Hakikati ararken fotoğraf ve üretici yapay zekâ

Aslında belki de konuşulması gereken, üretici yapay zekâ ile üretilen imgelere fotoğraf denilip denilmeyeceği değil, bu yeni teknolojiyle hayatımıza dolacak sınırsız sayıda görselin hakikatle ilişkimizi nasıl etkileyeceği olmalı.

yz-portre.jpeg

Yukarıdaki “fotoğraftaki” kişi kim olabilirdi? Bu, Truman Capote’un “Soğukkanlılıkla” kitabında anlattığı gibi bir toplu cinayetin beklenmedik failinin 1930’lardaki imgesi mi? Yoksa aynı dönemde Almanya’da Nazi iktidarına direniş gösterip yaşamı yıllar sonra bir toplama kampında infaz mangası önünde sonlanacak ama tarihin bir kahraman olarak kaydedeceği bir öğrenciden kalan hatıra mı? Ya da bunu gösterdiğim kişinin yorumundaki gibi: “James Dean ve Brad Pitt’i kuşaklar önce buluşturan büyük dede”? Gerçekten de bu fotoğraftaki temel sorun tam da hiçbir zaman yaşamamış olan bir kişiye ait bu imgenin “mükemmel” olması; ABD’li Walker Evans’ın çektiği 1930’lar Amerikası’ndaki krizin toplumsal belgeci kayıtlarındaki yoksulluk portrelerine hiç benzemiyor. Yapay zekanın güzellik, ana akıma uygunluk ve yazılı metinlerde uğruna yalanlar söylediği ortalama idealinin etrafından dolanmak için epey bir çaba göstermek gerekiyor henüz. Oysa bu dönem kısa sürecek. Benim birkaç komutla ürettiğim bu görselden çok daha yetkinini tasarlayanlar, yepyeni bir hakikat algısının, bugün ve geçmiş arasında kurulan yeni bir köprünün işçileri olarak kolları sıvamış durumda.

Fotoğraf hakikati ne kadar yansıtıyor?

Geçtiğimiz günlerde yayımlanan ve New York Times’ın fotoğraf eleştirmeni ve yazarı Gideon Jacobs’un imzasını taşıyan makalenin başlığı “Fotoğrafın geleceği yapay zekâ. Bu fotoğrafın öldüğü anlamına mı geliyor?” idi. Çokça tartışılmayı hak eden bu başlık, elbette dikkatsizce seçilmiş değildi. Jacobs yazıda önce uzun uzun fotoğrafın tanımını tartışmaya açıyor ve yapay zekâ uygulamalarını da kullanan sanatçılara bu konudaki görüşlerini soruyordu. Fotoğrafçı Alejandro Cartagena, sektöre girdiği yıllarda filmden dijitale geçildiğini söylüyor ve o dönem çok sayıda fotoğrafçının, ışık fiziksel selüloide vurmuyorsa dijital sürece fotoğraf demediklerini hatırlatıyordu.

Fotoğraf Yunanca kökenli ve ışıkla yazmak anlamına geliyor. Geniş bir tanımla dijital temsilde dahi ışığın üzerine düştüğü bir yüzey mevcut. Ancak bu hakikatin temsili için yeterli mi? Akıllı telefonların güçsüz lenslerinin eksikliğini “kameradan daha iyi çeken” hale getirmek için artırılmış gerçekliği kullandığı ortada. Artık gecenin karanlığını yansıtabilmek için özel ayarlar yapmak gerekiyor bu cihazlarda: Her yer daha aydınlık, renkler parlak, gerektiğinde yüzler pürüzsüz…

Akıllı telefon kameralarının sosyal medyayla buluştuğu kesişimdeki filtrelerin atası elbette Photoshop, onun atası da karanlık odada fotoğraf basılırken yapılan agrandizör manipülasyonları. Bugün Türkiye’de fotoğraf denilince akla ilk gelen isimlerden bazılarının orijinal çektikleri ile karta yansıyanlar arasındaki farkı görünce karanlık odada zanaattan “sanata” uzanan bir yolculuk olduğunu anlamak mümkün. Fotoğraf ile hakikat arasındaki ilişkiyi sorgulayan isimlerden biri de ABD’li yazar Susan Sontag’dı. Fotoğraf üzerine kitabında, makine hakikati yakalasa dahi fotoğrafçıların yaptıkları ayarlarla buna öznel standartları doğrultusunda yorum kattıklarını belirtiyordu. 1977 yılında yayımlanan “Sınırsız fotoğrafçılık” adlı makalesinde ise hakikat ve fotoğraf makinasının arasındaki ilişkiyi yukarıdaki çekincelerden ötürü tersten okumuş ve fotoğrafların hakikati belgelemediğini, görseller üzerinden yaşayan insanların hakikati kameraların imgelerine indirgemeye başladığını yazmıştı.

Fotoğrafla haşır neşir olan herkes bilir ki bir ânı “belgelemede” kurulan kadraj, kullanılan objektif (geniş açı ya da tele), yapılan enstantane ve diyafram ayarları aslında o hakikate katılan (en hafif deyişle) güçlü bir yorumdur. Burada hakikatin özüne ancak kadrajdan bakan, deklanşöre ya da kayıt tuşuna basan aracının (fotoğrafçı) etik anlayışı ya da vicdanı kadar yakınızdır. Aslında belki de konuşulması gereken, üretici yapay zekâ ile üretilen imgelere fotoğraf denilip denilmeyeceği değil, bu yeni teknolojiyle hayatımıza dolacak sınırsız sayıda görselin hakikatle ilişkimizi nasıl etkileyeceği olmalı.

Fotoğraftan önce ve sonra hakikatle ilişkimiz

Günümüzde birçok ülkede mahkeme salonlarında duruşma sırasında kayıt yapmak yasak. Bu nedenle mahkeme ressamlarının çizdiği resimler en dramatik anlarının belgeleri olarak hakikati aktarma iddiasındaki haber mecralarının sayfalarında yer alıyor. Fotoğrafla ilişkimiz aşağı yukarı iki yüz yıllık bir geçmişe sahip. Bundan önce ressamlar, heykeltıraşlar vardı. Sadece sanatsal başyapıtlara imza atmadılar, bugün belge kabul edilen resimlere, heykellere, gravürlere ve daha nice forma imza attılar. Örneğin 19. Yüzyıl Rus gerçekçiliğinin simge isimlerinden ressam İlya Repin’in fırçasından çıkan gündelik hayat tasvirleri ya da yazar ve müzisyen portrelerinin hakikatle ilişkisi manipülatif bir fotoğraftan daha mı az? Ya da güncel bir örnekle düşününce İsrail’in gazetecilerin serbest girişini engellediği Gazze’ye iliştirilmiş olarak giden ve sadece kendisine açılan sınırlı alanda çekim yapabilen bir foto muhabirinin aktardığı imgeler hakikate dair ne kadar fikir verebilir? Bunun yerine zanaatını yitirmiş bir ressam titizliğiyle çalışan ve etik gazetecilik ilkelerine bağlı gözlem yapma şansı bulan deneyimli bir gazetecinin üretici yapay zekaya verdiği hassas komutlarla şekillenen bir savaş imgesi, hakikate ne kadar yakın olur? Elbette burada haber merkezlerinin yanlışlıkla ya da bilerek üzerine atladığı ve yaygınlaştırdığı yapay zekaya ürettirilmiş ve stok görsel sitelerinde satışa konan imgelerden bahsetmiyorum (onların bazılarını şurada bulabilirsiniz.

Bu yazıyı okuyanlar arasında “baştaki görselin yapay zekayla yaratıldığı zaten belliydi” diyenler olacak (daha usta bir elden çıksa ayırmak neredeyse olanaksız olurdu). Ayrıca “dijital de olsa fotoğraf fotoğraftır, yapay zekâ üretimlerini ancak resim üzerinden tartışabiliriz” diyenler de mutlaka vardır- ki büyük oranda haklılar. Ancak bu kavramsal tartışma bir yana, önümüzde üretici yapay zekayı tartışırken imgelerle kuşatılmış hayatlarımızda hakikatin inşasına dair yeni bir düşünme/tartışma alanı çoktan açılmış durumda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CAN ERTUNA Arşivi
SON YAZILAR