BÜLENT ÖZDOĞAN

BÜLENT ÖZDOĞAN

ERDOĞAN'IN EN BÜYÜK KORKUSU

Türkiye siyasi tarihi aynı zamanda darbeler tarihidir. Ekonomide, diplomaside ve siyasi hayatta ‘radikal’ değişimler isteyen ve bunu yapmak için demokrasiyi, halk iradesini engel gören gizli ve açık ellerin temel aracı, bir anlamda ‘parti’sidir darbecilik ve darbeciler. 

Önce temel hak ve özgürlükler askıya alınır. Emek hareketi susturulur, örgütlülükleri yok edilir. Siyasi partiler ya hizaya getirilir ya ortadan kaldırılır. Darbeyi yapan zihniyete karşı olanların hepsi potansiyel düşmandır artık. Ardından darbeyi örgütleyenler kendilerini garantiye alacak, ‘yasal’ ve ‘yargısal’ süreçleri dizayn ederler. Öyle ya, darbeciler devleti uçurumun eşiğinden döndürmüş, halkı kurtarmıştır! Ülkeye demokrasi getirmek, kardeş kavgasını durdurmak için yola çıkanların ilk hedefi ülkede demokrasi adına ne varsa onu ortadan kaldırmak olur. Sonrası, işkence, gözaltında ölüm, yargıç kılığında darbeci kuklalar…

Türkiye bu darbelerin en kanlısını 12 Eylül 1980’de yaşadı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren önderliğindeki faşist darbe sürecinde 650 binden fazla kişi gözaltına alındı. Gözaltına alınanların tamamı en ağır işkencelerden geçirildi. 230 bin kişi darbe mahkemelerinde yargılandı. Darbe mahkemeleri 7 binden fazla kişi için idam cezası istedi, 50 kişi idam edildi. 100 bin kişi, örgüt üyesi olma suçlamasıyla yargılanırken 30 bin kişi ‘sakıncalı’ olduğu iddiasıyla işsiz bırakıldı.

Sıkıyönetim biter OHAL başlar

Demokrasiyi tehdit olarak gören 12 Eylül darbecileri ve onların ülkeyi emanet etttiği siyasetçiler “sıkıyönetimin” ardından Olağanüstü Hal (OHAL) düzenlemesini yürürlüğe soktu. Göstermelik parlamenter sistem savunucusu sahte demokratların sıkıyönetimi haline dönüşen OHAL, 1983’te anayasaya girdi. Dönemin Başbakanı Turgut Özal tarafından ‘artan terör olayları’ gerekçe gösterilerek Güneydoğu’daki toplam 13 ili kapsayacak OHAL kararı alındı. 

Bölgeyi güvene kavuşturma gerekçesiyle alınan OHAL kararı, etkileri ve acıları hala devam eden bir sürecin başlangıcı oldu. Yargısız infazlarla, işkence ve gözaltılarla,  yargının, hukukun, Meclis denetiminin devre dışı bırakıldığı bir vahşet yarattı bölgede OHAL. 2005 yılında CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve avukat Serdar Yavuz tarafından hazırlanan rapora göre, 15 yıl süren OHAL dönemi boyunca 5 binin üzerinde sivil öldürüldü, 4 bine yakın yerleşim yeri boşaltıldı. 3 milyona yakın insanın zorunlu göçe tabi tutulduğu dönemde bölgede başlayan faili meçhul cinayetler bir süre sonra Türkiye’nin tamamına yayıldı.

2002’de iktidara gelen AKP, 15 yıllık OHAL döneminin sonunu bir müjde olarak ilan etti. Ta ki FETÖ’nün kanlı darbe girişimi gündeme gelene kadar.  

AKP ve Erdoğan’ın iktidardaki en büyük yol arkadaşı Fethullah Gülen cemaatinin siyasi hırsının ulaşacağı boyutlar  ilk olarak 2012’de MİT kriziyle görünür hale geldi. Yargıdaki FETÖ’cü savcılar MİT Başkanı Hakan Fidan’ı ifadeye çağırdı. AKP bu krizi bastırdı ama FETÖ-AKP savaşının gizlenecek bir tarafı kalmadı. 

FETÖ’den ikinci hamle bir yıl sonra, 17-25 Aralık’ta geldi. AKP ile FETÖ’nün devletteki örgütlenmesi o kadar iç içe geçmişti ki Erdoğan’ın kriptolu telefonları bile dinleniyor, bakanlar adım adım takip ediliyor, girdikleri rüşvet ilişkileri kaydediliyordu. Operasyon için 17 Aralık’ta düğmeye basan FETÖ’cü savcılar, dönemin İçişleri Bakanı Muammer Güler’in oğlu Barış Güler, Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın oğlu Salih Kaan Çağlayan, Çevre ve Şehircilik Bakanı Erdoğan Bayraktar’ın oğlu Abdullah Oğuz Bayraktar ve İran asıllı Türk işadamı Reza Zarrab’ın da aralarında bulunduğu 89 kişiyi gözatına aldı. 25 Aralık’ta ise ikinci dalga geldi ve bu kez Başbakan Erdoğan’ın oğlu Bilal Erdoğan da şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrıldı.

Erdoğan’ın bu operasyona tepkisi sert oldu. Gülen cemaati artık Fethullah terör örgütü (FETÖ), bakanlara ve kendisine ait ses kayıtları “montaj”, belgeler “sahte”, yapılan operasyon ise “darbe girişimi” olarak adlandırıldı. Erdoğan ve AKP yönetimi her ne kadar gündeme gelen iddiaları yalanlasa da adı geçen 4 bakan koltuklarını kaybetti.

AKP ile FETÖ arasındaki çekişme 2016’nın 15 Temmuz’un da kanlı darbe girişimiyle sonuçlandı. Ordu içinde örgütlenen cemaat çetesinin “Erdoğan karşıtı askerleri ve halkı da yanımıza alırız” planı tutmadı. TBMM’deki siyasi partiler ortak bildiriyle darbeye karşı tavır aldı. Binlerce yurttaş darbecilere engel olmak için sokakları meydanları doldurdu. 251 yurttaşın yaşamını yitirdiği gecenin kaybedeni darbeciler oldu.

Erdoğan için lütuf

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15 Temmuz gecesi yaptığı açıklamada darbe girişimi için “Allahın bir lütfudur” ifadesini kullandı. Erdoğan’a göre, 40 yıldır devlet içine yuvalanmış FETÖ’cüler bu sayede temizlenecekti. Süreç o kadar hızlı ilerledi ki Erdoğan 16 Temmuz günü İstanbul’da yaptığı konuşmada daha 24 saat geçmeden yargıdan binlerce FETÖ’cünün temizlendiği müjdesini verdi.

Darbe de yok demokrasi de

Buraya kadar yaşananlara bakıldığında 15 Temmuz’da Türkiye siyasi hayatında bir ilk yaşanmış, ilk defa darbecilerin planı tutmamış ve ‘demokrasi’ kazanmıştı. Fakat öyle olmadı. Erdoğan iktidarı 12 Eylül darbecilerinin yasalaştırdığı OHAL uygulamalarını tekrar yürürlüğe soktu. “Devleti FETÖ’den temizlemek” iddiasıyla gündeme getirilen yeni OHAL bir anda Erdoğan ve AKP karşıtı herkes için bir tehdit haline geldi. 

Erdoğan iktidarı, darbeci ürünü OHAL düzenlemelerinin verdiği demokrasiye aykırı sınırsız yetkileri sonuna kadar kullandı. 9 Temmuz 2018'de kaldırılmasına karar verilen OHAL boyunca devlet kanun hükmünde kararnamelerle yönetildi. Gözaltı süresi uzadı, valilere her türlü toplantı ve gösteri yürüyüşünü yasaklama yetkisi verildi. İşkence iddiaları tekrar yaygınlık kazandı. FETÖ ile ilgisi olmamasına rağmen binlerce kamu görevlisi, akademisyen görevden uzaklaştırıldı. AKP, Meclis ve yargı denetimini devre dışı bırakan OHAL dönemine bir genel seçim ve hükümet sistemini değiştirecek bir referandumu da sığdırdı.

İki yılın ardından OHAL kaldırıldı ama, OHAL’in anti demokratik uygulamaları bu kez de AKP tarafından yasalaştırılarak tekrar uygulamaya alındı. “Terörle mücadeleye ilişkin yeni düzenleme” adı altında temel hak ve özgürlüklere ilişkin kısıtlamaların devamı sağlandı.

Artık ‘OHAL’siz yönetemiyor

FETÖ’nün darbe girişiminin üzerinden 5 yıl geçti. Normalleşme beklenirken AKP’den OHAL’e ilişkin yeni bir hamle geldi. AKP tarafından hazırlanan torba teklifle 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ilan edilen OHAL tedbirlerinden bazılarında tamamlanan uygulama süresinin uzatılması öngörüldü. OHAL döneminde uygulanan, OHAL'in tamamlamasının ardından çıkarılan torba yasayla da uygulama süresi üç yıl süreyle uzatılan; gözaltı sürelerinin 12 güne çıkarılması, kamu görevlilerinin ihracı, TMSF’nin şirketlere kayyım olarak atanması gibi bazı uygulamaların ömrünün üç yıl daha uzatılmasının önü açıldı.

Demokrasi yoksa 15 Temmuz’da kim kazandı?

Darbe girişiminin 5. yıldönümünde, AKP meydanlarda 'demokrasi kazandı, darbeciler kaybetti’ mesajı verirken Meclis’te demokrasiye yeni darbenin hazırlıklarını yapıyor. Erdoğan iktidarının OHAL inadını 15 Temmuz ile açıklamak artık imkansız. Darbe girişiminin 5. yılında hala FETÖ çökertilememiş en azından hareket kabiliyeti sonlandırılamamışsa bu ülkeyi yönetenler açısından büyük bir fiyaskonun itirafı olur. Erdoğan iktidarı bu itirafı yapmadığına göre artık kendini OHAL’e mecbur hissediyor.

  • Şirketlere kayyım atama tehdidini sürdürerek, birilerinin malına çökme anlayışına yasal kılıf kazandırmak için kendisini OHAL’e mecbur hissediyor.
  • Gözaltı süresini artırarak muhalifleri sindirmek, sokakta, medyada yolsuzlukları, hırsızlıkları dile getiren insanları yıldırmak, korkutmak için kendisini OHAL’e mecbur hissediyor.
  • Kamu görevlilerinin ihracını kolaylaştırıp, kadrolaşmasını artırmak, AKP’li ya da MHP’li olmayanları kamudan uzaklaştırmak, liyakat sahibi insanların kamudan dönen yolsuzlukları gündeme getirmesini engellemek için kendisini OHAL’e mecbur hissediyor.
  • 2018’de yaptığı gibi 2023 seçimlerine de OHAL koruması altında girmek, muhalefetin sokakta, meydanda, sandık başında etkinliğini kırmak için kendisini OHAL’e mecbur hissediyor. 

Ve o kadar çaresiz ki yaşadığımız asgari demokrasiyi bile tehdit görürken, Türkiye’ye özgürlükçü bir anayasa yapmayı vaadediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
BÜLENT ÖZDOĞAN Arşivi
SON YAZILAR