüğümüz gibi bazı yerler yeniden açılıyor, inşaat aşamasındaki bazı yapılar ise oy hesabıyla bitmiş gibi gösteriliyor. Şimdi bu açılışlara nükleer santral de eklenmek isteniyor. Seçim hesabıyla nükleer santral güvenliği arasında belli ki seçimden yana tercih yapıldı.
Ancak inşasında yaşanan sorunların ayyuka çıktığı bu projede, aceleye gelmemeli. Diğer yapılardan farklı güvenlik, yapı dinamikleri isteyen nükleer santralin hızla yapılması beraberinde ciddi sorunlar getiriyor. Birgün’de Özgür Gürdeniz’in hatırlattığı gibi Fransa’nın Finlandiya’da inşa ettiği nükleer santralde inşaat sırasında hatalar fark edilmiş ve reaktör yeniden inşa edilmek durumunda kalmıştı. Bu nedenle reaktörün devreye girmesi 13 yıl sarkarken maliyeti de 3 milyar eurodan 11 milyar euroya çıkmıştı. Üstelik Türkiye Finlandiya değil, burada bir hata fark edildiğinde ne olacağını bilmiyoruz. Bu durumda bizi sadece zaman ve maliyet kaybı değil, ölüm tehlikesi de bekliyor olabilir.
Sonuç olarak Akkuyu inşaatı, işçi ölümleri ve iş güvenliği konusunda ciddi anlamda sıkıntılı bir noktada. Üstelik burada bir denetim gerçekleşemiyor olması da ayrı bir sorun. Bir diğer sıkıntı, inşaat temelinde sorunlar olmasına karşın, dur durak verilmeden hızla projenin bitirilme gayreti. İktidarın seçime eli güçlü bir şekilde girme ve santral üzerinden oylarını artırma stratejisinin Türkiye’ye bedeli çok ağır olabilir, üstelik bu bedelin etkisi yüzlerce yıla yayılabilir.