HER ŞEY İNSANA YATIRIM İLE BAŞLAR…

Sizinle bugünden itibaren ağırlıklı olarak futbol üzerine yazılarımı paylaşacağım. Yazılarımı takip ettikçe
benim futbol dünyası ile ilgili vizyonumu yakalayacaksınız. Biliyorum, hepimiz kulüplerimiz ile ilgili çok sayıda kulaktan dolma asılsız haberlere maruz kalıyoruz. Benim derdim dedikodu bazlı sansasyonel yazılar yazmak değil. Zaten istesem de ne yazık ki yazamam.

Futbolun insanları birleştirici sosyal bir olgu olduğunu düşünüyorum. Futbol, halk kitlelerini arkasından 
sürüklediğinden ben genellikle büyük emekler harcanarak akademileri ile bir yerlere gelmiş kulüpleri
daha çok seviyorum.

Bir futbolsever olarak Manchester City ya da PSG’yi tabi ki keyifle izlerim ama hiç
bir zaman tutmam. Messi’nin PSG yerine Napoli’ye gitmesini yeğlerim. Ütopya ise ütopya...
Sizinle yazılarımda futbol akademileri üzerine paylaşımlarda bulunacağım. Yazımın başında belirtmiş
olduğum gibi tabi ki bir taraftarım. Türkiye’de Beşiktaş’ı tutuyorum. Sebeplerini açıklarım.

Pek çok ülkede farklı kulüplere sempatim var. İngiltere’de Liverpool ve Fulham, Almanya’da Borussia
Dortmund, Fransa’da OGC Nice, İtalya’da Atalanta BC, İspanya’da Sevilla FC, Hollanda’da Feyenoord, Portekiz’de SL Benfica, Brezilya’da CR Flamengo, Japonya’da Urawa Red Diamonds’u çok yakından takip
ediyorum. Ukrayna futbolu da ilgimi çekiyor, İran futbolu da... Milli takım teknik direktörlerinin bazı ülke milli takımlarında farklı milletlerden olması gerektiğini savunuyorum. Bizim ülke milli takımımız da buna dahildir. Kimse bana en büyük başarıları Mustafa Denizli, Fatih Terim ya da Şenol Güneş ile elde ettik demesin. Hiç biri sürdürülebilir olmadı. Uzun vadeli bir plan ve program içermedi. Mustafa Denizli’nin yeri benim için bambaşkadır. Yeri geldikçe yazılarımda bahsederim. Ülkemizde yabancı sınırlaması ile ilgili bir limitin gelmesine karşıyım ama kadrolarda mutlaka o kulübün akademisinden gelen belirli sayıda futbolcuların yer almasının ülke futbolunun gelişimi için şart olduğunu düşünüyorum. Örneğin kulüp kadrolarında 8’i akademiden 12 yerli oyuncu bulundurma zorunluluğu
nasıl olur? Bu hedefe belki kademeli olarak geçilebilir?

Türkiye’deki en büyük problemin tesisleşmede değil nitelikli insan kaynaklarında olduğuna inanıyorum. Asıl problem, akademi kadrolarını kuracak, yönetecek insan kaynakları yetersizliğidir. Bunu da
değiştirecek kulüp yönetimlerindeki akademiye bakış açısı devrimidir. Peki kulüpleri kimler yönetiyor?
İşte asıl sorun da tam buradadır. Futbolda her şey strateji ile başlar. Ama bu stratejileri oluşturacak
yönetim kadrolarının yetkinliğidir. Türkiye’de bir an önce futbol kulüplerine bir sezonda ikiden fazla teknik direktör değiştirmeme kısıtı getirilmelidir. (Zaruri sebepler gösterilmedikçe) Bir teknik direktör bir sezonda ikiden fazla kulüp çalıştırmamalıdır. Bu kuralı Brezilya federasyonu geçen yıl uygulamaya almıştır. Türkiye yurt dışına futbolcu ihraç ederken, acaba neden teknik direktör ihraç edemez?
Yazımı Şampiyonlar Liginden çekilmeyi talep edip kendi aralarında Süper Lig kurmayı hedefleyen kulüp
başkanlarına ithafen aşağıdaki açıklamayı yapan Marcelo Bielsa’nın açıklamaları ile bitirmek istiyorum: “Zenginler, daha fazla güç kazandıkça başkalarına göre daha fazla ayrıcalık talep etmeye başlarlar. Şu
anda dünyada hakim olan düşünce, fakirin daha fakir olacağını bile bile zenginin daha zengin olmak
 istemesidir. Futbolu sağlıklı kılan şey, güçlünün aşırı büyümesi değil, zayıfın kendini geliştirme
ihtimalidir.” Bu yazımda amacım biraz benim hakkımda fikir sahibi olmanız idi. Bir sonraki yazımda görüşmek üzere...

Saygılarımla, Halit Selim Giray.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi
SON YAZILAR