İBRAHİM GÜNDÜZ

İBRAHİM GÜNDÜZ

İliç-Çöpler faciası hesap günü - (1): Murat Kurum’un yargılanması için AYM'ye gidiliyor

ANKARA - Dokuz işçinin yaşamını yitirdiği 13 Şubat 2024 İliç-Çöpler faciasının üzerinden tam 13 ay geçti. 17 Mart 2025 Pazartesi günü, Erzincan Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde facianın ilk duruşması görülecek. İliç Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen soruşturma sonucunda hazırlanan iddianame Ocak ayında kabul edilmişti.

Beşi tutuklu olan 43 sanıktan 12'si asli, 31’i ise tali kusurlu olarak hakim karşısına çıkacak. Sanıklar, “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olmak” ve “çevreyi taksirle kirletmek” suçlarından yargılanacak.

Türkiye tarihin en büyük maden facialarından birisi olan Çöpler Faciası önemli. Söyledik bir kez daha söylüyoruz, Türkiye’deki sömürge madenciliği için bir dönüm noktasıdır ve olmak zorundadır.

Yargılama denilen tiyatro

Yargılananlara bakıldığında aralarında hiçbir kamu görevlisi, siyasetçi, bürokrat, bakanlık yetkilisi yok. Esasen faciadan sonra 23 Mayıs 2024 tarihinde açıklanan İkinci Bilirkişi Raporu’nda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ve bakanlık yetkilileri de “Asli Kusurlu” olarak ilan edilmiş ve yargılanmaları bekleniyordu. Ancak 22 Kasım 2024’de apar topar hazırlanan Üçüncü Bilirkişi Raporu’yla Bakan Kurum ve bakanlık yetkilileriyle birlikte bürokratlar “Kusursuz” ilan edilince haklarında “takipsizlik” kararı verildi. Savcılık heyeti de bu Üçüncü Bilirkişi Raporu’nu esas alarak hazırladığı iddianamede Murat Kurum ve hiçbir bakanlık yetkilisine yer vermedi.

foto-1.jpg

Türkiye’de bir süredir adına yargılama denilen bir tiyatro sergileniyor. Çöpler Faciası, Kartalkaya Faciası gibi infial ve şok yaratan olaylar sonrasında toplumun tepkilerini azaltmak için, “Sorumluları hesap verecek... Adaletten kaçamayacaklar...” gibi üst perdeden açıklamalar yapılıyor. Ardından farklı bir süreç işliyor ve sonuç ne yazık ki hayal kırıklığı oluyor. İşte bu süreçte bilirkişi raporları büyük önem taşıyor. Egemenlerin ve güç odaklarının işine gelmeyen veya hoşuna gitmeyen bilirkişi raporları değiştirilip, uygun olan yeni raporlar hazırlanıyor.

En son çok çarpıcı ve sıcak iki örnek olduğu için yazıyorum, İliç-Çöpler Faciası’nda bu oldu ve ne yazık ki 78 insanımızın yanarak can verdiği Bolu-Kartalkaya Faciası’nda da benzer bir süreç devam ediyor.

Çöpler Faciasıyla ilgili bu köşede birçok makale ve yazı dizisi yayınlandı. En son Meclis Araştırma Komisyonu Raporu ve İliç-Çöpler İddianamesiyle ilgili görüşlerimizi aktardık. Bu makale serimizde ise dava süreciyle birlikte Araştırma Komisyonu’na sunulan muhalefet şerhlerini özetlemek istiyorum.

'Tele yargılama'

En başta da belirttiğim gibi 17 Mart 2025 Pazartesi günü Erzincan Birinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek davaya, Uğur Yıldız’ın ailesi adına katılacak olan Sosyal Haklar Derneği’nin gönüllü avukatlarından Akçay Taşçı, mahkeme heyetinin izlediği yönteme dikkat çekti.

Mahkeme, böylesine önemli bir davada kullanılmayan ya da kullanılmaması gereken bir yöntemi benimseyerek, davanın tüm tarafları için (müştekiler-şikayetçiler, tutuklular, sanıklar ve tanıklar için) talimatlar yazarak, bulundukları yerdeki mahkemelerce ifadelerinin alınmasına karar verdi. Ayrıca tutuklular ve sanıklar da video konferans yöntemiyle gerektiğinde mahkeme salonuna bağlanacak. Bu durumda ne sanıklar birbirleri hakkındaki ithamlara cevap verebilecekler ne de avukatlar diğer sanıklara soru sorma hakkını kullanabilecek.

