Kılıçdaroğlu'nun geldiği aşama: ‘Ya benimsin ya kara toprağın’

7 Şubat 2025. Kemal Kılıçdaroğlu, KRT’de soruları yanıtlıyor.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4-5 Kasım 2023’te yapılan CHP Kurultayına ilişkin “şaibeli” suçlaması sorulduğunda Kılıçdaroğlu, mevcut CHP yönetimini eleştirmekle kalmayıp suçlamaya varan cümleler kuruyordu.

Parti yönetiminin şeffaf olması ve Erdoğan’ın iddiasına karşılık "açık ve net bir açıklama yapması" gerektiğini belirten Kılıçdaroğlu, "Yapmıyorsanız, sükut ikrardan gelir. O zaman başka bir şey var demektir burada. Bir şey varsa, kesinlikle partinin kirlilikten arınması gerekir" diyordu.

Buna karşılık, “şaibe” şüphesine dair sorulan soruya ise "Benim elimde bir şey yok," diye yanıt veriyordu.

Tesadüf o ki, Kılıçdaroğlu’nun bu sözlerinden üç gün sonra CHP kurultayına yönelik soruşturma başlatıldı.

Sadece soruşturma da değil bugüne değin durmak nedir bilmeyen operasyon dalgalarıyla CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu dahil çok sayıda belediye başkanı, belediye meclis üyesi, belediye çalışanları, Parti Meclisi üyeleri, eski milletvekilleri gözaltına alınıp, tutuklandı.

Kılıçdaroğlu’nu bu operasyonlara karşı ne meydanlarda ne televizyonlarda gördük. CHP eski genel başkanlarının yanı sıra muhalefet partisi liderlerinin de ziyaret ettiği Saraçhane’ye uğramadı. Partisinin yargı eliyle uğradığı kuşatmaya karşı yaptığı mitinglerin birine bile gitmedi.

Ama CHP kurultayına yönelik “şaibe” iddiaları da, CHP’li belediyelere yönelik “yolsuzluk” iddiaları da Kılıçdaroğlu’nun “çevresi” tarafından büyütüldü. Partili belediye başkanları hedef gösterildi. Kurultayın iptali için sosyal medyadaki pek çok hesaptan ateşe odun taşındı. Yandaşların da katkılarıyla “muhbirlik” kampanyası yaratıldı.

Kılıçdaroğlu bunlara da sessiz kaldı.

Soruşturma çerçevesinde önce “bilgisine başvurulmak” daha sonra da “mağdur” sıfatıyla ifade vermeye çağrıldı. CHP’nin “mahkeme koridorlarında tartışılmasından üzüntü duyduğunu belirterek ifade vermeye gitmeyeceğini” açıkladı.

Haklı olarak kamuoyunda kendisine karşı “neden susuyor, çıkıp şaibe yoktur desin” sesleri yükselmeye başladı. Kurultayın iptali halinde partiye “kayyım olarak döneceği” yönünde iddialar ortaya atıldı.

Partisinin “mahkeme koridorlarında tartışılmasından üzüntü duyan” Kılıçdaroğlu ise bizzat kendisi tartışmayı büyütmeyi seçti.

İki gün önce kendisine yöneltilen eleştirileri ve “kayyım” iddialarını “linç kampanyası” olarak nitelendirdiği bir açıklama yaptı. “Fonlanan sözde akademisyenler” dedi, “manipülasyonla mesleklerini kirleten bazı gazeteciler” dedi, hatta “dün siyasi ikballeri uğruna yanımda saf tutan, bir zamanlar benimle yol yürümeyi bir övünç sayarken bugün başka mecralara savrulmuş bazı siyasetçiler” diyerek CHP’lileri hedef aldı.

Neymiş efendim, “hiçbir bilgi sahibi olmadığı, hiçbir dahli bulunmadığı bir konuda konuşmasını talep ediyorlar”mış…

Açıklamasının sonunda yer alan şu cümle ise oldukça dikkat çekiciydi:

“Herkes bilsin ki; bu partinin düşmanlarını, yine bu partinin harim-i ismetinde boğmaya muktediriz.”

Atatürk’ün Sakarya Meydan Muharebesi’nde İsmet İnönü’ye düşmana yönelik söylediği sözlerine vurgu yapıyordu. “Mukaddes, korunmuş alanda” düşmanlarını yenmekten söz ediyordu yani…

Önceki akşam da TGRT’de bir grup “gazeteci”ye “yakın çevresi” aracılığıyla bu sözlerinin ne anlama geldiğinde dair bir açıklamada gönderdi.

Şöyle demek istemiş:

“Düşmanlarla onların kullandığı çürümüş yöntemlerle değil, partinin temiz, onurlu ve ilkeli yapısı içinde hesaplaşılacaktır. Aynı zamanda bu ifade, partinin kendi içindeki çürümeye karşı da bir gözdağı ve kararlılık beyanıdır. Parti içinden veya dışından kim kendini dokunulmaz zannediyorsa, partinin lekesizliğinde boğulacaktır.”

“Tesadüf” ki bu açıklamasının sabahında yine CHP’ye yönelik büyük bir gözaltı operasyonu yapıldı.

13 yıl boyunca CHP Genel Başkanlığı yapmış ancak bu süre zarfında partiyi iktidara taşıyamamış Kılıçdaroğlu. Tüm hatalarına rağmen son genel seçimlerde toplumsal muhalefetin büyük desteğini almış ancak yine başarılı olamamış bir siyasi lider Kılıçdaroğlu.

Ne yazık ki o günden beri bir türlü “gitmeyi” başaramamış bir isim.

Partisi iktidar tarafından yargı sopasıyla kuşatmaya alınmışken, partisine “kayyım” atanma tehlikesi ortadayken bunlara karşı durmak için parti içine sopa sallayan bir isim Kılıçdaroğlu.

Baykal’dan Kılıçdaroğlu’na

Deniz Baykal, hizipçiliğiyle meşhur bir siyasetçiydi. Partide öne çıkan, parlayan kimseyi istemez, tasfiye ederdi. Parti yönetim zihniyeti “küçük olsun benim olsun” cümlesiyle özetlenirdi. Onun döneminde CHP’nin bir türlü iktidara gelemeyişinde bu politikasının büyük etkisi olduğu da yazıldı, çizildi.

Kılıçdaroğlu için “hizipçi” bir politika izledi demek elbette doğru olmaz.

Ancak Kılıçdaroğlu, elinde bir belge ya da bilgi varsa bir an önce ortaya çıkıp açık açık konuşmalıdır.

Bir zamanlar kendisiyle “yol yürüyen” CHP’lileri neden şimdi “düşman” ilan ettiğini, “parti içindeki çürüme”nin ne olduğunu açıklamalıdır. Kimleri, neden ve nasıl “boğacaktır” söylemelidir. “Gözdağı”ndan kastı nedir açıklamalıdır.

Aksi halde bu tavrıyla Baykal’ın parti yönetiminde izlediği “küçük olsun benim olsun” zihniyetini “Ya benimsin ya kara toprağın” zihniyetine taşımakla suçlanacaktır.

Ve tarihe “CHP’yi bitirmeye çalışan iktidarın ekmeğine yağ süren isim” olarak geçecektir.

Kurultayda kazanamadığı koltuğa Saray’ın hileleriyle dönmeyi planlıyorsa “bunun için partisini yok etmeyi göze almakla” damgalanacaktır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
AYŞE YILDIRIM Arşivi