'Yeni' anayasa ve ilk 3 madde

SEDAT BOZKURT


12 Eylül 1980 günü sabah saatlerinde resmi adı “Bayrak harekâtı” olan askeri darbe gerçekleştirildi. Darbeciler adına yapılan 1 numaralı bildiride "Girişilen harekâtın amacı; ülke bütünlüğünü korumak, millî birlik ve beraberliği sağlamak, muhtemel bir iç savaşı ve kardeş kavgasını önlemek, devlet otoritesini ve varlığını yeniden tesis etmek ve demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri ortadan kaldırmaktır" denildi. Bildiride yer alan “demokratik düzenin işlemesine mâni olan sebepleri” ortadan kaldırmak için yapılan darbe, demokratik düzeni bir daha kurulamayacak şekilde yok etti. Açıklananın tam tersi oldu yani. Darbe ile 1961 anayasası yürürlükten kaldırıldı. Darbeyi yapan askerlerin bu nedenle, anayasadan kaynaklanan hukuki meşruiyeti bile ortadan kalktı. 5 komutandan oluşan Milli Güvenlik Konseyi kararlarıyla ülke yönetilmeye başlandı.

Darbeciler 2 yıl anayasasız ülkeyi yönettikten sonra 1982 yılında kendilerinin oluşturduğu ve yasama organı görevini yerine getiren danışma meclisine bir anayasa yaptırdılar ve halkoyu ile bunu onaylattıktan sonra yürürlüğe soktular. İşte 1982 anayasası tam da bugün tartıştığımız “yeni bir” anayasadır. Ve bir anayasanın “yeni” olması için bir öncekinin ortadan kaldırılması gerekir.

Anayasalarda her zaman değişiklikler yapılabilir. Bizim ülkemizde geleneksel politik spordur anayasayı, özellikle iktidarların faydacı bakış açısıyla, hem tartıştırması hem de olanak bulduğu zaman değiştirmesi.

12 Eylül 2010 tarihinde de bir anayasa değişikliği paketi için referanduma gidildi. Paket 27 maddeden oluşuyordu. Niyet yargı kurumlarındaki üye yapısını değiştirmekti. Ama bunun yanına da pek çok, o gün demokratik gibi gelen değişiklik de eklenmişti. Bunlardan birisi bugün Anayasa Mahkemesi’nin hedef haline gelmesine neden olan bireysel başvuru hakkıdır. “Yetmez ama evet” tartışmaları eşliğinde MHP’nin de karşı çıktığı anayasa değişikliği referandumda yüzde 58 ile kabul edildi. Bu değişiklikler içinde 12 Eylül darbecilerinin yargılanmasını önleyen, anayasanın geçici 15. Maddesinin kaldırılması da vardı. Nitekim (tam da yerine denk geldi) yaşayan ancak yatağa bağlı olan Kenan Evren biraz yargılanıyormuş gibi yapıldı.

Kenan Evren’in avukatı hukuki temelleri olan şahane bir politik gerekçeyle yargılanmaya karşı çıktı. Avukatın tezi, “başarılı olan darbenin, kendi oluşturduğu kurumlarda yargılanamayacağı” idi. Niyet baştan “yargılama yapıyormuş” gibi olduğu için bunlar önemli değildi. Önemli olan yargıdaki üye yapısını iktidar lehine yeniden düzenlemekti. Yoksa 12 Eylül darbesinin yargılaması sadece 12 Eylül anayasasının yürüklükten kaldırılması, darbecilerin ortadan kaldırdığı 1961 anayasanın yürürlüğe sokulması ile mümkündü. Teknik olarak bu mümkün mü? Yargılamaya niyet ettiğiniz bir darbe ise bu mümkündür.

Anayasa değişikliğinin referandumda yüzde 58 ile geçmesi ve “demokrasi için önemli adım” olarak dünyaya sunulması AKP içinde yeni ve demokratik bir anayasa yapma düşüncelerini hareketlendirdi. Bu konuda düşüncesi olanlar hemen soluğu AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yanında aldılar ama hiç beklemedikleri bir yanıtla karşılaştılar. Yeni anayasa fikrini dinleyen Erdoğan onlara, “bu anayasanın nimetlerinden biraz da biz yararlanalım” diyerek karşı çıktı.

Adı 12 Eylül 1982 Anayasası olan Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın sadece 58 maddesi hiç değiştirilmedi. Bunlar arasında ilk 4 madde de var doğal olarak. 51 madde değiştirildi. 31 madde tamamen, 20 madde kısmen değiştirildi. 23 madde ise anayasadan çıkartıldı. Mevcut anayasanın 154 maddesi bulunuyor. Bu maddeler içinde iktidarın yapmak istediklerine hangi maddelerin engel olduğunu bilemiyoruz. Dillendirilen sadece yeni bir anayasa olsun. Bunu bir de sivil olarak nitelendirerek önem kazanmasına çalışılıyor.

2011 yılında Cemil Çiçek TBMM Başkanıyken “uzlaşma komisyonu” kuruldu ve parlamentoda grubu bulunan partiler buraya üye vererek anayasa değişikliği (kesinlikle yeni bir anayasa değil) çalışması yapıldı. MHP ile bugünkü DEM siyaseti de bu komisyonda vardılar. Sadece 64 maddede anlaşma sağlanabildi. Ve üzerinde anlaşmaya varılan maddeler bile yasalaşarak anayasada yerini alamadı.

Bugünün TBMM dağılımda tüm partilerin üzerinde uzlaşamadığı bir anayasa değişikliğinin gerçekleşmesi mümkün değil. Partiler arası bir uzlaşma komisyonu kurulmasına TBMM’deki iklim bile müsaade etmiyor. AKP ile Erdoğan’ın yeni bir anayasaya ihtiyacı mı var? Bu bile tartışmalı. Erdoğan’ın tekrar aday olmasının önünün TBMM’de erken seçim kararı alınmadan açılması ya da seçilme oranı yüzde 40 artı bir oya indirilsin talebi için en uzun yol yeni bir anayasa. Ama tartışmanın bu zeminde yürümesinden hayli keyifli hem Erdoğan hem de iktidar tarafı.

Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine, 2010 anayasa değişikliklerine referandumda karşı çıkan MHP ve lideri Devlet Bahçeli’nin “Anayasayı fiili duruma uygun hale getireceğiz” açıklamasıyla geçildi. Dünyada benzerine rastlanma ihtimali olmayan bir gerekçe ile alt yapısı bile oluşmamış ucube bir sisteme geçti Türkiye. Bu sistemle birlikte Türkiye anayasasız bir yönetime de kaymış oldu.

Anayasa hukukçularına “saç baş yoldurtan” yorumları bulunan Külliye’nin hukuk danışmanı Avukat Mehmet Uçum yeni anayasanın en ateşli savunucusu. Nedenini bilemiyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ilk 3 maddesi 4. Madde ile güvence altına alınmıştır, değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez.

Yeni anayasa yaptığınız zaman bu 3 madde değişir. Bu ilk 3 madde ile onlara güvence sağlayan 4. Maddeyi “kopyala, yapıştır” yöntemi ile yeni anayasa metnine aynen taşısanız bile bu maddeler değişmiş sayılır. Bu benim tezim değil. Bu 3 maddeyi önemsediğini açıklayan Mehmet Uçum başta olmak üzere, cumhurbaşkanının 3. kez aday olamayacağına ilişkin anayasa hükmünün, aynen ve tekrar yazılmasını “yeni bir sisteme geçme” yani köklü değişiklik olarak kabul eden YSK’nın, önceki TBMM Başkanı Mustafa Şentop’un ve önceki Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın tezi. Erdoğan’ın anayasa aykırı olmasına karşın 3. Kez aday olmasına ilişkin YSK kararını ve o dönem bu 3’lünün yaptığı açıklamaları okuyun. Ve oradaki cumhurbaşkanlığı adaylığı yerine anayasanın bu ilk 3 maddesini koyun. 3 maddenin bu doğru kabul edilen ve gereği de yapılan bakış açısına, yoruma ve mantığa göre değiştiğini kabul etmek zorunda kalırsınız.

Benden uyarması, anayasa tartışmalarına tanıklık yaptığınız yerden hemen uzaklaşın. TBMM’de partiler arası bir komisyon kurulsun ve anayasayı muhtelif yönleriyle tartışsın. Uygulanmayan hükümlerine ilişkin seçilmiş iradeyi temsilen uzman isimler görüş açıklasın. Önüne de anayasa değişikliği hedefi bile koymasın bu komisyon. Bu iş en azından hukuku eğerek bükerek anlamsız hale getiren avukatlara da kalmasın…


Not: Anayasa 101. Maddede düzenlenen hüküm, 2017 referandumundan önce de sonra da noktasına kadar aynı idi: “Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir”

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR