Hayasızca hareketler ve Bülent Ersoy

Temel hak ve özgürlükleri daha da kısıtlayacak yeni torba yasa, tam da 8 Mart haftasında gündeme getirildi. Türk Medeni Kanunu ve Ceza Kanunu’nda öngörülen değişiklikler, özelde LGBTİ’leri hedef alsa da aslında herkesin tercihlerine, giyim kuşamına karışmayı, hareketlerini tektipleştirmeyi amaçlayan gayet faşizan bir içeriğe sahip.

Adı üstünde “torba yasa” yani içinde alakalı alakasız pek çok değişiklikle birlikte hazırlanan taslak, henüz Meclis’e getirilmedi.

Ancak hem İstanbul Sözleşmesi gibi tecrübeler, 2025’in “Aile Yılı” ya da RTÜK Başkan Yardımcısı’nın deyimiyle "LGBT ile mücadele yılı" ilan edilmesi, Yeniden Refah’ın ısrarlarına bakarsak eli kulağında denebilir. Bu noktada muhalefet partilerinin ne yapacağı çok kritik.

Taslağın içeriği “cinsiyet uyum süreci”ndeki kişilerin yani hormon tedavileri, ameliyat haklarını kısıtlayıp imkânsız hale getirmeyi amaçlıyor, hatta kişilerin yurtdışında gördüğü tedavileri bile cezalandırıyor.

Fakat bundan ibaret değil. LGBTİ hak savunuculuğu başlı başına suç haline getirilmeye çalışılırken ‘biyolojik cinsiyet’ ifadesi ceza kanununa giriyor...

Saray rejimi bunlara hazırlanırken baş gözde Bülent Ersoy’un bir tepki göstermesini beklemiyoruz elbet. Zira bizzat 80 darbesinde hedef haline getirilip büyük sıkıntılar çekmiş ve yurtdışında tedavi görmüş en ünlü trans olmasına rağmen haklar konusunda kendinden başkasına bir hayrı olmadı.

Şimdilerde Ersoy’un hayatının filme çekilmesi manşetlerde. İyi de hangi hayat?

Cinsi yönelim, cinsiyet değiştirme gibi konuları yok varsayıp Bülent hanımın biyolojik olarak kadın doğduğunu anlatırlarsa şaşmam…

Umurumda değil Bülent Hanım’ın kime yarandığı, tercihleri, kostümleri… Ama riyakarlık umurumda. Onun gibi, belki çok daha ağır şartlar altında mücadele eden gencecik insanların hayatı söz konusu çünkü.

Saçını pembeye boyayana da uygulanabilir

Taslak, sadece LGBTİ’yi bağlamıyor. Herkese yönelik topyekun bir tektipleştirme çabası bu.

Ceza Kanunu’nun “Hayasızca Hareketler” başlığını taşıyan 225’inci maddesi, teşhircilik ve alenen cinsel ilişkide bulunanları cezalandırmaya yönelik.

“Hayasıca Hareketler” maddesine öyle muğlak ve tehlikeli ifadeler girsin isteniyor ki bir erkeğin küpe takması, saçını boyaması veya bir kadının saçını sıfır numara traş edip gökkuşağı renklerinde tişört giymesi bile “suç” çerçevesine girebilir.

Şu ifadeye bakın: “Biyolojik cinsiyete ve genel ahlaka aykırı” davranışları teşvik eden veya öven kişilere bir ila üç yıl arası hapis cezası öngörülüyor. Özellikle gençlerin moda veya sırf kişisel zevkine göre yaptığı saç modeli, giydikleri, hareketleri, sosyal medyada yaptıkları espriler dahi kriminalize edilebilir.

Büyükşehirlerde yaşayanlar “tırıs gider” diyebilir ama hiç emin olmayın. Hayvanları “barınağa koyup sahiplendireceğiz” diye yalanlarla toplayıp hunharca öldürdükleri… Köpeğin de LGBTI’nin de avucuna alamadığı kadının da “katli vacip” görüldüğünün açıkça konuşulduğu bir dönemdeyiz.

Bu yasa teklifiyle küçük şehirlerde, kasabalarda işlerin nasıl çığırından çıkabileceğini düşünmek bile istemiyorum. Çocukların tecavüzden, travmadan, öldürülmekten korunamadığı bir ülkede, kendini farklı hisseden, ifade eden çocuklar için riskler çok daha büyük.

Ya intikam isteseydik?

Diyeceksiniz ki tüm bunlar taraf olduğumuz uluslararası insan hakları sözleşmelerine aykırı değil mi? Elbette öyle.

Fakat 2000’lerde AB yolu, insan hakları ve demokratikleşme diyen AKP çoktan öldü. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” için bir zamanlar kendi yaptıkları reformların hepsinde geri adım attılar, ayrımcılığı daha da körükleyen düzenlemeler getirdiler. Ne de olsa korkutarak, cezalandırarak, hedef haline getirerek yönetmek daha kolay ve daha kârlı. Üstelik Trumpist dünyada ayrımcılık, zorbalık, küfür geçer akçe!

Kadınların her gün öldürüldüğü, intihara sürüklendiği, kız ve erkek çocukların tecavüze uğrayıp saldırganların korunduğu, insanların kılık kıyafetine, cinselliğine karışmaya kadar varan bu kâbus ortamına verilen en güzel cevap, 8 Mart sokaklarıydı.

Pankartlar, sloganlar kadın eşitlik ve özgürlüğü, dayanışması ve patriyarkaya isyan vurgusuyla birlikte göndermelerle doluydu:

-Enkaz altında kalacaksınız

-Naş erkek oğlu erkek!

-Neyse ki eşitlik istiyoruz, ya intikam isteseydik?

-2025 İsyan Yılı

-Cemreler Düştü Sıra Patriyarkada

-Barışta Israrcıyız Ancak Yasaklarla Savaşacağız

-Dağları delme Ferhat iyi süpür

-Kalanların gidenlere borcudur mücadele…

“Neşeli bir feminist olmak isterdim ama çok öfkeliydim” diyen yönetmen Agnes Varda’ya selam olsun.

1741595751220.jpg

1741595751174.jpg

1741595751193.jpg

1741595751205.jpg

Önceki ve Sonraki Yazılar
MEHVEŞ EVİN Arşivi
SON YAZILAR