Anayasa meselesi ve referandum

SEDAT BOZKURT


AKP kanadı bir siyaset yapma aracı olarak yeni anayasayı tekrar ve iddialı bir biçimde ülke gündemine taşıdı. İçeriksiz ve sadece adının değişmesi vaadi üzerinden bir yeni anayasa öngörüyor AKP. 12 Eylül darbe anayasası yerine sivil bir anayasa önlerine koydukları hedef. Bunun hangi amaca hizmet edeceği belli değil. Ama meselenin sadece anayasanın adıyla sınırlı kalmayacağı daha önceki deneyimlerden biliniyor. Erdoğan’ın tekrar seçilmesini sağlayacak düzenlemeler yapılabilir mi? Cevabı aranan soru bu. Yaklaşık bir ay önce Erdoğan’ın cumhurbaşkanı seçilme oranı olan yüzde 50 artı bir oy ile TBMM’nin erken seçim kararı alabilmesi için gerekli olan 360 oyun AKP’nin en ciddi sıkıntısı olduğunu yazmıştım. Mesele de burada düğümleniyor; Cumhurbaşkanı seçilme oranı yüzde 40 artı bir oya düşsün Erdoğan’ın 2028’de aday olmasının önü açılsın. Peki, bu mümkün mü?

AKP girdiği seçimlerin hepsinde seçim beyannamesinde yeni anayasa yer verdi, yeni anayasayı sadece 2018 seçim beyannamesine koymadı. Referandum ile anayasa değiştirilmiş ve cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine geçilmişti. Değişikliklerin yeterli olmadığını söyleyerek yeni anayasa vaat etmek çelişki yaratırdı. AKP aslında yeni anayasa için daha önce de bir girişimde bulundu. 2011 seçimlerinin hemen ardından TBMM Başkanı Cemil Çiçek partilerin ortak vaadi olan yeni anayasa için girişimde bulundu ve TBMM’de bunan 4 partinin 12 üyesinden oluşan bir “anayasa uzlaşma komisyonu” kurulmasını sağladı. Ve bu komisyon çalıştı 172 anayasa maddesini görüştü ve 59 anayasa maddesi üzerinde anlaşma sağlandı. Komisyonun tüm üyelerinin onayı ile değişiklik önerisi kabul edilmiş sayıldı, oy çokluğu değil birliği esas alındı. Bu önemliydi.

Çiçek 28 anayasa profesöründen yeni anayasa için görüş aldı, Türkiye 13 ayrı bölge haline getirilerek buralardaki sivil toplum kuruluşlarıyla toplantılar yapıldı, notlar alınıp uzlaşma komisyonuna aktarıldı. Bu çalışmalar tam 25 ay sürdü. Bu 25 aylık sürede 165 üniversite, 78 il barosu, 60 siyasi parti,18 belediye birliğine, 17 kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşu, 7 yüksek mahkeme, 7 kamu görevlileri sendikaları üst kuruluşu, 6 muhtarlar birliği dernekleri, 4 işçi ve işveren sendikaları üst kuruluşu, RTÜK, Vilayetler Hizmet Birliği ve Başbakanlık İnsan Hakları Başkanlığı ile posta yoluyla yazışma yapıldı. 14 bin 538 dernek, 4 binden fazla vakıf 1.700 yerel ve ulusal radyo ve 197 yerel televizyona ise e-posta yolu ile yazı gönderilerek katkı ve ilgi talep edildi. Komisyonun web sitesi üzerinden 66 bin 15 kişi görüş bildirdi. Bin 872 kişi e-mail ile bin 50 kişi posta ile toplamda 18 bin 350 sayfa görüş komisyona ulaştırıldı. Bu yazışmaların ardından komisyona 426 kurumsal yeni anayasa hakkında görüş iletildi.

