
AYŞE YILDIRIM
CHP’nin büyük sınavı
Ana muhalefet partisi CHP nihayet örgütlü siyasal mücadelenin, aktif bir muhalefet anlayışının tek adam rejimine geri adım attırabileceği gerçeğini gördü.
İktidarın hukuk dışı baskı politikalarıyla, halkı korkutup sindirerek kazanmasının önüne geçebileceği gerçeğini geç de olsa fark etti.
Ekrem İmamoğlu’nun gözaltına alındığı 19 Mart’tan itibaren gerçekleştirilen halk destekli, geniş muhalefet katılımlı protestolarla İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne ve CHP’ye kayyım atanmasının önüne geçildi.
Ama Saray’ın CHP ve İmamoğlu ile işi henüz bitmedi. Kendisini rahatsız edenlere “Bunun bedelini ağır ödeyecek, öyle bırakmam onu“ diyen bir anlayışla karşı karşıya olduğumuzu unutmayalım.
Dolayısıyla CHP’yi daha zorlu mücadele vermesi gereken günler bekliyor diyebiliriz
İşaretlerini de Saray sözcülerinin, kalemşorlarının ve bizzat Erdoğan’ın sözlerinden alıyoruz.
Saray’da oyun bitmez
Bir yandan CHP içeriden parçalanmaya, halk her zamanki gibi korku ile sindirilmeye çalışılırken diğer yandan CHP’nin kapısına kilit vurmaya kalkacak kadar ileriye gidecek bir sürecin taşları döşenmeye çalışılıyor.
Saray’da oyun bitmez.
Önce Kemal Kılıçdaroğlu’nu kışkırtmaya çalıştılar. Yakın çevresinden çok Saray medyası yarın yapılacak CHP’nin olağanüstü kurultayında Kılıçdaroğlu’nun aday olması için çalıştı.
Elbette kişisel kin ve hırslarını her şeyin önünde tutan kimi "CHP’liler"in katkısı da yadsınamaz.
Saray medyası hemen her gün "Kılıçdaroğlu göreve çağrılıyor", "Ben Kemal geri dönüyorum", "Kılıçdaroğlu geri mi dönüyor" başlıklarıyla doldu.
Ve Kılıçdaroğlu geç de olsa "Aday değilim" deyince bu kez vay efendim "İmamoğlu'na füzeyi fırlattı 'çalmadım' dedi" demeye başladılar.
Neymiş Kılıçdaroğlu, "Aday olmama kararımın nedeni; ‘Aday olursan yüzüne tükürürler’ diyen siyasetçilerin tehditleri değildir çünkü çalanların yüzüne tükürülür ve ben çalmadım" demiş.
Oysa herkes biliyor ki bu sözlerin muhatabı İmamoğlu değil doğrudan CHP Yerel Yönetimler Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Gökhan Zeybek'tir. Zeybek’in "Kılıçdaroğlu kayyım olarak atanır mı" sorusuna verdiği ve haklı olarak parti tabanında da tepki yaratan şu yanıtıdır :
"Cumhuriyet Halk Partisi'ne kayyım atanacak kişinin 1.750.000 kişi yüzüne tükürür."
Kılıçdaroğlu başka kesimlere de benzer sitemlerini iletiyordu aday olmayacağını belirttiği mesajında. Ancak şunun da altını çiziyordu:
"Aday olmama kararımın nedeni; Partimizi iç çekişmelere sevk etmemek, dikkatleri mücadele alanından başka alanlara çekmemek içindir."
Tabii ki bu sözleri görmezden geldi Saray avaneleri.
Şu da bir gerçek ki Kılıçdaroğlu bir süredir kötü bir siyaset sergiliyor, süreci kötü yönetiyor. "Şaibeli kurultay" söylemi iktidarın ekmeğine yağ sürdü. "CHP'ye kayyım olarak atanacağı" iddialarına yanıt vermedi, olağanüstü kurultayda aday olmayacağı açıklamasını çok geç yaptı.
Sonuçta Kılıçdaroğlu'nun kötü iletişim stratejisi Saray medyasında partiyi karıştırmak için kullanıldı. Öyle ki kimi "yazarları“ işi Kılıçdaroğlu’nu ve CHP delegelerini “kurultayı boykot etmeye“ bile çağırdı.
Yarın yapılacak kurultayda Özgür Özel’in karşısına şimdilik Antalya Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal rakip olarak çıkacak gibi görünüyor.
Olağanüstü koşullarda yapılan olağanüstü kurultayın sonucunu tahmin etmek zor değil. Yarış, çarşaf liste ile girilecek Parti Meclisi seçiminde yaşanacak.
Saray avaneleri ise şimdiden “İstanbul İl Kongresi’ni iptal ettirerek“ henüz yapılmamış olan bu olağanüstü kurultayı da geçersiz kılmanın peşine düşmüş durumdalar.
Tabii ki bununla da yetinmiyorlar. Hem protesto gösterilerini hem de boykotu “terör“le ilişkilendirme çabası içine girdiler. Nasılsa bu hukuksuzlukta herkes çok kolay bir şekilde “terör örgütü kurmak“, “terör örgütü üyesi olmak“, “hükümeti devirmeye teşebbüs etmek“le suçlanabiliyor.
Kimisi “Gezi“yi, kimisi “15 Temmuz“u argüman olarak kullanıyor. “İç savaşı çağrıştıran bir tehlike“ nitelemesi yapıyor, CHP’yi “milli güvenlik sorunu“ olarak lanse ediyor. “FETÖ tipi örgütlenme“yle “paralel yapı“ kurmakla suçluyorlar(!).
Birisi “Allah muhafaza, ekonomik ve toplumsal güvenliğe yakın/ açık tehdit arz eden durumlar, olağan idari yaklaşımlarla aşılamaz!“ diyor.
Diğeri “Tarihsel bagajı nedeniyle problemli olan CHP için bu durum belki de tarihin sonu“ diyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün dile getirdiği şu sözleri de yabana atmamak lazım.
"CHP'nin son teröre yönelik attığı adımlar sizleri aldatmasın. Böyle bir şey Türkiye'de söz konusu değil. Biliyorsunuz, biz bunları Gezi'de de gördük, sonra neticesi ne oldu bunları da hep beraber yaşadık. Bu son gelişmelerde de CHP'nin teröre yönelik attığı bu adımlar da tutmadı, tutmayacak."
Pazar gününden sonra CHP’nin başına yeni çorapların örüleceği aşikar.
Ama önemli olan CHP’nin nasıl bir politika yürüteceği.
Daha önce yaptığı gibi her türlü hukuksuzluğa yeterli tepkiyi vermeden, sesini yükseltmeden seçim zaferi bekleyen pasif siyaset anlayışına geri mi dönecek, yoksa 19 Mart’ta başlattığı ve halkın büyük bir kesimini arkasına aldığı aktif muhalefet anlayışını sürdürmeye devam mı edecek?
CHP’nin vereceği bu sınav Türkiye’nin kaderini de belirleyecek.
Sahi CHP’nin eski genel başkanlarından İsmet İnönü ne demişti:
“Bir ülkede namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça o ülkede kurtuluş yoktur.“