SEDAT BOZKURT
Yine, yeniden MHP’yi konuşmak
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanlarından, MHP yönetimiyle de ters düştüğü bilinen Sinan Ateş silahlı saldırı sonucu öldürüldü. Bu cinayet bir kez daha Türk siyasi hayatında MHP’yi tartışma zeminine taşıdı. Aslında Ülkücü hareketin kurucusu Alparslan Türkeş’in 1960 darbesinde üstlendiği görev sonrasında her dönem tartışılan bir siyasi hareketten söz ediyoruz. MHP’nin siyasi yol haritasını izlediğiniz zaman Türk siyasi hayatının bir özeti ile de karşılaşıyorsunuz. 1960’da 27 Mayıs darbesinin süresinin uzamasını isteyen ve bazı açılımlara itiraz ederek yola çıkan Alparslan Türkeş hareketi 1969’da kurumsallaşarak ve dönem dönem sosyal ve siyasi hayata damgasını, olumlu ya da olumsuz vurarak bugüne kadar geldi.
Tartışmaların odağındaki MHP siyasetinin, kurumsallaşmasına karşın aslında aşamadığı Alparslan Türkeş siyasetidir. Türkiye’de aşırı sağı temsil eden siyasetler kurucu babalarının fikir çemberini aşabilmiş değillerdir. Millî Görüş hareketi nasıl Necmettin Erbakan hareketiyse, Ülkücü hareket de bir Alparslan Türkeş hareketidir. MHP’deki sancı da uzun bir zamandır “farklı bir” politik kimliğe bürünme denemeleri yapan MHP ile Türkeş’in hatlarını çizdiği Ülkücü hareket arasındaki mücadelede ortaya çıkıyor. Bu hareketin, Muhsin Yazıcıoğlu’nun ayrılarak BBP’yi kurması, Meral Akşener’in olağanüstü kurultay toplayacak sayıya MHP içinde ulaştıktan sonra İyi Parti’yi kurmasının ardından en önemli 3’üncü kırılma ya da travma Sinan Ateş’in öldürülmesi oldu. Bunlar parti içi kırılmalar, asıl kırılma 12 Eylül askeri darbesinde partinin politik çizgisinde oldu. Agah Oktay Güner’in “fikri iktidar, kendi hapis” tespiti tam da o günleri ifade eder.
BAŞBUĞ TÜRKEŞ HAREKETİ
MHP’yi oluşturan partilerin çıkış noktası da Demokrat Parti’ye itirazdır. Türkiye siyasetinde çok doğurgan bir sağ ve sol vardır. MHP adını alan Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi, DP’den ayrılan 2 parti tarafından kuruldu ve o dönem küçümsenmeyecek oy aldı. Genel başkanı Türk siyasi hayatının en ilginç figürlerinden Osman Bölükbaşı’ydı. Alparslan Türkeş genel başkanlığı ondan devraldı. Daha sonra Türkiye’nin koşar adım 12 Eylül askeri darbesine gittiği çalkantılı yıllar geldi. Bu yıllarda MHP’nin üstlendiği roller bugünü anlamamızda yardımcı olabilecek deneyimler taşımaktadır.
12 Eylül sonrasında Türkeş hareketinin ilk partisi Muhafazakâr Parti oldu ama bu parti çok fazla etkinlik gösteremedi. Bu hareketin üyelerinin kafası çok karışmıştı. Parti, Türkiye’de siyasetin normalleşmesiyle Milliyetçi Çalışma Partisi adını alarak görünür hale geldi. 1991 seçimleri sonrasında Türkeş’in DYP-SHP koalisyonuna destek verme niyeti uzun zamandır parti içindeki rahatsızlıklarını gizleyemeyen Muhsin Yazıcıoğlu ile ekibini harekete geçirdi. Büyük Birlik Partisi (BBP) kuruldu. Cumhur ittifakı kurulana kadar MHP ile BBP hiçbir siyasi zeminde bir araya gelmedi. Cumhur ittifakındaki birliktelik de tartışmalıdır. (Bu hareketin dokunulmaz lideri ve Başbuğ’u Alparslan Türkeş, MHP- BBP ayrılığında ilk kez açıktan eleştirildi)
Türkeş öldükten sonra oğlu Tuğrul Türkeş ile Devlet Bahçeli 2 kez kurultayda karşı karşıya geldiler. İkisinde de Bahçeli kazandı ve MHP Genel Başkanlık koltuğuna oturan 2’nci isim oldu. Bahçeli MHP’nin önüne farklı bir misyon koydu, “Bozkurt'ta, bozkurtlara sesleniyorum; sakın ola tahriklere, provokasyonlara kapılmayın. Size görev veriyorum. Bozkurt'ta hiçbir genç kardeşim, hiçbir olayın içinde olmayacak. En iyi şekilde yetişmeye gayret edecek'' dedi ve 10 yıl önce her toplantısında Ülkücülere seslendi:
''Elinizde silah değil, bilgisayar olacak''.
Bu söylemlerle birlikte MHP içindeki 12 Eylül sonrası ortaya çıkan “Ülkücü mafya” oluşumları ve bunların liderleri tasfiye edildi. Son 5 yılda bunların geri geldiklerine tanıklık yapıyoruz.
OLAĞANÜSTÜ KURULTAYA GİDEN MHP!
MHP tarihinde ilk kez, bizzat genel merkez tarafından oluşturulan delegelerden imza toplanarak olağanüstü kurultay gündeme geldi. Meral Akşener ve arkadaşlarının olağanüstü kurultay toplayarak yönetime gelmeleri AKP iktidarının yargı kanadını devreye sokmasıyla engellendi. MHP bölündü, İyi Parti kuruldu. Bu dönem kamuoyu yoklamalarında dibe vuran MHP oyları, “fiili” iktidar ortaklığıyla 24 Haziran seçimlerinde yüzde 10’a kadar çıktı. İyi Parti de ilk girdiği seçimde o kadar oy almayı başardı.
MHP’nin Türk siyasi hayatına etkisini, sadece bugünü veri alarak belirleyemezsiniz. Bu özet, kabaca fikir sahibi olmanızı ve o dönemleri merak etmenizi amaçlıyor.
Bahçeli bu dönem MHP’nin siyasetini açıkça ilan ediyor. Burada sıkıntı yok. Bir biçimde cezaevinden çıkmasına ya da girmemesine katkı sağladığı ve devletin belgelerine göre suç örgütü liderleri olduğu ileri sürülen isimlerle sürekli görüşerek fotoğraflarını paylaşıyor. Bu isimler bir siyasi yapıya politik olarak katkı sağlayacak isimler değil. Yani politik olarak ürettikleri ve seçmeni bu anlamda ikna edecek fikirleri yok. Ama Bahçeli’nin yanındalar.
ÜLKÜCÜ İRADE PLATFORMU DEVREDE
Sinan Ateş cinayeti MHP’de beklenenden fazla sarsıntı yarattı. Cenazesi, son dönemde yaşanan en kalabalık cenaze töreniydi. Bursa’da bütün kesimlerle ilişkilerini çok iyi tutan AKP’li eski Bakan Faruk Çelik de cenazeye katılanlar arasındaydı. Çelik, Eski Ülkü Ocakları Genel Başkanlarının oluşturduğu “Ülkücü İrade” platformu üyelerine, son dönemde katıldığı en kalabalık cenaze töreninin, Ateş’in cenazesi olduğunu söyledi.
Platform, cinayet öncesinde son toplantısını yaparak “Cumhur ittifakını” bitirmek için neler yapılacağını tekrar masaya yatırdı. Harekete geçmek için seçim sürecini bekleyecekler. Sinan Ateş’in ölümü üzerine platforma ilginin arttığının da altını çizmek lazım. Türkiye genelinde örgütlenmeleri artık çok daha kolay görünüyor.
Devlet Bahçeli bu konuda suskun kalmayı sürdürecek gibi. Bahçeli’nin, iddiaların odağındaki isim Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz’a, muhtelif nedenlerden dolayı mesafeli olduğu MHP içinde biliniyor. Parti içinde, “o kadar eski Ülkü Ocakları başkanları içinden neden Sinan Ateş?” sorusuna da yanıt aranıyor. Sinan Ateş, Ülkü Ocakları Genel Başkanlığından, hiçbir açıklama yapılmadan, bir pazar günü, Bahçeli tarafından makamına çağrılarak aniden görevden alınacağı söylenen, bu nedenle istifa eden tek isim.
Türk siyasetinde 60 yıldır olduğu gibi MHP, muhtelif başlıklar altında tartışılmaya devam edecek.
MASANIN DURUMU
6’lı masa, yapılan tüm tartışmalardan bağımsız olarak , 12 Şubat’ta belirlediği rutine bağlı olarak çalışmalarını sürdürüyor. 6’lı masa son toplantısında detaylı bir “derleme toparlama” çalışması yaptı. Geçiş dönemi yürütme modelinde teknik sıkıntılar aşılmış görünüyor. Seçim beyannamesi ya da hükümet programı olarak adlandırılacak temel politikalarla beraber, yürütme modelinin açıklanmasına karar verilmiş. 26 Ocak’ta son rötuşlar yapıldıktan sonra, 30 Ocak’ta 2 ayrı metin kamuoyu ile paylaşılacak. Buradaki en önemli mesele genel başkanların geçiş döneminde alacakları pozisyon. Bu konu artık netleşti. Bu netleşme cumhurbaşkanı adayını da bir adım ileriye taşıyor. Genel başkanlar cumhurbaşkanı yardımcısı olacaklar. Bu da Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığa bir adım daha yaklaştığı anlamını çıkarmamıza neden oluyor. Buradaki yürütme modeli, Anayasayı da çok zorlamadan, eskinin “bakanlar kurulu” kararlarını alabilecek bir mekanizmayı oluşturmak. Yani kolektif bir karar alma sistemi öngörülüyor. İktidarın dile getirdiği gibi bir “vesayet” yaratması mümkün değil. Burada seçmenin kafasını karıştırmamak için seçenekler çok ön plana çıkarılmayacak. Genel başkanlar milletvekili listelerinde yer alacak ve gerekirse, TBMM aritmetiğine de bakılarak istifa ederek yürütme içinde görev üstlenecekler. Ama genel başkanlar seçmenin karşısına cumhurbaşkanı yardımcısı adayı olarak çıkacaklar, sade bir milletvekili adayı olarak değil. Sonrası TBMM’deki sayısal çoğunluğa bağlı olacak…