Soylu ilgi istedi... Esad ile Erdoğan görüşmesi Bağdat’ta mı?

SEDAT BOZKURT

Demokrasilerde insanların ülkeleriyle ilgili karar alma sürecine katılımının en önemli aygıtı siyasi partilerdir. Siyasi partilerin en önemli görevinden birisi de o ülke vatandaşlarının devlet aygıtını yöneten siyasi kadrolara talep ve itirazlarını yüksek sesle iletmelerine aracılık yapmaktır. Demokrasilerde siyasi partilerin yanı sıra bu görevi üstlenen sivil toplum örgütleri, meslek kuruluşları ile sendikalar da çok önemlidir. Sivil toplum örgütleri, sendikalar ve meslek kuruluşlarıyla siyasi partilerin ayrıldığı nokta devleti yönetme talebidir. Örgütler taleplerini iletip, gerçekleşmesi için muhtelif demokratik yöntemlerle baskı oluştururken, siyasi partiler doğrudan bu talepleri veya itirazları gerçekleştirebilmek için iktidar olmayı, devleti yönetmeyi seçmeni ikna ederek talep eder.

Demokrasi çok uygun ve çok basit bir siyasal sistemdir. Muhtelif canlı organizmalar gibi yeniden kendisini üretme yeteneği de vardır. Rejimi krallıktır ama Magna Karta ile yaklaşık bin yıl önce demokrasiye ilk adımın atıldığı İngiltere’de seçimler yapıldı. Uzun süren politik türbülansın ardından aşırı sağın yükseldiği bir ortamda İşçi Partisi 14 yıl sonra iktidara geldi. Faşizmin ağırlığının en çok hissedildiği ülke olan Fransa’da seçmen bu riski gördü, sandıkta ittifak yaparak faşizmin ilerlemesine set çekti. Bu 2 örnek demokratik olgunluk sayesinde yaşandı. Bu olgunluğun oluşması için Avrupa kıtası yüzlerce yıl uğraştı. Bu uğraş, bizim de son seçimlerinde tanıklık yaptığımız gibi devam ediyor.

ABD’de de seçim var. Klasik 2 adaylı bir yarış var orada. Birisi mevcut diğeri ise eski başkanlar arasında geçecek olan bir yarış. Biden yaşı, Trump ise başkanlık yaptığı dönemde yaşanan olumsuzluklar nedeniyle tartışılıyor. Bu tartışmaların ABD toplumunda çok önemi var mı belli değil. ABD bir sistem ülkesi. Kurdukları demokratik düzeni -Avrupa’dan farklı olarak- seçimlerden daha çok sistemin koruyacağına inançları tam. Bu nedenle seçimlere katılım, çok kritik bir seçim de olsa yüzde 50’lerin üzerine çıkmıyor.

AKP’nin iktidar olduğu 22 yılda seçmenlerin önüne 3’ü anayasa değişiklik referandumu olmak üzere 15 kez sandık konuldu, seçimler yapıldı. Son 2 yerel seçimlerdeki başkanlıklar hariç, AKP hemen hemen hiçbirini kaybetmedi. Bu nedenle ortaya çıkan seçim sonuçları hep muhalefet partilerini etkiledi ve onları değişime zorladı, iç tartışmalar, yarışlar ve bölünmeler yaşanmasına neden oldu. 31 Mart yerel seçimlerinin sonuçları nedeniyle, siyaset sahnesine iddialı bir giriş yapan İyi Parti artık varlığını devam ettirebilmenin hesaplarını yapıyor. CHP ise oturduğu birinci parti koltuğuna iyice yerleşiyor.

Cumhur ittifakı bileşenleri açısından meseleye çok az bakılıyor. Siyasette bir biçimde kazandığınız zaman ya da iktidarı elinizde tuttuğunuzda çok fazla tartışılmıyorsunuz. Bu tartışma olmama hali kimseyi yanıltmasın. AKP’de de MHP’de de geleceğe dönük belirsizlik nedeniyle sıkı tartışmalar mevcut. (İttifakın diğer bileşenlerini parti olma niteliklerine sahip olma konusunda sıkıntılar bulunduğu için saymadım)

Soylu ve Şimşek denklemi

Süleyman Soylu’ya yönelik iddiaları 5 ay önce yazmıştım. Yargı dokunulmazlığının kalkması için milletvekilliğinden istifa etmeyi düşünüyor diye. Bu, AKP içinde sadece yalnızlaştırılmasına değil, ayrıldığı bakanlıktaki kadrosu tasfiye edilirken kendisine yönelik hamlelere tepki nedeniyleydi. Bu yazı sonrasında Soylu Erdoğan tarafından Aydın mitingine götürüldü ve mesele tatlıya bağlandı. Soylu bir kez daha sıkıntısını dile getirince aynı süreç yaşandı ve Erdoğan ile yaptığı görüşmeden rahatlamış bir biçimde ayrıldı. Parti kurmayacağını kesin bir dille açıklayan Soylu’nun amacı, AKP içindeki gücünü muhafaza etmek. Her çıkışı biraz kendisini hatırlatma çabası. Tekrar bakanlık koltuğu bulması da parti yönetiminde yer alması da çok zor görünüyor. Erdoğan bu gibi durumlarda çok faydacı bakar. Soylu’yu bakanlıktan “kırıp dökmeden” alabilmek için bakanların tamamını 2 eksikle TBMM’ye taşıdı. Partide de bakanlar arasında da Soylu’ya karşı ciddi bir direnç mevcut. Ali Yerlikaya bakan olunca “hayırlı olsun”a Milli Savunma Bakanı, Dışişleri Bakanı, MİT Başkanı ve Genelkurmay Başkanı hep birlikte gittiler. Soylu görev dönemi boyunca böyle bir karenin içinde yer alamadı.

Cumhur ittifakının en dokunulmaz ismi Mehmet Şimşek. AKP’den de MHP’den de Şimşek’e yönelik açıklamaları ya da yaptıkları nedeniyle en ufak bir itiraz yok. Bu da Şimşek’e çok konforlu bir alan yaratıyor. Erdoğan da ekonomi konusuna çok sevmesine karşın hiç girmiyor. Aslında anlatacak keyifli öyküsü de yok bu alanda. Sabit kur yüksek faiz döngüsü ile yeni bir “kur korumalı mevduat” maliyeti ülkenin önünde aslında. Yabancı kredilendirme kuruluşları ile bankaların verdikleri yüksek notlar sıcak parayı buraya yönlendiriyor. Dolarını bozduran yatırımcı TL’de 6 ayda yüzde 20/25 net faiz elde ediyor ve sabit döviz kuru nedeniyle parasını dolar cinsi yüzde 20 arttırarak ülkesine dönüyor. Ya da tekrar bu tatlı faize yatırıyor. İşte hep soyut kalan faiz lobisi tam da bu. Bu yolla Merkez Bankası rezervlerini arttırmakla övünen Şimşek’in kredisi sonsuza kadar değil. Ekim- Kasım ayında onun da hesap verme dönemi başlıyor. Bu demek ki Şimşek’in başarılı olduğunu anlatabilmesi için, Ekim ayında ya da Ekim ayına kadar ciddi bir faiz indirimi yapması gerekiyor.

Ekonomide elleri o kadar sıkışık ki, seçim meydanlarına bile sürdükleri TOGG’u batırmak pahasına, gemilerdeki araçlarına teşvik vererek Çinli elektrikli otomobil markasına yatırım yaptırılıyor. Bu, 1 Milyar dolarlık yatırım olacak. 2,5 milyar Dolar verip S 400’leri çöpe atan ülke için aslında önemli bir miktar olmamalı bu. Batı ülkeleri, Çin’in “ekonomik istilasına” karşı önlem alırken, Türkiye’nin heyecanla onları kabul etmesi de ayrı bir tartışma konusu. Ama Erdoğan siyasetinde mesele, Türkiye’ye gelip yatırım yaptıklarını uzun uzun anlatarak bunu başarı öyküsü olarak kitlelere duyurmaktır.

Esad-Erdoğan görüşmesi Bağdat’ta mı?

AKP, Suriye meselesinde de bildik yöntemini uyguluyor. Nedeni hiç dillendirmeden, ortaya çıkan sonuçlara odaklanıyor. Putin’in bastırması ile belli bir kıvama gelen Esad Erdoğan görüşme planında süreç, Esad’ın öne sürdüğü başta Suriye’deki Türk askerinin çekilmesi gibi koşullar nedeniyle biraz belirsizliğe girmişti. Şimdi o sıkıntı aşılıyor gibi. Esad’ın açıklamalarını, Türkiye “koşulları masada konuşuruz” olarak anladığını Şam yönetimine bildirdi. Buna itiraz gelmedi. Bu diyaloglarda sürpriz bir arabulucu var, Irak Başbakanı Sudani. Bu süreç devam ederse Erdoğan ile Esad Bağdat’ta bir araya gelecekler. Her iki tarafın da yanıtı şu aşamada olumlu.

Görüşme gerçekleşse de çok olumlu geçse de herkesin üzerinde mutabık kaldığı konu Suriye meselesi çözümsüz bir mesele halini almıştır. Ve yine burada bunu nedensiz olarak sonuç üzerinden sürekli konuşacağız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR