Takvimde olmaması gereken tarih: 2 Temmuz

Takvim yaprakları 9 Temmuz 1993’ü gösteriyordu. Başbakanlık merkez binada haftalık rutin yoğunluk yaşanıyordu. Bina içinde makamı bulunan başbakan, yardımcısı ve devlet bakanları yüksek tavanlı binanın uzun koridorlarını geçerek merdivenden aşağı inip geniş toplantı salonuna giriyordu. Makamları dışarıda olan bakanlar da Kızılay’ın bir uzantısı haline gelen adını kamu binalarından alan Bakanlıklarda bulunan 2 katlı ve geniş avlulu Başbakanlık Merkez ya da eski Başbakanlık adıyla tanımlanan binaya kırmızı plakalı çok büyük araçlarıyla korumalar eşliğinde gelerek çok geniş merdivenlerden çıkıp Bakanlar Kurulu toplantı salonuna geçiyorlardı. Her zamanki gibi gündemleri yoğundu.

Başbakanlık Koltuğunda Tansu Çiller oturuyordu. Daha 2 haftalık başbakandı. Aslında 1,5 yıl kadar aynı toplantı salonunda başka bir koltukta oturmuştu, salonun yabancı değildi yani. Onun yanında 3 ay sonra hem SHP Genel Başkanlığından hem de Başbakan Yardımcılığından ayrılacak olan Erdal İnönü vardı. Hükümet DYP-SHP koalisyon hükümetiydi.

Toplantının 7 gündem maddesi vardı. “Toplantı ve karar özetleri” bu 7 maddeden oluşuyordu ve topu topu 1,5 sayfa uzunluğundaydı. Bu toplantıdan sadece bir hafta önce bu ülkenin en acımasız katliamlarından birisi yaşanmıştı Sivas’ta. Doğal olarak gündem maddelerinden birisi buydu. Aslında yaşanan trajedi bunun tek gündem maddesi olmasını gerekli kılardı ama sıradan gündem maddeleri arasında yerini almıştı, ilk sırada olması bu sıradanlığı değiştirmiyordu. Hatta daha vahimi Sivas katliamı ile ilgili yapılan görüşmenin ve alınan kararının özetiydi:

“Sivas’ta cereyan eden olayların bir değerlendirmesi yapılarak; PKK ile bağlantısının bulunup bulunmadığının tespiti ile mezhep ayrımcılığının kışkırtılması ve çevre illerde yayılması olasılığına karşı alınması gereken tedbirler gözden geçirilmiş, olaylarda ölen vatandaşlarımızın ailelerine yardım yapılmasına karar verilmiştir..."

ekran-resmi-2023-07-01-14-24-45.pngekran-resmi-2023-07-01-14-24-58.png

Sivas katliamı ile ilgili, içlerinde çocuklarında bulunduğu 33 aydın ve sanatçı ile 2 otel görevlisi 2 de gösterici toplam 37 kişinin öldüğü olayın görüşme karar özeti bu kadardı. “Laiklik, irtica ile mücadele” adı altında siyasetin üzerine sürekli abanan devletin kurumlarının bilgilendirdiği hükümetin ortaya koyduğu değerlendirme “PKK ile ilişkisinin araştırılması” alınan karar ise “ölenlerin ailelerine yardım” yapılmasıydı. “Mezhep ayrımcılığı yapılması” riskine çok takılmayın, oradaki kasıt Alevilerin bu olaya göstereceği tepkilere dikkat çekmektir. Çünkü hep öyle olmuştur.

(Bu toplantıdan sadece 3 gün sonra 12 Temmuz 1993 tarihinde yapılan Bakanlar Kurulu’nun gündemindeki 7 madde arasında ise Sivas’ta yaşananlar yer almıyor. Bu olayların devletin gündeminde sadece bir madde olarak ve bir toplantıda ele alınmaktan ibaret olduğunu da görüyoruz)

2 Temmuz katliamının sıradanlaştırıldığı yer sadece Bakanlar Kurulu toplantısı değildir. Olaydan sonra, Bakanlar Kurulu toplantısından önce yapılan açıklamalarla buraya gelindi.

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, "Olay münferittir. Ağır tahrik var. Bu tahrik sonucu halk galeyana gelmiş... Güvenlik kuvvetleri ellerinden geleni yapmışlardır... Karşılıklı gruplar arasında çatışma yoktur. Bir otelin yakılmasından dolayı can kaybı vardır."

Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, "Çok şükür, otel dışındaki halkımız bir zarar görmemiştir.”

Dönemin Başbakan Yardımcısı Erdal İnönü, "Ne yapayım, yetkim yoktu.”

Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu, "Aziz Nesin'in halkın inançlarına karşı bilinen tahrikleriyle halk, galeyana gelerek tepki göstermiştir."

Siyasi yaşamını sonlandırdıktan sonra Erdal İnönü, Oral Çalışlar ile yaptığı bir söyleşisinde Başbakan Yardımcısı olarak herkesle ve her yerle, oteldekilerle bile temas kurduğunu aktardıktan sonra, Bülent Ecevit’in başbakanlık koltuğundan kalktıktan yıllar sonra kontrgerillayı fark ettiğine ilişkin açıklamasını anımsatan bir bilgi aktarmıştı:

“Bir MİT yetkilisine ben de neden geç kalındı sorusunu sordum. Bana, ‘bazen, bazı hareketlerin gazını almak için olayların gelişmesi kendi haline bırakılır’ şeklinde bir cevap vermişti.”

Dönemin Emniyet Müdürü polislere “müdahale edilmemesi” talimatı verdiği gerekçesiyle görevden alınmıştı. Dönemin valisi ise yardım taleplerine çok geç yanıt verildiğini ve müdahalede çok geç kalındığını aktarmıştı. Yani her şey devlet açısından acayip bir duruma işaret ediyordu, Maraş’ta Çorum’da olduğu gibi tıpkı…
Nedendir bilinmez, iktidarda kim olursa olsun devletin Alevilere bakışı değişmedi. Türkiye’de her zaman; Alevili bir toplum, Alevisiz bir devlet vardı, var ve korkarım var olacak…

AKP de iktidara ilk geldiğinde önüne koyduğu mutlak AB üyeliği hedefi gereği Alevi konusunu gündemine aldı. Devlet Bakanı Faruk Çelik “Alevi kurultayları” topladı. İlk engel bu kurultaylara ilginç bir biçimde askerden geldi. Askerin taleplerine direnmeyi siyaseti haline getiren AKP burada kısmen direndi. Başbakan Erdoğan konunun bugüne kadarki hükümetler tarafından ele alınmamış olmasının bir nedeni olacağını belirterek kendilerinin de meseleye uzak duracaklarını bildirdi ve mesele AKP iktidarı tarafından da kapandı. (Mesele artık 7 aydır Kültür Bakanlığı’nda bir daire başkanlığıdır)

Sivas katliamı davası çok uzun sürdü. Mahkeme suçu işleyenlerin sivil olması nedeniyle “insanlık suçunda zaman aşımı olmaz” gerekçesini dikkate almadı. İddianamede aziz Nesin’in oradaki varlığı “hazırlayıcı sebeplerden” sayıldı.

Muhafazakâr sağ siyasetteki Alevi kabulünü uzun uzun anlatmanın gereği yok. Erdoğan’da da bunun bulunduğunu biliyoruz. Nitekim Sivas davasında karar çıktıktan sonra yaptığı açıklama, olayların ardından o gün yani 1993 yılındaki devleti yönetenlerden çok da farklı değildi. Erdoğan, Sivas davasında (yargılananlar için) mağdurlar olduğunu söyleyerek, davanın takipçilerinin Ankara adalet sarayı önünde yaptıkları eylemleri de eleştirmişti ve "Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı. (Mağdur olan bunlar ve çocuklarıydı) İdam kalktığı için 33 kişi ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûm oldu. Bunlar hep gözden kaçıyor. Hedef saptırılıyor" demişti.

(Bu bakış açısını anlamamız için yakın dönemde İstanbul boğazındaki 3’üncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının neden verildiğine bakmamız da yeterlidir. Fatih Sultan Mehmet, Boğaziçi adları o 2 köprü için hayli anlamlıdır ama Yavuz Sultan’ın bu 3’üncü köprüdeki anlamı nedir? Alevilerin bu isme tepki göstermesi üzerine belediye başkanlığı görevinden istifa etmek zorunda bırakılan Melih Gökçek de hemen Ankara’da bir bulvara Yavuz Sultan Selim adını vermiştir.)

Madımak otelinde yaşanan katliamın ardından otelin altında kebapçı açıldı. Ertuğrul Günay Kültür Bakanı olunca tepki görmesine karşın el atılmayan bu meseleye sahip çıktı. Zor da olsa otel kamulaştırıldı. Günay oteli “utanç müzesi” olarak projelendirdi. Ancak otel Kültür Bakanlığı’na değil Sivas Valiliği’ne devredildi ve Kültür Merkezi yapıldı. Merkeze asılan listede saldırganlar arasında yer alan ve hayatını kaybeden 2 kişinin adlarının eklendiği ortaya çıktı. Gösterilen tepkiler üzerine bu 2 kişinin adı tam 9 yıl sonra listeden çıkarıldı.

Bu yazı bir unutMADIMAKlımda yazısıdır.

Her ne kadar unutturmak, hatta hatırladıklarımızı silmek için çaba gösteren anlayış asla sona ermeyecek gibi görünse de…

Not: Merak edenler için 9 Temmuz 1993 tarihli Bakanlar Kurulu'nun gündeminde yer alan diğer maddeler için liste de yazıya eklidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR