BÜLENT ÖZDOĞAN

BÜLENT ÖZDOĞAN

MAKBUL GAZETECİLİĞİN SEFALETİ

Her şey AKP’nin iktidara gelmesi ile başladı. Erdoğan ve AKP kadroları topluma ve devlete başka bir gömlek giydirme hedeflerini adım adım hayata geçirmeye başladı. “Anayasayı bir kere delmekle bir şey olmaz” mantığıyla Özal döneminde tanışan Türkiye, şimdi ‘hedefi’ bundan daha büyük olan bir siyasi iktidarla karşı karşıyaydı. 

Meclis’teki sayısal çoğunluğun gücüyle aldıkları her kararda Anayasayı zorlayan, evrensel hukuk kurallarını, temel hak ve özgürlükleri kendi yol haritaları için bir sorun olarak gören AKP kadroları, hukuku, yasaları hatırlatan yargıyla açıktan kavga etmeyi, uyarı görevini yapan muhalefet partilerini yok saymayı bir yöntem olarak seçti.

Tek adama tek ses medya

Tüm bunlar hayata geçirilirken medya da bundan nasibini aldı. Tek ses, tek adam yönetimi hevesinin medya operasyonu önce ‘seçilmiş' gazetecilerin ‘merkez’ medyaya yerleştirilmesi ile başladı. “Alo Fatih” Habertürk grubunun siyasi komiseri oldu örneğin. Doğan Medya Grubu’nda kimsenin aklına bile gelmeyecek isimler birer birer önemli görevlere gelmeye başladı. Olan bitene karşı duran, iktidarla arasındaki mesafeyi korumaya çalışan gazeteciler için ise alan gittikçe daralıyordu. Gazetecilik ilkelerine, ahlakına bağlı kalan gazeteciler ya işsiz bırakıldı, ya göstermelik suçlarla cezaevine atıldı ya da çalıştıkları kurumlarda pasifize edildi.

AKP’nin medya operasyonunun ikinci ayağı ise medyanın sahiplik yapısının değiştirilmesi oldu. Sabah gazetesi birkaç operasyonun ardından “havuz” yöntemiyle ele geçirildi. Habertürk kadroları siyasi iktidarın hoşuna gidecek şekilde dizayn edildi. En büyük operasyon ise Doğan Grubu’na yapıldı. Medyanın amiral gemisi olarak adlandırılan Hürriyet ile birlikte Milliyet gazetesi, CNN Türk ve Kanal D televizyonları, Ziraat Bankası’nın verdiği tartışmalı krediyle, yani kamunun parasıyla el değiştirdi. Türkiye medyasının yüzde 90’ı artık AKP’nin kontrolü altına girmişti.

Tüm bunlar yaşanırken yeni bir gazeteci türü de yaratıldı: Makbul gazeteciler. Gazeteciden çok ‘dava adamı’ profili çizen bu isimlerin temel özelliği iktidara, Erdoğan’a sınırsız biat içinde olmalarıydı. Köşelerinde, konuşmalarında, çıktıkları televizyon programlarında gazeteciden çok AKP’li kimlikleriyle konuşmaya başladılar. Gazeteciliğin eleştirel bakış misyonunu sadece muhalefet partileri söz konusu olduğunda hatırlayan bu isimler ‘görevlerini’ o kadar iyi yapmaya başladı ki, AKP’lilerin televizyonlardaki tartışma programlarına katılmasına bile gerek kalmadı. 

Sosyal medyada bitmeyen temizlik

‘Başkasının sesi’ olmak bu gazetecileri çoğu kez zor durumda bıraktı. Ergenekon operasyonlarında Fethullah Gülen çetesiyle birlikte haysiyet cellatlığına soyunan bu isimler, Erdoğan tavır değiştirince hemen çark etmek zorunda kaldı. Olan ‘Gülen’ci kalem arkadaşlarına oldu. FETÖ ile AKP’nin yollarını ayırma sürecinde ve 15 Temmuz darbe girişiminin ardında da yol kazasına uğradı bu makbul gazeteciler. Gülen’e övgüler düzen sosyal medya paylaşımlarını, konuşmalarını, köşe yazılarını dijital ortamda silmek günlerini aldı. Ama ahlak, meslek etiği bir kenara atılmış, başka bir yola girilmişti bir kere. Kendi geçmişini silerken yıllardır FETÖ’nün yarattığı tehtidi gündemde tutmaya çalışan gazetecileri, ‘Gülen ile işbirliği içinde olmakla’ suçlamaktan bile geri durmadılar.

Maskeyi bu kez Peker düşürdü

Bu makbul gazetecilerin girdiği kirli yolun gerçek boyutunu öğrenmemiz ise suç örgütü lideri Sedat Peker’in itiraf ve iddiaları sayesinde oldu. Hakkındaki soruşturma nedeniyle yurt dışına kaçmak zorunda kalan suç örgütü lideri Sedat Peker, AKP’li siyasetçiler, derin devlet eskileri ve bürokratların kirli ilişkilerini ortaya sererken makbul gazetecilerin de bu bataklığın tam ortasında olduğunu ortaya çıkardı.   

Peker ile AKP’nin arası iyiyken rahatları yerinde olan makbul gazeteciler, yollar ayrılınca yine taraf seçmek ve sosyal medya temizliği yapmak zorunda kaldı. ‘Reis Sedat Peker’e yapılan övgüler artık risk haline gelmişti onlar için. Tıpkı Ergenekon’da, FETÖ’de olduğu gibi… Fakat bu kez işleri daha zor. Peker, sanki bu günleri tahmin etmiş gibi bu makbul gazetecilerin hepsinin yaptıklarını mercek altına almış, dosyalarını tutmuş. Bununla da yetinmemiş, iddialarını doğrulamak için yaptığı görüşmeleri kayıt altına almış. Bu yüzden Sedat Peker, videolarında onları da misafir ediyor, dalga geçiyor, aşağılıyor, kendince ceza veriyor. Ve bu videolardan anlıyoruz ki bu makbul gazeteciler, sadece iktidar borazanlığı yapmamış; yeraltı dünyası ile siyasi iktidar temsilcileri arasında köprü olmuş, sorunlu işadamlarının hükümetle, yargıyla arasını düzeltmek için aracılık yapmış, bunları yaparken de komisyonları, hediyeleri kendilerine hak görmüş. 

Bu yola giren ve afişe olan makbul gazetecilerin bir kısmı ‘işten’ el çekti, kendisini savunmanın peşine düştü. Bir kısmı ise sessizliğe büründü, bu yol kazasından da en hafif hasarla nasıl kurtulacağının hesabını yapıyor. Sedat Peker ise onları avucunun içine almış olmanın rahatlığıyla her sosyal medya paylaşımında, her videosunda içlerinden birinin ya da birilerinin canını yakmayı sürdürüyor. Ve bizler bu senaryosu berbat, katilin uşak ya da uşaklar olduğunu daha en başında bildiğimiz kötü filmin mutlu sonla bitmesini bekliyoruz. 

Gazetecinin makulü sıkıntılı, makbulü kötüdür. Haber kaynaklarıyla arasına mesafe koymayan, parti liderine, iş adamına, suç örgütü liderine “başkanım, patron, reis” diyen bir kişi artık gazeteci değil olsa olsa gazeteciliği kullanan biridir. Siyasi iktidarın, çete reisinin, şaibeli iş adamının beğendiği, hoş karşıladığı gazeteci yani ‘makbul’ olursanız, kullanışlı bir kalemden başka bir şey değilsiniz demektir. Hele hele Sedat Peker olayında olduğu gibi siyasetçilerin girdiği kirli ilişkilerin bir parçası haline gelmiş, siyasetçilerle suç örgütü lideri arasında tercih yapmaya zorlanmışsanız artık ortada gazetecilik adına konuşulacak bir şey kalmamıştır. 

Ve bu ilişkileri, bir davanın adamı olmakla, mecbur kalmakla, kandırılmakla açıklamak da sizi kurtarmaz.    

Onca rezilliğin ardından bir de komik olursunuz. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
BÜLENT ÖZDOĞAN Arşivi
SON YAZILAR