Biraz da Cumhur İttifakı'nı konuşalım

Sanırım ülkemizdeki en önemli siyasi denklemi çözebilecek bir ayrıntıya vakıf oldum. Bu heyecanlı bir durum: Politik olarak bir noktada, merkezde ya da zeminde yer alacaksınız. Sizin yer aldığınız zeminin hem hiçbir anlamı yok hem da tartışma dışı. Ve bu tanımlanamayan, hatta uzun uzun anlam yüklenemeyen zemin üzerinden rakibinizin bulunduğu zemini ya da merkezi sürekli olarak eleştireceksiniz, hatta onu bizzat üzerinde bulunanlara yani politik rakiplerinize tarif edeceksiniz. Bu da size gerçekten çok konforlu bir siyaset alanı yaratacak.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, sürekli olarak 6 partiden oluştuğunu her toplantıda servis edilen fotoğraf karesi ile de anladığımız Millet İttifakı'nın 7’nci bileşeni olduğunu ve onun da sürekli olarak masanın altında bulunduğunu dile getiriyorlar. Ve bunu hep tekrarlıyorlar. HDP’yi Millet İttifakı ile bir arada gösterme çabasının politik bir niyetle olduğunun da altını çizelim. Son günlerde artmasına tanıklık yaptığımız terör eylemlerini de aklımızın bir kenarında, henüz unutmadığımız seçim sonuçlarına etki eden ve tanıklık yaptığımız bir süreçle birlikte hep tutalım. Oysa açık bir biçimde, masanın altında olduğu söylenen HDP, 3’üncü bir ittifak olarak hayli yol aldığını ve 6 ayrı politik yapıyla birlikte olduğunu defalarca açıkladı. Ama mesele değil, Cumhur İttifakı konumlandığı yerden "HDP masanın altında" demeye devam edecektir.

Millet İttifakı'nı çok konuşuyoruz ama Cumhur İttifakı'nı farkındaysanız hemen hemen hiç konuşmuyoruz. Farklı partilerden oluşan ittifak modellerinde konuşulacak bir konu olmaması mümkün mü? Doğal olarak hayır. O zaman konuşmaya başlayalım.

Önce bir hatırlatma yapalım, Cumhur İttifakı o sürekli yapılan ziyaretlerde ortaya çıkan fotoğraf karesindeki gibi 2 partiden oluşmuyor. Yani ittifak bileşenleri sadece MHP ve AKP değil. Hiçbir fotoğraf karesine girmemiş olsa da Mustafa Destici’nin genel başkanı olduğu BBP Cumhur İttifakı'nın 3’üncü ortağıdır. Millet İttifakı'nda masa altında olmayan ortağı arayan Cumhur İttifakı'nın, hiçbir fotoğraf karesinde, olan ortakları BBP yoktur. İftarlar, gül alıp vermeler, ziyaretler hep 2 kişilik. Bahçeli, Erdoğan ve Destici’nin 3’lü tek fotoğrafı sanırım bir tören ya da devlet etkinliği sırasında çekilmiş, diğer 3’lü fotoğrafların hepsi kullanılan habere uygun olsun diye yapılmış montaj. Seçim yasası ile ilgili itirazını dillendirdikten bir süre sonra Erdoğan, Destici’yi ziyaret etti ve bizler de böylece Cumhur İttifakı'nın 3’üncü ortağını hatırladık. Hakkını yememek lazım en azından hayat pahalığını tanıklık yaparak aktaran Cumhur İttifakı'ndaki tek lider de Destici.

Devlet Bahçeli MHP Genel Başkanı olduğu günden bu yana BBP’ye mesafeli durdu. Muhsin Yazıcıoğlu ile de görüşmedi, ittifak görüşmesi taleplerini bile dikkate almadı. O nedenle BBP önce ANAP sonra DYP ile seçim ittifakı yapmak zorunda kaldı. Bahçeli’nin bu tavrı halen sürüyor. BBP’nin Cumhur İttifakı'nda yer almasından hoşnut olmadığını da yeterince açık gösteriyor. Ama Erdoğan istediği için de karşı çıkamıyor.

BBP’de de her şey süt liman değil. Genel başkanlarını milletvekili yapmanın dışında bürokraside biraz avantaj sağlamakla yetinmeyenler çok ciddi bir tartışma sürecinden sonra partiden ayrıldılar. Ülkücü harekette karşılığı olan Remzi Çayır genel başkan yardımcılığından istifa etti ve BBP’den ayrılarak Milli Yol Partisi’ni kurdu, 3 ayda 63 ilde örgütlenmeyi de başardı. Bu üzerinde ciddiyetle durulması gereken bir örgütlenme başarısıdır. Remzi Çayır bu örgütlenmeyi ağırlıklı olarak BBP’de birlikte olduğu arkadaşlarıyla başardı. Bu tablo doğal olarak arkasından şu soruyu da akıllara getiriyor; içinden bir parti çıktıktan sonra yoluna, normal olarak devam edecek büyüklükte bir parti midir artık BBP? Bunun yanıtını zaman gösterecek. Peki ayrışma niye başladı? 16 Nisan referandumu öncesinde BBP hayır çizgisindeydi. Destici, Erdoğan ile özel bir görüşme yaptı ve partisini evet bloğuna dahil etti. Nedeni konusunda parti içi dinamiklerini ikna edemeyince başlayan tartışma ayrışmaya kadar sorunu büyüttü.

Aslında Destici’yi ikna ettiği argümanları vatandaşla paylaşsaydı Erdoğan, mühürsüz oylar nedeniyle hukuken tartışmalı ve kıy payı evet yerine yüzde 90’ları bulan bir oyla anayasa değişikliğini gerçekleştirebilirdi. Belki Destici bir ara ikna olma gerekçelerini paylaşır.

MHP’nin Cumhur İttifakı'ndaki durumuna ilişkin yorum yapmanız için önce nereden baktığınızı ortaya koymanız gerekir. MHP’nin bugün kurumsal olarak aynı zamanda cumhurbaşkanı olan Erdoğan’ın yanında yer alması tarihsel çizgisi itibariyle eleştirilecek bir duruma işaret etmez. Çünkü, 12 Eylül askeri darbesi dönemi hariç, (o dönem de Agah Oktay Güner’in ifadesiyle "fikri iktidar kendi hapis” kısmıyla da dahil edilebilir belki) hep devletin yanında yer almıştır. Bugün de devlet bizzat Erdoğan’dır ve MHP de onun yanında tarihsel pratiğine uygun olarak yer alıyor. 12 Eylül sonrasında devletin işkencelerine, idamlarına muhatap olmuş ama öte yandan devleti yöneten siyasi yapıların da hep içinde yer almıştır MHP. ANAP’ın 4 eğilimden birisi MHP siyasetidir. Bakanlar kuruluna hep MHP kökenli birisini yerleştirmiştir Turgut Özal. DYP’de de kalın bir MHP varlığı hep mevcut olmuştur. Süleyman Demirel’in bakanlarından birisi hep MHP kökenlidir. Birbirine rakip partilerde yer alarak bürokrasideki varlığını hep güçlendirmiş ve genişletmiştir MHP siyaseti. Öyle ki MHP bizzat iktidar olduğu zaman bürokrasideki MHP kökenlileri “ANAP’ın MHP’lisi- DYP’nin MHP’lisi” olarak kategorize bile etmiştir. AKP’nin de iktidara ilk geldiği zaman, cemaatin iktidar ortaklığına henüz soyunmadığı dönemde, bürokraside MHP’li kadrolarla iş tuttuğunu da hatırlayalım.

MHP’nin Cumhur İttifakı'nda varlığı politik hatta devleti siyasetin öznesi yapacaksanız ideolojik olarak önemli ve anlamlı. Ama bunun tabana yansıması nasıl, buna bakmak lazım. Mesela sokak röportajlarında anlamsız bir biçimde AKP’yi, iktidarı ya da Erdoğan’ı savunan bir tane MHP’li göremezsiniz. Çünkü yok. İtaat kültürünün hâlâ çok kalın işlemesi nedeniyle tabanda Devlet Bahçeli tartışması yok MHP’nin. Muhtelif anket sonuçlarına göre de oy oranı yüzde 6 ile 11 arasında değişiyor. Bu seçmen kitlesi, 3 hilale bağlılığını mutlak olarak sürdürüyor, bu nedenle MHP ile Bahçeli’ye her koşul altında oy verme potansiyelleri var. Ama sıkıntı bu değil. Bu yüzde 6 ya da 11 ile ifade edilen MHP’li seçmen kitlesinin ne kadarı cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Bahçeli’ye rağmen Erdoğan’a oy verecekler? Yerel seçimlerde Ankara’da Mansur Yavaş’a giden ülkücü oyları bu soruya cevap için bir veri olabilir aslında.

MHP’deki büyük sıkıntı son olarak Mersin’de 2 genç ülkücünün ölümüne kadar varan parti içi gerginlik. Eski Ülkü Ocakları başkanlarına yönelik ihraçlar ve uygulanan şiddet ile bu şiddettin, önlenmek yerine bir nevi teşvik edilmesi MHP’nin içinde ciddi bir sıkıntı potansiyeli taşıdığının da göstergesi. Unutmamak lazım, MHP gibi itaat kültürünün en sıkı olduğu partide olağanüstü kurultay toplayacak kadar yaygın bir muhalif hareket ve ardından bölünme yaşandı. İYİ Parti'nin kurulma sürecinden bahsediyorum. AKP ile de MHP’nin o süreçte yakınlaştıklarını da not olarak düşelim.

MHP ile Bahçeli’nin iktidardaki bugünkü varlığının ve etkisinin ben görünenden daha ciddi ve büyük olduğunu düşünenlerdenim. Bahçeli’yi biraz tanıdığımı zannettiğim için söyleyebilirim, 99 gül ile yaşanan magazin tartışmaları bizzat Bahçeli’nin Erdoğan ile paylaşarak gerçekleştirdiği “medyaya konuşacak malzeme çıksın” kurgusudur. Ve amacına da ulaşmıştır.

MHP, AKP’yi politik olarak kendi çizgisine getirmiş bürokraside de hedeflediği amaca ulaşmış gözükmektedir. AKP’nin özellikle Kürt meselesinde siyaset yapma alanını tamamen kısıtlamıştır. Cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin bir düzenleme AKP tarafından dile getirildiği anda MHP hemen buna karşı çıkmaktadır. 1 ay kadar önce Ankara’da billboardlar MHP’nin Cumhurbaşkanlığı sistemini savunan afişleriyle dolmuştu. Nedeni muhtemelen Cumhur İttifakı içinde gündeme gelebilecek bir cumhurbaşkanlığı sistemine ilişkin tartışmada ön almaktı. MHP’nin sisteme AKP’den daha sıkı sahip çıkması ilginçtir. Sonuçta tabanında ciddi sıkıntılar barındırsa da MHP, Cumhur İttifakı'ndaki pozisyonundan memnundur ve bunu değiştirmeyi düşünmemektedir. Gündeminde de erken seçim de yoktur.

MHP’nın bu memnun olma hali doğal olarak AKP’de sıkıntı yaratmaktadır. Kürtlerin 2’nci partisi olma niteliğini kaybetmek üzeredir AKP. Hem de ciddi oy kayıpları yaşadığı bu dönemde. Bu tablo Kürt oylarına çok ihtiyaç duyulan seçimler için büyük risk oluşturmaktadır. Parti yöneticilerinden sadece Numan Kurtulmuş son dönemde Güneydoğu illerini ziyaret ederek parti faaliyeti yapabilmiştir. Onun kullandığı dil de AKP’ye halen ait olmayan SP ve Has Parti döneminde kullandığı ve Kürt seçmende çok olumlu etki yaratan dildir. Milli Görüş’ün etkisinin AKP tabanında halen varlığını sürdürdüğünün tek işareti Kurtulmuş’un teşkilata moral veren ziyaretleri değil doğal olarak. AKP’in ve Erdoğan’ın önemini daha çok anlatmış olmasına karşın medyada sadece eleştirileri haber olan Bülent Arınç’ı da unutmamak lazım.

Evet ara sıra da olsa Cumhur İttifakı'nı konuşmakta da yarar olduğu böylece ortaya çıktı…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR