Türkiye’de medya sektörüne milyonlar gelebilir... Ama nasıl?

Türkiye’de can çekişen gazeteciliğe yıllık yüz milyonlarca liralık kaynak yaratılabilir. Bunun için ilk adım TBMM’de atıldı. Hafta içi Dijital Mecralar Komisyonu’na Google’ın yetkilileri çağırıldı ve mealen “Türkiye’deki gazetecilerin ürünlerinden kazandığınız paranın bir miktarını başka ülkelerde yaptığınız gibi geri vermeyi düşünmüyor musunuz?” diye soruldu.

Google yetkilileri net bir yanıt iletmese de “siz bir tasarınızı getirin, bakılır” mesajı verdi. Sunumun büyük bölümünde zaten “cambaza bak” denilerek çoğu soru yanıtsız kaldı ve önemli ayrıntılar yoruma açık şekilde satır aralarına serpiştirildi.

Evet Google ve Meta’dan Türkiye’deki medya sektörüne her yıl milyon dolarlar aktarılabilir. Ancak öncelikle bu dijital telifin yasal altyapısının hazır olması lazım.

Ayrıca bu kaynağın en azından bir bölümünün gerçekten gazeteciliğe aktarılması isteniyorsa sürece gerçekten gazetecilik yapanlar ve onların örgütleri de dahil olmalı.

Kısaca, olası anlaşmanın salt iktidara yakın ya da onun denetimindeki gazetecilik görünümlü propaganda/tanıtım faaliyetlerini üstlenenleri daha da semirtmesi istenmiyorsa, meslek örgütlerine de önemli görev düşüyor. Onların da bir yandan kendi çalışmalarını yapmaları, diğer yandan da muhalefet ve iktidar üzerinde bir etki oluşturmaları gerekiyor.

Google’ın söylemedikleri

Google Türkiye’de ne kadar para kazandığını söylemiyor. Şirketin küresel kazancı sadece geçen yılın son üç ayında 86.3 milyar dolar.

Ancak “bunun ne kadarı Türkiye’den?” diye sorulduğunda alt kırılım açıklanmıyor, “bu mahrem kurumsal bilgi” deniliyor. Komisyondaki milletvekillerinin “ne kadar vergi verildiği” sorusu da yanıtsız kalıyor. Türkiye’deki hizmetlerin faturasının Türkiye’den mi yurtdışından mı kesildiği sorusu da heyette konunun uzmanı olmadığı gerekçesiyle yanıtlanmıyor.

Komisyon’da iktidar ve muhalefet milletvekilleri platformların sırtlarından kâr elde ettikleri gazetecilere kaynak aktarması konusunda hemfikir. Bu ender görülen bir uzlaşı. Ancak sonuç almak için sadece bu yeterli değil.

Bir tarafta dersini çalışmış ve yurtdışından getirilen bir telif uzmanının da katkısıyla yabancı oyuncu kontenjanını da kullanan Google, diğer tarafta ise herkesin kendi seyircisini düşünerek bireysel oynadığı, toplama bir takım görüntüsü sergileyen komisyon olunca ataklar gol pozisyonuna dönüşmüyor.

Bir vekilin yanıtsız kalan önemli sorusu sonrasında söz alan diğeri önceki sorunun yanıtını aramıyor, kendi gündemini soruyor. Sorulan sorular genel geçer, temkinli cevaplarla göğüsleniyor ve zor olanları genellikle yanıtsız kalıyor.

Google ekibi topu başarıyla çevirip kendisine yarayan skoru alıp sahadan ayrılıyor. Tur sonraki maça kalıyor.

Kime, ne kadar para ödeniyor?

Google, kendi sistemine entegre olup reklâm alan haber sitelerine zaten reklam gelirinin belirli bir bölümünü aktarıyor.

Kendi verileri çerçevesinde, reklam dağıtım sistemini kullanan Türkiye’de habercilere 2 milyon dolardan fazla ödeme yaptığını söylüyor. Ancak bu kendi kazandığı reklam gelirinin sadece bir bölümü. Bu para ilk başta çok fazla gelebilir ancak yukarıda iletilen sorular yanıtsız kaldığı için bir bağlama oturmuyor. Üstelik aşağıda iletilecek rakamlara göre de ne kadar az olduğu anlaşılacak.

Google bir de Meta (Facebook ve Instagram) gibi haberleri kendi arama motorunda vitrine çekerek sayfasına önemli bir trafik sağlıyor. Arama sonuçlarında çıkan haberler sayesinde sayfanın trafiği hep yüksek seyrediyor. Böylece platformda tutulan kullanıcılar diğer dijital ürünleri de kullanıyor, ticari sayfalara da yöneliyorlar.

İşte burada da gazetecilerin emekleri üzerinden kazandığı parayı paylaşması isteniyor.

Ve veriler gösteriyor ki bu çok ciddi bir miktar.

Columbia Üniversitesi’ndeki bir araştırmaya göre, ABD’deki kullanıcıların %70’i Google’da haber görmek, arama sonuçlarında habere erişmek istiyor. Veri şeffaflığı olmadığı için kendileri hesap yapan araştırmacılar, Google ve Meta’nın ABD’de yıllık 12 Milyar dolarlık haber telifi ödemesi yapması gerektiğini belirtiyorlar.

Google yetkilileri ise ayrıntıları açıklamadıkları kendi verilerine dayanarak ortalama bir kullanıcının akışında haberlerin %2’den daha az yer tuttuğunu iddia ediyor.

Elbette Google ve Meta hiçbir yerde yıllık 12 milyar dolar gibi bir ödeme yapmadı. Ancak yine de çeşitli ülkelerde önemli teliflerin ödenmeye başlandığını belirtmekte yarar var.

Reuters Enstitüsü Dijital Haber Raporu verilerine göre, Google Kanada’da yayıncılara yıllık 73 milyon dolar ödemeyi kabul etti. Avustralya’da Google ve Meta’nın yayıncılara dijital telif için ayırdığı yıllık rakam ise 130 milyon ABD dolarından fazla.

Her ne kadar komisyon toplantısında Google yetkilileri “dünyada çoğu ülkede telif ödemiyoruz, sadece Türkiye’ye özgü bir durum değil” şeklinde bir mesaj vermeye çalışa da Avrupa Birliği’nin de Avustralya ve Kanada örneklerinden farklı olarak bir dijital telif yasası hayata geçirdiğini vurgulamak gerekiyor.

Ve elbette henüz bu konuda Meclis’te dinlenmeyen Meta’nın Avustralya ve Kanada’da telif ödememe konusunda haber içeriklerini çıkarmak gibi daha “radikal” önlemlerle pazarlık masasına oturduğunu da hatırlamak lazım.

Para gelse bile kime gidecek?

Türkiye’de milyonlarca, hatta milyarlarca dolarlık kaynakların, kamu faydasına yarayacak bir şekilde çevrime girmeden buharlaşması görülmemiş şey değil.

Eşitlikçi bir dağılım konusunda Google ya da Meta’dan şirket çıkarlarının bekası ötesinde bir inisiyatif beklemek de çok anlamlı değil.

Komisyon’daki muhalefet milletvekilleri, medyadaki kaynak dağıtımı eşitsizliğine dikkat çekerek, kötü bir dijital telif anlaşmasının nitelikli haber yapabilen bağımsız kuruluşlar aleyhine iktidar odaklarından beslenen halihazırda güçlü kuruluşların lehine işleyebileceği uyarısı yaptı.

Örneğin hormonlu tiraj ve tık sayıları ya da sermaye gücüne endeksli sigortalı çalışan sayısı yegâne kriterler olursa, dağılımın eşitsizlikleri daha da artırması ve gelen milyonların propaganda ve PR girdabında yok olması çok muhtemel.

İşte bu yüzden zaman geçmeden bağımsız meslek örgütleri ve gazetecilik kuruluşlarının da dünyadaki modelleri inceleyerek ve Türkiye’deki özgün koşulları hesaba katarak dijital telif yasası hazırlığında söz söylemesi ve taraflar nezdinde baskı gücü olması gerekiyor.

Ve son olarak, kullanıcı profili, tıklama sayısı, sayfada kalma süresi vd. gibi internetteki trafiğin ayrıntılı verisine sahip olmadan gerçek anlamda bir siyaset üretmek de mümkün gözükmüyor.

Bunun için de küresel ölçekte, verinin kamusallaştırılması için ortak bir mücadele gerekiyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CAN ERTUNA Arşivi
SON YAZILAR