KEMAL VURALDOĞAN

KEMAL VURALDOĞAN

Can Atalay ve ayarı bozulmuş kantar

KEMAL VURALDOĞAN


Aslında bu yazının başlığı, ”Can Atalay hakkında Anayasa Mahkemesi kararı neden uygulanmıyor?” sorusuydu.

İlk cümlesi ise “Soruya cevap vermeden önce hâkim, savcı görünümlü memurların atanmasına ve bu memurların oluşturduğu yapıların nasıl oluştuğuna kısaca bakmamız lazım” cümlesiydi.

Başladığımız gibi devam edelim o vakit.

Hâkim ve savcı adaylığına kabulü Adalet Bakanlığı yapıyor. Adalet Bakanlarımız 2003 yılından beri AK Partili.

Yazılı sınavı kazananlar otomatik olarak hâkim veya savcı adayı olamıyor. Adına mülakat veya sözlü sınav denilen bir torpil düzeni var. Sözlü sınavı da Adalet Bakanlığı bürokratları yapıyor. Bu sözlü sınav keyfiliği o derece yozlaştı ki Ocak 2017’de yazılı sınavda en az 70 puan alma koşulu kanun hükmünde kararname ile kaldırıldı.

Adalet Bakanlığına mülakata istediği kadar kişiyi çağırma yetkisi verildi. Hatta bu kural KHK’den önce yapılan ama sonucu açıklanmayan sınava katılanlar için de geçerli sayıldı. Yaklaşık 7 bin – 8 bin kişi bu usulle hâkim veya savcı olduktan sonra Şubat 2019’de yazılı sınavdan 70 alma koşuluna geri dönüldü.

Validen korkan hakim

O günleri şöyle somutlaştıralım. Düne kadar il sağlık müdüründen emir alan kamu avukatı, idare mahkemesi hâkimi yapıldı. Vali ile konuşurken neredeyse korkudan canı çıkacak avukata, valilik, hatta bakanlık işlemlerini denetleme yetkisi verildi. İnsan bu; bilgisayar değil. Yetkisi değişti ama yetkisini kullanacak bilgisi ve cesarete sahip olamadı. Korkmaya devam etti.

Düne kadar ailesinin desteğiyle geçinen birçok avukat, hâkim oldu. Avukatlıktan kendine yetecek kadar para kazanamamasının temel sebebi hukuk mesleklerini yapacak bilgiye liyakate sahip olmamasıydı. Hâkim olunca hâkimlik mesleğini de yapamadılar. İşlerini iyi yapamamalarına rağmen avukatlığa dönmediler. Devletin verdiği maaş tatlı geldi ister istemez…

Yukarıda bahsettiğimiz hâkim ve savcı adaylarının mesleğe atanması konusunda yetkili kurum ise Hâkimler Savcılar Kurulu (HSK). Sıradan bir hukukçu, HSK mevzuatını okuduğunda, kurul üyelerini doğrudan veya dolaylı olarak Cumhurbaşkanının atadığını görecektir. 2007 yılından beri yani 16 yıldır cumhurbaşkanları Ak Partili. Yani HSK üyelerini doğrudan veya dolaylı olarak Ak Partili cumhurbaşkanları belirliyor.

AK Partili Adalet Bakanlarının adaylığa kabul ettiği kişileri yine AK Partili veya Cumhur İttifakı taraftarı diyebileceğimiz HSK mesleğe kabul ediyor… Bu tespit tüm hâkim ve savcıların Ak Partili olduğu anlamına gelmiyor tabi. Ama Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay üyelerini de doğrudan veya dolaylı olarak Ak Partili cumhurbaşkanlarının belirlediğini unutmayalım.

Çok değil bundan 7 yıl önce 5 bin civarında hâkim ve savcı meslekten ihraç edildi. Bunu yazma sebebim şu: Görev yapan hâkim ve savcıların çoğu bu ihraçlar sayesinde boşalan koltuklara atanarak hâkim ve savcı oldu. Görev yapan hâkim ve savcıların önemli bir kısmı iktidarın bir günde binlerce kişinin apoletlerini sökebileceğini, dünün hâkiminin, başsavcısının bugünün düşkünü olabileceğini gördü. Korktu yani. Siz korkmaz mısınız? Ben korkarım.

"Boşver sistemi, adalet yerini bulsun"

Türkiye’de yaşıyorsanız, az buçuk haber okuyorsanız siyasi davalarda adil karar vermenin kolay olmadığını, günün sonunda siyasi davalarda işini adalete uygun yapanların başına kötü şeylerin geldiğini bilirsiniz. Yani ücra yere sürülürler aile yaşamları bozulur. Terfi edemezler, disiplin soruşturmalarına maruz kalırlar vs.

Özcesi, memleketin hâkim ve savcıları liyakate uygun şekilde belirlenmiyor. Bu seçimde baş belirleyici AK Parti. Onların amiri konumundaki HSK’yı da Ak Partili Cumhurbaşkanı seçiyor. AK Partili cumhurbaşkanlığı sisteminin bu kadar belirleyici olduğu bir düzende bu sisteme karşı çıkanın cehennemi göze alması lazım. Neden alsın? O hâkim karınız veya kocanız olsa veya o hâkim çocuğunuz olsa ona 'boşver sistemi adalet yerini bulsun, bizi gerekirse en rezil yere sürsünler' der misiniz?