İliç-Çöpler Faciasının Türkiye’de doğa ve işçi katliamının birlikte yaşandığı en önemli örneklerden birisi olduğuna dikkat çeken Avukat Akçay Taşçı, “13 Şubat Faciasının yargılaması bu şekilde yapılırsa, gerçek sorumluların ortaya çıkarılması mümkün olmayabilir” diye konuştu.

foto-2.jpg

Esasen böylesine önemli bir davada, bütün sanıkların salona getirilmesi ve birbirlerini dinleyerek yargılamanın yapılması gerekiyor. Müştekilerin ve mağdurların avukatları ilk duruşmada mahkemenin tele yargılama yöntemine itiraz etmeye hazırlanıyor.
Yargılamanın birkaç ay sürmesi bekleniyor. Mahkemenin sanıkların ve tanıkların dinlenmesinin ardından keşif yapması, yeni bir bilirkişi heyeti oluşturması ve sonrasında kararını vermesi bekleniyor.

Murat Kurum’a Anayasa Mahkemesi yolu

Öte yandan Avukat Akçay Taşçı, 23 Mayıs 2024 tarihli İkinci Bilirkişi Raporu’nda “asli kusurlu” bulunup yargılanması gereken Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum ve bakanlık yetkililerinin, 22 Kasım 2024 tarihli Üçüncü Bilirkişi Raporu’yla “kusursuz” bulunmaları ve haklarında “takipsizlik” kararı verilmesini, Anayasa Mahkemesi’ne taşıyacaklarını söyledi. Takipsizlik kararına karşı Sulh Ceza Hakimliğine yaptıkları başvurunun reddedildiğini belirten Avukat Akçay Taşçı, “Tek yol Anayasa Mahkemesi yolu. Bakan Murat Kurum ve bakanlık yetkililerinin hakkındaki takipsizliğin kaldırılması için Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yapacağız. Çünkü İkinci Bilirkişi Raporu’nda Murat Kurum ve bakanlık yetkilileri altına imza attıkları 7 Ekim 2021 tarihli ÇED onayıyla, facianın meydana gelmesiyle doğrudan bağlantılı tutuluyorlar” diye konuştu.

'Taksirle' mi 'olası kast' mı?

İddianamenin analizini yaparken uzun uzun anlattığımız için özetleyerek belirtmek isterim ki, İliç Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan 71 sayfalık iddianamede, 43 sanık için “taksirle ölüme ve yaralanmaya sebep olma” suçundan 2 yıldan 15 yıla kadar hapis cezası isteniyor. Ayrıca şirket yöneticisi 3 kişi hakkında “Çevreyi taksirle kirletmek” suçundan adli para cezası ve 2 aydan 1 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor. Yani sanıklar hakkında, iş kazasından kaynaklanan ceza soruşturmalarında istenebilecek “en alt düzeyde” bir ceza talebinde bulunuldu.

foto-3.jpg

Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu bir kişinin ölümüne sebep olmak, ceza hukukunda “Taksirle ölüme ve yaralamaya sebebiyet verme” suçu olarak tanımlanmaktadır. “Bilinçli taksir” de ise fail, sonuçları istemez ama engelleyebileceğine inanır.
Önemli olan amaca ulaşmak

“Olası kast” yani fail hareketinin belli bir neticeyi meydana getirebileceğini öngörür fakat olmasını umursamaz. Fail açısından önemli olan amacına ulaşmaktır. Bu amaç doğrultusunda muhtemel tehlikeli neticeleri göze almakta ve kabul etmektedir. İşte aynen Çöpler’de olduğu gibi. Daha doğrusu bugün Türkiye’de adına altın madeni denilen bütün ekokırım merkezlerinde olduğu gibi.

Bu türden “çok tehlikeli sınıfta madencilik” yapılan bir tesiste dağlık ve engebeli bir topografya üzerine gökdelen gibi liç yığını inşa ederseniz, başlangıçta belirtilen parametrelerin dışında cevherin yapısında değişiklik yapıp gereğinden fazla siyanür solüsyonunu basarsanız, deprem fay hattı üzerine 80 milyon tonluk bir liç gökdeleni ve 47 milyon tonluk bir zehirli atık barajını inşa ederseniz, asit maden drenajı riskiyle en az 400 milyon tonluk bir pasa dağını Fırat Irmağı’nın kıyısına yığarsanız, böylesine bir riskli ortamda kumdan kaleler gibi inşa edilen liç yığınlarını ofislerin, tank liçlerinin, siyanür havuzlarının, zehirli kimyasal depolarının ve Çöpler köyünün üzerine inşa ederseniz bunun adı “taksirle ölüme ve yaralanmaya neden olma” olamaz.

(Yarın: CHP’nin muhalefet şerhinden çarpıcı detaylar)

Önceki ve Sonraki Yazılar
İBRAHİM GÜNDÜZ Arşivi
SON YAZILAR