Komisyonun uzlaştığı 59 madde arsında toplantı ve gösteri hakkının düzenleyen 34’üncü madde de vardı. (Cumartesi Anneleri ve Gezi Davası ile bugünlerde çok konuştuğumuz madde...) Muğlâk ifadeler yerine net ifadelerle yasaklama alanı daraltılırken, toplantı ve gösteri yürüyüşünün yapılacağı yerin belirlenmesinde idarenin yetkisi demokratik nedenlerle kısıtlanıyordu. O gün gündemde olmayan bugünün tartışma konusu sığınmacılar için de 28’inci maddede düzenleme yapılmıştı ve iltica hakkı “uluslararası anlaşmalardan doğan yükümlülüklere göre kanunla düzenleneceği” metne eklenmişti. Madde 41’de yapılan düzenlemeye göre “hürriyet esas, sınırlama istisnadır. Tereddüt halinde yorum hürriyet lehine yapılır” denilerek özgürlükler alanı hayli genişletiliyordu, yani şimdinin bir tür keyfi tutuklama kararlarının önüne geçilecek bir düzenleme öngörülüyordu. Hasta tutuklu ya da hükümlülerin tedavisinin dışarıda sağlanması, asgari ücretten vergi alınmaması, işverenin iş kazaları için ayrıca sigorta yaptırması, kadın erkek arasında ücret farkının bulunmaması, tekelleşmenin önlenmesi, YÖK’ün çoğulcu bir yapıya kavuşması, TBMM’de etik komisyonu kurulması, bilgiye erişim hakkı internet üzerinden anayasal hak olarak güvence altına alınması gibi pek çok düzenleme AKP, CHP, MHP ve HDP’nin o dönemki partisi BDP’li üyelerin tamamının kabul oyuyla uzlaşılan maddeler olarak anayasa değişiklik metninde yer aldı.

16 Nisan 2017 referandumunda AKP’nin de o dönem onay verdiği bu düzenlemeler çok rahat bir biçimde anayasa değişiklik teklifine yerleştirilebilirdi ama yapılmadı. Çünkü hedef hiçbir zaman demokratik bir anayasa olmadı, hep politik hedefleri olan ve mutlak iktidar olup kalmayı sağlayacak düzenlemeler çeşitli soslarla yapıldı. Şimdiki şüphelerin kaynağında da hep bu gerçekleşen niyetler yatıyor.

(Sivil anayasa konusu da hayli karışıktır, 100 yıllık cumhuriyet tarihimizin en demokratik anayasasını bir darbe sonrasında atanmış isimlerden oluşan danışma meclisi 1961 yılında yapmıştır. Bu anayasanın demokratik hükümleri bizzat seçilmişlerin oluşturduğu parlamentolar tarafından ortadan kaldırılmıştır. 1982 anayasasında Kenan Evren’e, o darbe ikliminde atanmışlardan oluşan danışma meclisinde verilmeyen yetkiler 2017 referandumuyla seçilmiş bir parlamento tarafından Erdoğan’a verilmiştir)

Sorumuza tekrar dönelim, anayasa değişikliklerinin yapılması ya da toptan sivil bir anayasa mümkün mü? 2011 yılında bir araya gelebilen partiler vardı TBMM’de ve sayıları sadece 4’dü. Şimdi 13 parti var ve anayasa değişikliğinde anahtar rolü görebilecek partilere “cüzamlı” muamelesi yapılıyor. Bayramlarda bile biraya gelemeyen partilerin anayasa değişiklikleri için 2011 yılındaki gibi bir araya gelmelerinin mümkün olmadığı çok açık. Erdoğan ile AKP bunun siyasetini yapıyor. Gündem belirleme yöntemi olarak da yeni anayasa iyi bir tartışma zemini. TBMM’de anayasa değişiklerini referanduma götürebilmesi için cumhur ittifakının üyelerini muhafaza ederek muhalefet bloğundan 38 milletvekiline ihtiyacı var. Bu teorik olarak mümkün gibi gözükse de pratik olarak hemen hemen imkansıza yakın. Ayrıca referanduma götürme sayısını yani TBMM’de 360 milletvekili buldunuz, bunun halk tarafından onaylanacağına emin misiniz? Tüm koşullar, ekonomi başta olmak üzere, bugüne göre çok daha olumlu ve iyi olan 2017 referandumunda yasaya aykırı mühürsüz zarflardaki oyların kabulüyle sakat bir biçimde ve kıl payı onaylandı anayasa değişiklikleri. Şimdiki koşulları göz önünde bulundurursanız, memlekette başta ekonomi olmak üzere bu kadar sıkıntı varken bu insanların başta cumhur ittifakı seçmeni olmak üzere, önlerine bir anayasa metnini onaylaması için koyarsanız, çıkacak sonucun bir hezimet olacağını en net görecek kişinin Erdoğan olduğunu tahmin etmekte hiç de zorlanmazsınız. Böyle bir riski deneyimli bir siyasetçi olan Erdoğan göze alabilir mi? Ya da niye alsın? Yani yeni anayasa meselesinin anlamını sadece buradan bile anlayabilirsiniz, dönemsel siyaset için iyi bir zemin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR