CENGİZ ERDİNÇ

CENGİZ ERDİNÇ

Muz ve kokain

Birden bire kasabanın ortasına çöken bir kasırga gibi, ardında yaprak fırtınasıyla muz şirketi geldi.”

Gabriel Garcia Marquez, Yaprak Fırtınası’na bu giriş cümlesiyle başlamıştı. Gerisi yoksulluk, çöküş, çürüme ve kanla bastırılan ayaklanmalarla Marquez’in öykülerine, romanlarına dağıldı.

Kolombiya’dan yaklaşık 90 yıl sonra yine bir muz şirketi, bizzat gelmese de paravan şirketleri ve kokain taşıyan konteynerleriyle muzlarını Türkiye’ye gönderiyor.

Ekvador’daki bahçelerde muzla birlikte ancak alıcının bulabileceği kokainle doldurulan konteynerler Avrupa limanlarının ve Mersin’in yolunu tutuyor. Bir kilo kokainin toptan fiyatlarla en az otuz bin dolar ettiği koşullarda 7-8 bin dolar eden muz konteynerinin çok önemi yok. Ne kadar çok muz, o kadar kokain şiarıyla, zincir marketlerde gümrük ve nakliye maliyetinin sınırlarında satılan ithal muzun sırrı bu.

Onlarca konteynerden oluşan bir partide kokainin nerede olduğunu bilmek önemli. Kimi zaman muz taraklarıyla, kimi zaman yeşil muzların yanında besin konmadığı için sararan renkleriyle kendilerini belli ediyorlar. Aksaklıklar da oluyor, Almanya, Polonya ve bu yılın başında Kanada’da marketlerde muz paketlerinden çıkan kokain bu tür bir acemiliğin sonucu.

Proforma faturalar, konşimentolar, Xray cihazları ve gümrük algoritmaları arasından her zaman bir yol bulan bu ticaretin asıl sahibi Kolombiya kartelleri onların tüccar, nakliyeci, broker hatta diplomat gibi görünen işbirlikçileri.

Arkasında 4 bin cinayet ve 30 milyar dolar servet bırakan efsanevi kaçakçı Pablo Escobar’ın DEA ajanları tarafından öldürüldüğü 1993 yılında Kolombiya ancak yılda 100 ton kokain üretebiliyordu. Otuz yıl sonra artık 1200 ton saf kokainle dünyanın bir numarası. Bu üretim patlamasının ardında kartellerin bilimsel çalışmaları var; daha verimli bitki, daha büyük laboratuvarlar ve daha çok kokain. Ve elbette daha büyük pazar! Meksika kartellerinin sert rekabetiyle Kuzey Amerika pazarında gerileyen fiyatlar, artan riskler Kolombiyalıların gözünü Avrupa’ya çevirdi.

Aslına bakılırsa bütün dünyada üretilen 1800 ton kokainin, 1400 tonda fazlası yakalanıyor, ancak kalan 400 tonun 20 milyar doları bulan cirosu herkese yetiyor.

Kolombiyalıların Avrupa ile tanışması, 1980’lere, hükümetin uyuşturucu baronlarının “ABD’ye iadesini” yasalaştırmasına kadar uzanıyor. Escobar Panama’ya kaçarken, Medellin kartelinden Ochoa Vazquez ve Cali kartelinin başındaki Gilberto Rodríguez Orejuela İspanya’ya gelmiş, tutuklandıklarında da hapishanede Galiçyalı kaçakçılarla ilişki kurmuşlardı. Aynı günlerde Türk mafyasından da içlerinde tanınmış yıldızların da olduğu yüze yakın isim İspanyol hapishanelerinde Kolombiyalılarla tanışıyordu. Bu işbirliği başlangıçta pahalı olan eroinle kokain takasını da sağladı. O zaman bir kilo eroin için 25 kilo kokain vermek gerekiyordu.

Galiçyalılarla başlayan “Avrupa sevkiyatı” 2013 yılından sonra Rotterdam ve Antverp limanları üzerinden sürdü. Meyve ticareti kokain için idealdi, Latin Amerika’dan Rotterdam’a yoğun bir trafik vardı, hızlı bozulan muz gümrükte uzun süre tutulamıyordu ve bu yoğunlukta konteynerlerin yüzde 99’u denetlenmiyordu.

Hollanda’da öldürülen ya da kara para aklarken yakalanan meyve ithalatçıları kartellerin “ya gümüş ya da kurşun” formülünü işlettiklerini gösterdi. Fakat polis de boş durmuyordu, 2019’da 30’dan fazla şüpheli meyve ithalatçısı belirlendi.

Rotterdam ve Anvers’de işler 2016 yılından itibaren sıkışmaya başladı, yakalanan kokain miktarı sadece tek bir limanda, Anvers’te 30 tonu aştı, 2020’de 70 tona yaklaştı. 2019 yılına gelindiğinde sadece İspanya, Belçika ve Hollanda’da yakalanan kokain miktarı bütün dünyada yakalanan kokainin yüzde 10’una ulaştı. Bunda Encrochat gibi güvenlikli zannedilen mesajlaşma ağlarının polis tarafından çökertilmesi de etkili oldu.

