CENGİZ ERDİNÇ

CENGİZ ERDİNÇ

Organize işlerin çeyrek yüzyılı

CENGİZ ERDİNÇ


İçişleri Bakanlığı koltuğunun tartışılan ismi Süleyman Soylu, seçimlerin hemen ardından pek de istemese de görevini Ali Yerlikaya’ya bıraktı. Trolleri, üslubu ve partizanlığıyla çok konuşulacak Soylu dönemini izleyen Yerlikaya döneminin ilk icraatları “kırık pencereleri” ortadan kaldırmaya girişmekti. Suç sosyolojisinde kentteki düzensizliği ve kamu alanının sahipsizliğini simgeleyen kırık pencereler vatandaşlardaki korku ve güvensizliği artırırken, suç girişimlerinin gelişen cüreti ağır suçlara doğru ilerliyor. Kırık pencereler önlendiğinde bu zincirleme olarak daha ciddi ve ağır suçları da etkiliyor, azaltıyor, kamu gücünü yeniden inşa ediyor.

Yerlikaya’dan sonra özellikle sosyal medyada infial uyandıran uzun namlulu silahla ateş açanlar, güpegündüz insan kaçıranlar, hayvanlara eziyet edenler hızlı ve etkili soruşturmalarla yakalandı, yargı önüne çıkarıldığı duyuruldu.

Ayhan Bora Kaplan’ın oğlunun sünnet düğününün sosyal medyaya düşen görüntülerine gelen tepki de bu çerçevede oldu. Lüks araçlarla, pahalı hediyelerle ve ağır suç gediklileriyle yapılan gövde gösterisi üç gün içinde operasyonla karşılaştı. Ayhan Bora Kaplan, yurt dışına kaçmak üzereyken kameraların önünde ve hayli sert bir biçimde gözaltına alındı. Hem mülakatı hem de ifadesi medyaya sızdırıldı, yargıyla olan ilişkileri, polis içindeki ilişkileri deşifre edildi ve son olarak dokuz polisin açığa alındığı duyuruldu.

Bunu birbiri ardına narkotik, organize suç, insan kaçakçılığı gibi konularda yapılan operasyonlar izledi. Tablo jandarma ve polisin etkili denetimleriyle sürdü. Çeşitli suçlardan aranan 92 bin kişi yakalandı. Operasyonlar olabildiği kadar detaylarıyla kamuoyuna duyuruldu.

Arada tuhaflıklar da göze çarptı. Operasyonlardan birinin hedefi İstanbul’da Mehmet Basatemür organize suç örgütüydü. Fakat, 17 kişinin gözaltına alındığı operasyonun bir numaralı zanlısı Mehmet Başatemür 5 Temmuz 2022 günü evinin önünde öldürülmüş, cinayeti işlediği düşünülen dört zanlı 12 Ağustos 2022’de yakalanmıştı ve dava sürüyordu. Polis aynı ismi taşıyan iki ayrı Mehmet Basatemür’ü de gözaltına aldı, konuyla ilgili olmadıkları anlaşılınca serbest bırakıldılar.

Bu aksiliğe rağmen yerel ve bölgesel etkileri olan, ağırlıkla da tefecilik, nitelikli yağma, gasp ve tehdit gibi faaliyetlerde uzmanlaşan çok sayıda grup operasyona uğradı. Mafyanın ikinci ligi ciddi bir darbe aldı.

Mafya Cumhuriyetin başından beri vardı ama Türkiye’nin organize suçla macerası, resmi olarak Kaçakçılık ve Organize Suçla Mücadele Dairesinin (KOM) kurulduğu 1998 yılında başladı. 1999’da yasalaşan 2001 yılında budanan ve 2007’de kaldırılan 4422 Sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleri yasası ve yerini alan yeni Ceza Kanunu’ndaki 220. Maddeden beri de değişmedi.

Verileri yayınlanmayan 2022 yılı dışarıda bırakılırsa, 1998’den bu yana 5115 operasyon yapıldı, 56 bin 579 şüpheli yakalandı, bunların yaklaşık 15 bini tutuklandı. (Yaklaşık çünkü 1998-2004 yıllarında operasyonlarda ne kadar kişinin tutuklandığında dair veri yok).

whatsapp-image-2023-10-13-at-01-51-30.jpeg

Seçim dönemlerinde gelen bağımsız bürokratlar sayılmazsa dokuz içişleri bakanının hükmettiği 25 yılda en çok operasyon (yarısı Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanlığı dönemine rastlayan) 2001 yılında yapıldı, 571 operasyonda 3770 şüpheli yakalandı. Bu ilk dönemde mafyanın birinci liginden isimler, kimi zaman yurt dışında yakalanıp getirilerek yargı önüne çıkarılmış ancak 2000 yılı Aralık ayında yürürlüğe giren Rahşan Affı ya da tam adıyla 4616 sayılı Şartlı Salıverme ve Erteleme Yasası özellikle organize suçla ilgili her şeyi sıfırladı. Afla serbest kalan hükümlülerin yüzde 60’ı sonraki yıllarda tekrar suç işleyerek cezaevine dönecekti.

Çeyrek yüzyıllık veriler Türkiye’de organize suçun her kademeden en az 40 bin kişi ve irili ufaklı yüzlerce organizasyon çevresinde döndüğünü gösteriyor. 2021 yılında Antalya’da yapılan organize suç konulu toplantıda açıklanan bilgilere göre Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Dairesi (KOM) ulusal düzeyde 32, bölgesel düzeyde 96 ve sadece bir il ya da ilçede faaliyet gösteren 753 çete olmak üzere toplam 881 suç örgütü faaliyet gösteriyordu. KOM’un adli kayıtlara dayanarak verdiği bilgilere göre bu 881 örgütün eleman sayısı 13 bin 691’di. Bunlardan 3 bin 301 ulusal düzeydeki örgütlerde, 2 bin 94 kişi de bölgesel örgütlerde faaliyetteydi. (Nedim Şener’in 26 Mart 2021’de duyurduğu bu veriler, Hürriyet web sayfasından kaldırıldı, ancak internette bu yazıyı kaynak gösteren farklı haberler var.) Yine de bu rakamlarla 25 yıllık bir perspektifle bakıldığında Rahşan Affı ve mükerrer yakalanmaların etkisi ve sektör değiştirenler düşüldüğünde Türkiye’de en az 40 bin kişinin organize suçla ilişkisi bulunuyor.

Organize suç operasyonlarında en düşük performans 15 Temmuz darbesinin yaşandığı 2016 yılında görüldü. Sadece 32 operasyon ve 606 şüpheli! Operasyonları yürürlükteki yasalarla sık sık oynanması, tutuklu yargılamayı istisna haline getiren AB uyum yasaları, yeni Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesi, Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin kaldırılması gibi faktörler tutukluluk oranını etkiledi.

Devlet Güvenlik Mahkemeleri’nin faaliyette ve 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele yasasının yürürlükte olduğu 1999’dan 2007 yılına kadar operasyon başına 7-8 kişi yakalanırken, yeni TCK’nin yürürlüğe girmesiyle sayı 20’nin üzerine çıktı. Bu TCK’nın örgütlü suçu düzenleyen 220. Maddesinin genişliğinden kaynaklandı. 2000 yılında çıkan ve kamuoyunda “Rahşan affı” olarak bilinen düzenleme organize suçlarla ilgili hemen her şeyin sıfırlanmasını sağladı.

Fettullahçıların, poliste, özellikle de organize suçlar ve istihbarat gibi alanlarda ve yargıda etkili olmaya başladığı 2008-2014 yıllarında operasyon sayısı ve tutuklanma oranlarında dramatik bir düşüş yaşandı. Bunda Avrupa Birliğiyle uyumun getirdiği “tutuksuz yargılamaya ağırlık verme” prensibinin de payı vardı. Aynı dönemde uyuşturucu operasyonlarının, miktar olarak uyuşturucu yakalamalarının ve özellikle ticaretle uğraşan şüphelilerinin önemli ölçüde arttığını, Bataklık Operasyonu’nun bir numarası Çetin Gören’in himmet karşılığı davalarının kapatıldığını hatırlatmakta yarar var.

Fettullahçıların Reza Zerrab’ı ve onunla ilişki kuran AKP Hükümeti üyelerini odakladığı 17/25 Aralık operasyonu özellikle Erdoğan’ın meşhur “sıfırlayın” tapesi nedeniyle AKP ile Fethullahçılar arasındaki savaşı alenileştirirken, organize suçlarla ilgili çalışmalara ağır bir darbe indirdi. Bunda dinlemelerin şahsi menfaatlere ya da cemaat çıkarlarına hizmet eden siyasi operasyonlar için yapılması da etkili oldu.

Kamuoyuna sızdırılan kayıt furyasının ardından Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun İletişimin tespitini düzenleyen 135. maddesinde inanılması güç değişiklikler yapıldı. Gecikmesinde sakınca bulunan hallerde savcı kararıyla yapılabilen iletişim tespiti, ağır ceza mahkemesi hâkimlerinin iznine bağlandı, daha önemlisi organize suçlar dinleme kararlarına ilişkin katalog suçlar arasından çıkarıldı. Bu organize suçla ilgili delil toplanmasını neredeyse imkânsız hale getirdi. Operasyonların sayısı önemli ölçüde azaldı, şüphelilerin tutuklanması oranı yüzde 12’ye kadar düştü. Olacak gibi değildi, 2016 yılında sil baştan bir düzenleme ile dinleme kararları ağır ceza değil, hâkim iznine bağlandı, savcıların da 24 saat içinde hâkime onaylatmak şartıyla karar alabilmesi sağlandı ve organize suçlar tekrar 135. Madde kapsamına dahil edildi. Bunun ilk etkisi de tutuklama oranlarının yeniden yüzde 30’ların üzerine çıkması ve 2021 yılında yüzde 45’e ulaşması oldu. Yerlikaya’nın 120 günlük performansında ise tutuklanma oranı yüzde 24,4 ve çeyrek yüzyılın en düşük rakamlarından biri. 25 yılın ortalaması ise yaklaşık yüzde 33, yani üçte bir.

Mafyayı düz çeteden ayıran bir faktör olarak şüpheliler içindeki kamu görevlilerinin sayısı da oranı da azalıyor. Ortalama yüzde 5-7 arasındaki kamu görevlisi sayısı son birkaç yılda yüzde 1 ve altına indi.

Organize suçta madalyonun diğer yüzünde yargı var. Soruşturmaların adliyedeki seyri, organize suç konusundaki etkinliği önemli ölçüde belirliyor. Geçmişte organize şubenin uzmanlaşmış polisleri savcılarla birlikte çalışırken ve düzenli olarak operasyonlar konusunda bilgi verirken, yetkili savcılıkların ortaya çıkması “taleple tutuklanmalar” dönemi işleyişi değiştirdi, uzman polislerin etkinliği azaldı. Poliste atamaların uzman birimlerin dışına çıkması da bunu etkiledi. Yargıda sönümlenen büyük organize suç davaları, başka etkileri de akla getiriyor. Ya delil toplanmıyor ya da toplanan delilere, tanık ifadelerine rağmen suçlar yargıda bir yerlerde buharlaşıveriyor.

Şimdilik “kırık pencereleri onararak” başlayan hamlelerin organize suçun yargı ve siyasetle ilişkisine uzandığı noktaya vurulacak şeffaf bir neşterle anlam kazanacağı da açık.

Dipnot

Suç sosyolojisinde “Kırık pencereler” adı verilen bu teori Amerikalı James Q. Wilson ve George Kelling’in 1982 yılında yazdıkları bir makalede kırık pencereleri mahalleden başlayan düzensizliğin metaforuydu. Basit suçlardan başlayan etkili önlemler ağır suçları da düşürüyordu. Bunu New York Şehri Transit Polisi’ni yöneten Komiser William Bratton pratiğe döktü. Önce sivil memurlarla metro turnikelerinden atlayarak geçenleri hedefledi ve kabahatler nedeniyle tutuklamaları yürürlüğe koydu. Bratton bunu dilenciliğe, halka açık alanlardaki düzensiz davranışlara, içki içmeye, sokak fuhuşuna doğru yaydı. Trafikte zorla cam yıkayanları, nakit peşindeki yarı zorba dilencileri girişimleri önledi. 1996 yılında Bratton görevini bıraktığında ağır suçlar yüzde 40 azalmış, cinayet oranı yarı yarıya düşmüştü.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CENGİZ ERDİNÇ Arşivi
SON YAZILAR