Mahkeme kararını uygulayabilecek, uygulaması gereken insan kaynağını ve sistemi kendimce tarif ettim. Hatam olduysa affola. Gelelim mahkeme kararını uygulatacak halka.

Can Atalay’ı halkımızın yüzde kaçı tanıyor? Halkımızın yüzde kaçı Can Atalay'ın milletvekili olduğunu biliyor? Halkımızın yüzde kaçı bir milletvekilinin Anaysa Mahkemesi kararına rağmen tutuklu olduğunu biliyor? Görebildiğim kadarıyla ve de en iyimser tahminle ülkenin en fazla yüzde 20’si Can Atalay'ın milletvekili olduğunun ve Anayasa Mahkemesi kararına rağmen serbest bırakılmadığının farkında.

AK Parti neden Anayasa Mahkemesi kararının uygulanması, seçilmiş milletvekilinin serbest bırakılması için çaba göstermiyor? AK Partililerin bir kısmı kanunları, adaleti bizden iyi bilmiyor mu?

AK Parti'nin tek hedefi var: Maliyeti ve sonucu ne olursa olsun iktidarını korumak. Bunun içinde çeşitli usuller uyguluyor. Kendi icat ettiği usuller değil bunlar, Hititler’den kalma yarı tanrı devlet başkanından tutun da Makyavelizm veya diğer propaganda usullerine kadar geniş bir usul demeti var elinin altında.

Sıradan seçmene göre bir yanda İHA, SİHA üreten, bir gün Rusya, ertesi gün ABD devlet başkanı ile görüşen, 2023, 2053, 2073’e ait hedeflerinin önlerine somut olarak koyan, her türlü propaganda aracında yerli gemi, yerli uçak, yerli araba, yerli denizaltı, yerli savaş gemisi gösteren AK Partili Cumhurbaşkanı ve ekibi var. (Hedeflerin tutmamasının önemi yok, önemli olan inandırmak.)

AK Partili seçmen ne diyor?

Diğer tarafta ise hâkimlerin ağır suçlarla mahkûm ettiği kişileri cezaevinden çıkarmak için uğraşan partiler.

Yani Can Atalay'ın adını bir şekilde duyan Ak Partili seçmen, onun Anayasa Mahkemesi kararına rağmen cezaevinde kalmasının suç olduğunun farkında değil. Aksine cezaevinde tutulmasını destekliyor. Onun cezaevinden çıkarılması için uğraşanlara ise kızıyor.

Can Atalay'ın Anayasa Mahkemesi kararına rağmen cezaevinde kalması bir kısım seçmeni mutlu ediyorsa AK Parti bundan neden rahatsız olsun? Bu adaletsizlik oylarını düşürmüyor belki de artmasına yol açıyor.

AK Parti'ye kazan-kazan usulü uyguladığını düşündürten bir diğer mesele ise muhalefet partilerini bu tip adaletsizlikler ile meşgul etmek, geniş halk kesimlerini ilgilendiren konuları gündeme getirmelerini engellemek. Bu yaygın bir usuldür. Barolardan tutun hükümete kadar her türlü iktidarın uyguladığı bir usuldür. Rakibinizi soruşturmalar ile meşgul edip onun boynuna yanlış yaptığı için soruşturulan, dava açılan kişi yazısını asarsınız adeta. Rakibinizi seçmene böyle göstermek, rakibinizi soruşturma ve davalarla oyalayıp muhalefet yaptırmamak, seçmenlerinin genel sorunlarına çözüm bulmasına engel olmak kısa vadede iktidar sahiplerine kazandırır ne yazık ki.

İlk günlerde kazan-kazan gibi gözüken bu usulün kazananı yoktur aslında. Ayarını bozduğun kantar, bugün seni tartmasa da yarın çocuğunu, torununu aynı zalimlikte tartacaktır. Ayarını bozduğun kantar, koca ülkenin ayarını bozmaktadır. İktidarsındır, ama korku içerisindedir. Güveneceğin bir adalet yoktur mesela.

Benim anam ağlayacağına Can'ın anası ağlasın

Görebildiğim kadarıyla adil olması gereken hâkim ve savcılar da adil olmayanları hizaya getirmesi, tepkisini göstermesi gereken halk da bu ülkede olan ve olmayan her şeyden sorumlu muktedirler yani Ak Parti de “Benim anam ağlayacağına Can Atalay'ın anası ağlasın” demektedir.

“Ne benim anam ağlasın ne de Can Atalay'ın anası” demedikçe bugün benim anam ağlayacak, yarın senin anan ağlayacak, ertesi gün onun anası ağlayacak.

Ak Parti bu adaletsizlikten yeterince faydalandığını düşündüğünde Can Atalay tahliye olacak tabi…. Belki yarın, belki aylar sonra…

Anasını ağlatmamak isteyenler ise gurbet kuşu olup yollara düşecek, bir umudun peşinde yani daha adil bir düzen için el kapılarına gidecek.

Unutamadıklarım

Atanmışların (ordunun, yargının, bürokrasinin) değil, seçilmişlerin (milletvekillerinin, belediye başkanlarının) iktidarı diyerek Türkiye’yi yönetmeye başlayan Ak Partinin, çok değil 15-20 yıl içinde seçilmişleri yani belediye başkanlarını, milletvekillerini cezaevine göndermesi, seçilmiş belediye başkanlarının yerine kayyım ataması. Seçmenin her iki Ak Parti'ye de oy vermesi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
KEMAL VURALDOĞAN Arşivi
SON YAZILAR