CENGİZ ERDİNÇ
15 Temmuz'dan Taksim'e: Gözyaşlarını kurutmak
“Örneğin arka arkaya üç trajik sahne yazacaksınız ve hepsinde de izleyicinin ağlamasını bekliyorsunuz. Bu kompozisyonun etkisi ne olabilir? İlk sahnede izleyiciler ağlayabilir, ikincisinde burunlarını çekebilir, ama üçüncüsünde kafalarını çevirip gülerler. Üçüncü sahne hüzünlü olmadığından değil hepsinin aslında en trajiği o olabilir. Ancak gözyaşlarını kuruttuğunuzdan ötürü, üçüncü kez ağlayacaklarını sandığınız için, sizin ahmak ve duyarsız olduğunuzu düşünürler ve bu yüzden trajediyi komediye çevirirler… Eğer üçüncü kez deneyecek kadar ahmaksa, yalnızca hedeflediği etkiden mahrum kalmaz, aynı zamanda teknik ona arkadan saldırır ve tam tersi bir etkiye yol açar.”
Bu satırların yazarı bir siyaset bilimci ya da politikacı değil, senaryo konusunda dünya çapında bir isim olan Robert McKee..
5 Haziran 2015’te başlayan, aslında 6-8 Ekim Kobani olaylarına kadar geri giden şiddet sarmalının yine 1 Kasım 2015’te bittiğini zannediyoruz. Oysa dönüp bir kez daha baktığımızda bu hazırlanmış şiddet sarmalı seçim atmosferini manipüle etmekten çok, 15 Temmuz’da girişilen darbeye zemin hazırlıyordu.
15 Temmuz darbesi ne zaman planlandı?
Akıncı İddianamesi’ne bakacak olursak 1 Kasım 2015 seçimlerinin hemen ardından Fethullahçıların sivil imamları darbe toplantılarına başladı. Hanefi Avcı, “Erken Uyarı” kitabında tarihi çok daha geri alıyor, 17 Aralık 2013’de Cemaatin yargı darbesinin başarısız olup, yargı ve polisteki şakirtlerin görevinden alınması ve haklarında adli işlemlere başlanmasından hemen sonra, “2015 yılına doğru Cemaat’in darbe yapmaya karar verdiği kanaatindeyim” diyor.
15 Temmuz yoluna döşenen taşlar
Avcı, sivil imamların planının üst düzey askerlere çok daha sonra duyurulduğunu söylüyor ama merminin namluya 2015 yılı başlarında sürüldüğünü gösteren işaretler de var.
2014 yılında HDP bürolarına ve üyelerine sadece 19 saldırı yapıldı. 2015 yılında 106’sı 7 Haziran seçimlerinden önce olmak üzere hepsi de parmak izi gibi birbirine benzeyen 167 saldırı gerçekleşti. 2016 yılında saldırı sayısı 36’ya düştü.
Teyelleri 2012’de 7 Şubat’ta MİT’in kapısına dayanarak atan cemaat terzileri, prova aşamasına geçmişlerdi. Bunun yapılacağı yer bazı mahallelerinde HÜDAPAR’ın etkili olduğu Cizre’ydi.
Gazeteci Celal Başlangıç burada olup bitenleri 15 Temmuz’dan aylar önce 8 Aralık, 11 Aralık ve 15 Aralık 2015’te haberdar sitesinde yazdı. Kobani olayları olarak anılan 7 ve 8 Ekim 2014’den sonra ev baskınları, gözaltı ve tutuklamalara karşı ilk barikatlar kazılmıştı. Ama can kaybı 26 Aralık 2014 günü geldi. Kobani’de ölen dört YPG’linin cenazesi ilçeye sokulmamış, HÜDAPAR’lıların da dahil olduğu olaylarda dört kişi ölmüştü.
Cizre Emniyet Müdürü Ozan Başurgan görevinden alındı, yerine Emniyet İstihbarat Dairesi Başkanı Ercan Demir atandı. Demir, Cizre’nin ileri gelenleriyle konuşmuş, keyfi gözaltı ve ev baskını olmayacağının sözünü verdi. Hendekler kapatılır, barikatlar kaldırılırken 6 Ocak 2015 günü 14 yaşında bir çocuk, Ümit Kurt tek kurşunla öldürüldü. Boyacıydı ve işten dönüyordu, zırhı polis aracından açılan ateşle öldürülmüştü. Polis “bize ateş açtığı için öldürdük” dedi ama balistik raporunda Ümit’in ateş ettiğine dair hiçbir belirti yoktu. Hendekler bir kez daha kazıldı, barikatlar kuruldu. Bu defa DTP Eşbaşkanı Hatip Dicle 14 Ocak günü Cizre’ye geldi. İmralı’nın mesajını getirmiş, maskeli eylemlere, kepenk kaparttırmaya karşı olduğunu aktarmıştı. Hendekler barikatlar kaldırılıyordu ki bu defa Yasef mahallesinde 12 yaşında bir başka çocuk Nihat Kazanhan yine zırhlı polis aracından açılan ateşle öldürüldü. Polis bunu reddetti ama kısa sonra yayınlanan görüntülerde polis zırhlısından inen kamuflaj kıyafetli bir özel harekatçı polisin 12 yaşındaki Nihat’ı vurduğu açıkça görülüyordu.
Hendekleri kıştırtan Cemaatçiler
Hendekler bir daha kazıldı. Emniyet Müdürü Ercan Demir, Hrant Dink cinayeti soruşturması nedeniyle 20 Ocak’ta tutuklandı, yerine daha önce görevden alınan Ozan Başurgan getirildi.
Fethullahçı generaller darbenin kanlı dikişlerini “Hendek olayları” adı verilen çatışmaları kışkırtarak ve bastırarak attı.
Selahattin Demirtaş, dört yıl önce 11 Nisan 2018’de başlayıp üç gün boyunca sunduğu savunmada bu hazırlığa dikkat çekmişti:
“Kobani ile ilgili bir miting yapmaya hazırlanırken, birdenbire güvenlik güçleri içinden ateş ediliyor ve ortalık bir anda barut fıçısına dönüyor. Birkaç saat sonra Batman’da HÜDAPAR binası basılıyor, bilmem hangi ilçede HDP binası basılıyor. Biri HÜDAPAR binasına ateş açıyor, öbür tarafta biri HDP binasına ateş açıyor. Bakın, dosyalar iyi incelenirse saatlerinin bile birbirine yakın olduğu görülecek.”
Demirtaş 10 Ekim 2014’de Bingöl Emniyet Müdür Atalay Ürker’e yapılan ve üç polisin öldürüldüğü suikasta da dikkat çekti. İçişleri Bakanı Efkan Ala’nın isteği üzerine aracılarla Kandil’e ulaşıp bu saldırıyı sorduklarını ve “ateşkesin bozulmadığı, olaylarla ilgilerinin olmadığı” yanıtını aldıklarını, ancak bu sırada bir araçta bulunan dört kişiden üçünün öldürüldüğünü, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “Bingöl Emniyet Müdürü’nün intikamı alındı” diye açıklama yaptığını, halbuki öldürülenlerin PKK militanlarıyla ilgisi olmadığının anlaşıldığını, sağ kurtulan kişinin de beraat ettiğini anlattı.
Daha fazlasını da söyledi Demirtaş, Cizre’de ilk sokağa çıkma yasağının ardından komutanların Yafes, Nur ve Cudi mahallesinde karargahlarını Cemaate ait dersane ve yurt binalarına kurduklarını anlattı, Sur, Şırnak, Yüksekova ve Cizre’yi yakıp yıkan komutanların 15 Temmuz’da “darbeden” tutuklandığını hatırlattı, sekiz generalin ismini saydı. Jandarma Özel Harekât, Polis Özel Harekât ve JİTEM gibi hesaplardan çatışmalarda ölenlerin çıplak cesetlerini yayınlayarak halkı kışkırtan Beytüşşebap Kaymakamı Kadir Güntepe’yi özellikle vurguladı.
5 Haziran Diyarbakır Mitinginde patlayan bombayı, Suruç katliamına, Ceylanpınar’daki cinayete, Ankara Gar katliamından geçen ince bir çizgiyle hendeklere, sokağa çıkma yasaklarına, yakılıp yıkılan şehirlere uzattı.
Selahattin Demirtaş bu kez 21 Mart günü Hakkari’de aracında 52,5 kilo plastik patlayıcı ile yakalanan polis memurunu hatırlatıyor.
Altı yıl sonra İstanbul’da İstiklal Caddesi’nde patlayan bombayı, videolardan anında yeri bulunan ve 42 dakika içinde her şeyi anlatan faili konuşuyoruz.
Yine seçim, yine trajedi.
İyi de üçüncü kez deneyecek kadar ahmak olabilirler mi?
İnsanların gözyaşları çoktan kurumadı mı?