Bu noktada, 2017’den itibaren Mersin Limanı önemli bir hale dönüştü. Hem Avrupa’ya giriş, hem de Ortadoğu ve Rusya’ya yönelik kaçakçılıkta rolü belirginleşti.

Organizasyon Türkiye’de 2012 yılından itibaren şekillenmeye başladı, ağırlıkla Ekvador’da olmak üzere üç ayrı ana şirket, yakalanan kokain haberlerinde logoları görünen 18 farklı markayla Panama, Malta, gibi aktarma limanlarını da kullanarak Türkiye’ye muz göndermeye başladı.

Türkiye’de ise üç ana grupta, birbirleri ardına kapanıp açılan, hepsi de birbiriyle bağlantılı 38 şirketten oluşan alıcılar vardı. Suriye’de başlayan savaştan sonra Türkiye’ye gelen ve pek de kolay verilmeyen ithalat iznini hemen alan, geçmişte Roterdam’da da iş yapan akrabalara sahip tüccarlar bu üç ana gruptan ikisini oluşturuyordu.

Bu zincirin halkalarından biri olan Özşimşekler şirketinin iki konteynerinde 16 Haziran 2021 günü yapılan aramada 1120 paket içinde 1 ton 300 kilo kokain bulundu. Bu Türkiye’de yakalanan en büyük kokain partisi olarak kayıtlara geçti.

Gönderici, zincirdeki üç tedarikçiden biri olan ve farklı ülke limanlarında muz içinde kokain yakalanan Slovenya’daki Rastoder D.O.O. şirketiydi. Kokain bulunan muz kutuları paletlerin birbirine yakın iç kısımlarına yerleştirilmişti. Bu hem Xray cihazını atlatmak, hem de alıcının 100 bin kutuluk muz partisi içinde, kokaini bulmasını sağlamak için yapılmıştı. Özşimşekler daha önce de gümrük müfettişlerinin denetimlerinde “fazla para transferiyle” dikkat çekmiş, ancak bu müfettiş raporları hasıraltı edilmiş, kesilen para cezası ve açılan dava kapatılmıştı. Dava açıldı, ama geriye sadece bir tutuklu sanık kaldı. Rastoder’in bu partisinde Slovenya’ya gönderilen bir başka konteynerde 740 kilo kokain bulunmuştu. Rastoder’in yüklediği konteynerlerde, Slovenya dışında Malta, Makedonya ve Karadağ’da kokain yakalandı.

Geçen hafta Malta’da yakalanan 800 kilo kokainin alıcısı da Özşimşekler’in eski çalışanı adına kurulmuş bir şirketti.

Neredeyse dört ayrı partide 2 tondan fazla kokain kaçakçılığına karışan Özşimşekler adalet önünde bir tutuklu sanıkla temsil edilirken, Mersin’de yakalanan kokainleri, alıcı şirketleri, bunların ortaklarını detaylarıyla yazan Murat Ağırel’in altı ayrı yazısının tamamına erişim engeli gelebiliyor.

2015 yılından itibaren Türkiye’nin muz ithalatı miktar olarak gerilerken, Ekvator’dan gelen muzun payı yüzde 66’dan, 2019’da yüzde 95’e yükseldi. Ekvator’dan gelen muzlarda 2014 yılındaki 14 kiloluk partiden sonra 615 kiloya kadar ulaşan farklı kokain partileri İstanbul ve Mersin’de yaklandı. Mersin’e gelemeden yakalanan yükler de oldu.

83 milyonluk Türkiye pazarının, yirmi katı konteyner muzun 5 milyon nüfuslu Kuzey Irak’a gitmesi, Mersin limanının Ortadoğu için bir ana kapıya dönüştüğünü gösteriyor.

Gümrük Muhafaza’nın “risk analizi” için kullandığı verileri öğrenen kaçakçılar, muz yerine benzer bir meyve olan “plantain” kodu girerek, muzun geldiği ülkeyi değiştirerek algoritmayı yanıltmayı ve ticareti sürdürüyorlar. Üst üste yakalanan partilerden sonra, konşimentoları da paravan şirketler adına düzenleyip, ancak muz Xray taramasını geçtikten sonra gerçek sahibini bildiriyorlar. Yine de muzların “markaları” asıl alıcıyı belli ediyor.

Buenaventura’da yakalanan granül kauçuk içine yedirilmiş kokain, Ambarlı’da yakalanan gübre içine yedirilmiş kokain ve yine Ambarlı’ya gelmek üzereyken Kolombiya’da yakalanan kömür içine yedirilmiş kokain, işin sadece muzla sınırlı olmadığını, Türkiye’de farklı maddelere yedirilmiş kokaini çözebilecek tesisler olduğunu gösteriyor.

Ekvador limanlarından çıkan 545 civarında konteyner muz önümüzdeki haftalarda Mersin’e varacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CENGİZ ERDİNÇ Arşivi
SON YAZILAR