NURİ GÜNAY
Parti içi mücadele CHP geleneği ama Gürsel Tekin vakası bir ilk
Geçtiğimiz 9 Eylül Cumhuriyet Halk Partisi’nin 102. kuruluş yıldönümüydü. Bir asır siyasi partiler için oldukça uzun bir zaman dilimi. Ülkemizde başka bir örneği de yok. Elbette kurulduğu günden beri aynı kalmış bir yapıdan söz etmiyoruz. CHP, 1923’ten bugüne defalarca değişmiş ama bazı temel özelliklerini de muhafaza etmiş dinamik bir örgüt. Parti içi mücadele bu özelliklerin başlıcalarından. Türlü avantajları ve dezavantajları var bu halin.
En küçük ilçe örgütünden genel merkeze kadar her yere sirayet eden bir siyaset etme biçiminden söz ediyoruz. Her türlü yarış, mücadele, hizipleşme, karşıtlık şaşırtmaz kimseyi. Parti seçimlerinin çoğu tek adayla yapılmaz. Genel başkanlık dâhil.
Fakat son dönemde olanları bu gelenek kapsamında değerlendirmek mümkün değil. Gürsel Tekin vakasının benzeri yok.
Gelin CHP tarihindeki parti içi mücadelelere bir göz atalım.
102 yıl önce de parti içinde tartışmalar, ayrışmalar, çekişmeler vardı
En başa gidebiliriz. Terakkiperver Halk Fırkası, Kazım Karabekir, Ali Fuat, Refet, Cafer Tayyar, Cevat Paşalar ve Rauf Bey gibi isimlerin, Mustafa Kemal’e çok temel meselelerde gösterdikleri muhalefet neticesinde kurulur.
Mesela Celal Bayar ile İsmet İnönü karşıt iki anlayışı temsil eder. Bu rekabet Atatürk hayattayken Bayar’ın galibiyetiyle sonuçlanır. İnönü, Eylül 1937’de istifa eder ve Atatürk’ün ölümünün ardından Cumhurbaşkanı seçileceği tarihe kadar geri planda kalır. İnönü Cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Kazım Karabekir gibi pek çok isimle barış siyaseti güder. Celal Bayar ise CHP Genel Başkan Vekili ve Başbakan olarak kalır. Ancak mücadelenin ikinci kazanını İnönü’dür. Bayar Hükümeti, kısa süre sonra dağılır.
2. Dünya Savaşı’nın karanlık yıllarında Refik Saydam ve Şükrü Saraçoğlu dönemleri, CHP içindeki farklı eğilimlerin, gruplaşmamaların yoğunlaştığı yıllardır. Savaşın ardından, toprak reformu gündeme gelince içi fikir ayrılıkları somut karşıtlığa dönüşür. Adnan Menderes ve beraberindekiler CHP’den kopar, Demokrat Parti’nin (DP) kuruluş süreci başlar.
1946 sonrasında, Recep Peker hükümeti döneminde toplumsal ilerlemeye katkısı olan kişi ve kurumlar tasfiye edilmeye başlar. Hasan Ali Yücel, artık tekrar Eğitim Bakanı yapılmaz. Köy Enstitüleri kapatılmaya başlanır. Recep Peker’le İnönü pek çok meselede farklı düşünmektedirler. Aynı zamanda Peker’e karşı CHP içinde yenilikçi bir kanat gelişmektedir. Nihat Erim, Ali Fuat Cebesoy, Hamdullah Suphi Tanrıöver ve Memduh Şevket Esendal gibi isimlerin başını çektiği isimlere “35’ler” denir ve İnönü tarafından da desteklenirler. 35’lerin muhalefeti Peker’i zayıflatır ve kısa süre sonra istifa eder.
Çare İslamcı-Türkçü özellikleri belirgin Şemsettin Günaltay’da aranır
Ardından peş peşe kurulan Hasan Saka hükümetleri sadece DP’nin muhalefetine maruz kalmaz, Saka CHP içindeki gruplar tarafından da eleştirilmektedir. Bir kanat Saka’yı fazla ılımlı olmakla, diğer kanat ise yeterince ılımlı olmamakla suçlamaktadır.
Saka’nın istifasının ardından çare İslamcı-Türkçü özellikleri belirgin Şemsettin Günaltay’da aranır. Günaltay’ın başa getirilmesi aynı zamanda CHP içindeki çatlaklara da çare olarak düşünülmüştür. Fakat gerilimler artmaya devam eder. Ekim 1949’da Rauf Orbay, Mart 1950’de Ali Fuat Cebesoy partiden ayrılır.
1950 sonrasında CHP muhalefettedir. İnönü dâhil herkes yoğun bir eleştiriye tabi tutulur. 1950’de yapılan 8. Kurultay’da İnönü’nün genel başkanlığını tartışan, artık yerini gençlere bırakmasını söyleyenler vardır. İnönü genel başkan olur ama iç mücadeleler sürecektir. Kasım Gülek, İnönü’ye rağmen genel sekreter seçilir ve aralarındaki çekişme uzun yıllar sürer.
1950’lerin ortalarında Nihat Erim ismi öne çıkar. Kasım Gülek’e karşı yürüttüğü muhalefet 1 yıllığına partiden ihracına kadar giden bir gerilime neden olur. Erim, sonrasında CHP içinde yükselmeye devam edecektir.
Ecevit, siyaset sahnesinde...
1960 sonrasında Ecevit siyaset sahnesindedir. 1965 sonrası İnönü hükümetlerinin sona ermesiyle CHP tekrar muhalefettedir. Ecevit’le simgeleşecek “ortanın solu” kavramı İnönü tarafından da dillendirilir. CHP’de hizipleşmeler hayli artmıştır. Ecevit, Turan Feyzioğlu, Nihat Erim gibi isimlerin her biri ayrı bir hizbi temsil eder. Ecevit, Parti Meclisi seçimlerinde çoğunluğu alır. Nihat Erim grubu bu dengeler içinde Ecevit’in genel sekreterliğine destek verir. Ecevit ve ortanın solu çizgisinin güçlenmesi Ferit Melen, Turan Feyzioğlu gibi isimlerin CHP’den kopmasına ve Cumhuriyetçi Güven Partisi’nin kurulmasına neden olur.
12 Mart sonrası darbeciler Nihat Erim’e hükümet kurdurturlar. CHP içi tartışmaların en önemli başlığı bu meseledir. Artık Ecevit ve İnönü’yü de karşı karşıya getirecek bir süreç başlamıştır. Ecevit grubu çalışmalarını hızlandırır, ortanın solu grubunun il ve ilçe örgütlerinde her geçen gün ağırlığı artırır. Erim’in hükümeti kurmasının ardından, İstanbul, İzmir ve Ankara olmak üzere yerel kongreleri Ecevit grubu kazanır. İsmet İnönü’nün 34 yıllık genel başkanlığı bu süreçte sona erer. Ecevit genel sekreterliği Kemal Satır karşısında kazanınca İnönü istifa eder ve Ecevit tek aday olarak girdiği kurultayda genel başkan seçilir.
Ecevit'e karşı çıkar ama yine bakan olur
Ecevit, 1970 sonrası yükselen sol dalganın da etkisiyle dönemin en önemli siyasi figürlerinden biridir. Genel başkanlık koltuğundaki yeri sağlam olsa bile CHP içinden muhalefetle karşılaşır. 1973 sonrasında CHP’de etkin isimlerden biri haline gelmeye başlayan Deniz Baykal CHP-MSP hükümetinde bakanlık yapar. Partide Genel Sekreter Yardımcılığına seçilir, 1976 yılında anlaşmazlıklar yüzünden 4 MYK üyesiyle birlikte görevinden istifa eder. Ecevit’e açıkça karşı çıkar ama 3. Ecevit hükümetinde yine bakan olur. Muhalefet etmeye devam eder, 1979’da Ecevit’in karşısında aday olarak çıkan Erol Çevikçe’yi destekler.
12 Eylül askeri faşist darbesi sonrasında SODEP ve SHP, CHP’nin 80 sonrası çizgisini devam ettiren yapılar olurlar. CHP’nin tekrar açıldığı 1992 yılına kadar Deniz Baykal olağan ve olağanüstü kurultaylarda Erdal İnönü’nün rakibi olur ama seçilmez.
Ecevit’in DSP’si ise başka bir siyasi kulvar açar.
1992’de CHP tekrar kurulduğunda Deniz Baykal bu defa Erol Tuncer’le girdiği genel başkanlık yarışında başarılı olur ve kısa kesintiler olsa da uzun sürecek Deniz Baykallı yıllar başlar. Baykal 1970’lerden beri genel başkanlık için çabalıyordur.
1999 seçimlerinde CHP’nin baraja takılmasının ardından Baykal istifa eder. Olağanüstü kurultayda Altan Öymen Genel Başkan seçilir. Ayrılık bir buçuk yıl sürer, 2000 yılında Baykal, Öymen karşısında genel başkanlık seçimini kazanır.
Sarıgül, Baykal karşısında
2000’li yıllarda Baykal’ın mutlak otoritesine rağmen ona karşı muhalefet yükseliyordur. Mustafa Sarıgül, Baykal’ın karşısındadır. Mitingler düzenler, Anadolu’yu dolaşır. Baykal partiden güvenoyu alsa dahi Sarıgül’ün arkasında dizilen muhalefet onu zorluyordur. Parti yönetimi Sarıgül’ü disiplin kuruluna sevk eder. Kurul, Sarıgül’ün ihracını 7’ye karşı 8 oyla reddeder. Ardından toplanan olağanüstü kurultaydan önce Baykal, Sarıgül ve Zülfü Livaneli aday olurlar. Livaneli daha sonra adaylıktan çekilir. 13. Olağanüstü Kurultay gerginliklere, kavgalara sahne olur. Baykal ve Sarıgül arasında çok şiddetli tartışmalar yaşanır. Kazanan Baykal’dır. Sarıgül, CHP Yüksek Disiplin Kurulu tarafından “Kurultayı arbede ve şiddet ortamına çevirdiği” gerekçesiyle CHP’den ihraç edilir.
Baykal sonrası Kılıçdaroğlu yıllarında da parti içi tartışmalar, çekişmeler eksik olmaz. Baykal dönemi yöneticileri, Önder Sav gibi etkili isimler kısa sürede tasfiye edilir.
Ekmeleddin İhsanoğlu'nun adaylığı tartışma konusu
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun aday yapılması ciddi bir tartışma konusu olur. Kılıçdaroğlu, CHP içinde ve sol kamuoyunda ilk defa bu kadar yüksek perdeden eleştirilir. “Tıpış tıpış sandığa gideceksiniz” der. Seçim sonrasında bazı isimler istifasını ister. Artan tepkiler üzerine olağanüstü kurultay çağrısı yapar, 5-6 Eylül 2014’te yapılan olağanüstü kurultayda rakibi Muharrem İnce’dir. Kılıçdaroğlu tekrar genel başkan seçilir.
2018 Şubat’ında gerçekleşen genel kurulda Alparslan Çabuk, Ömer Faruk Eminağaoğlu, Ümit Kocasakal, Muharrem İnce ve Kemal Kılıçdaroğlu aday adayı olurlar. Ancak sadece İnce ve Kılıçdaroğlu yeterli imza sayısına ulaşarak aday olabilir. Kılıçdaroğlu İnce karşısında tekrar seçimini kazanır. Birkaç ay sonra ise Muharrem İnce CHP’nin cumhurbaşkanı adayı olarak ilan edilir.
2020 yılındaki kurultayda Kılıçdaroğlu tek adaydır. İlhan Cihaner genel başkanlığa adaylık için yeterli imzaya ulaşamaz ve Kılıçdaroğlu oyların tamamını alarak tekrar genel başkan seçilir.
İktidar güdümünde yürümek parti içi muhalefet değildir
Biliyorsunuz 2023 yılı 8 Kasım’ında Kemal Kılıçdaroğlu’nun karşısına aday olarak çıkan Özgür Özel genel başkan seçildi.
Sonrasında yaşadıklarımız henüz tarih denilemeyecek kadar yeni. Bu süreçte açılmış defterler kapanmadı ve daha uzun süre açık kalacak. Bununla birlikte 2024 ve 2025’te olağan dışı gelişmeler yaşandı. CHP, yerel seçimlerde ülke haritasının rengini değiştirerek beklentilerin çok üstünde bir başarı elde etti. Artık memleketin birinci partisi AKP değildi. Ardından iktidarın saldırıları başladı. Esenyurt Belediye Başkanıyla başlayıp, Ekrem İmamoğlu’na ve onlarca belediyeye ulaşan ve hala süren saldırılar. Denenmedik yol yöntem bırakmıyorlar. AKP her şeyi ama her şeyi göze almış. Ne pahasına olursa olsun Ekrem İmamoğlu’nun Cumhurbaşkanlığı adaylığını engellemek; CHP’ye kayyım atamak, bölmek, parçalamak; muhalefeti tamamen susturup sürgit iktidarda kalmak. Hedef bu.
Son dönemde yaşanan her şeyi bu açıdan bakarak değerlendirmek gerekiyor. Gürsel Tekin’in AKP kurmaylarından, vekillerinden, bakanlarından daha çok AKP’ye hizmet etmekte olduğunu söylemekte bu yüzden bir beis yok. Bir asırlık tarihte, iktidar istedi diye partiyi bölmeye, parçalamaya çalışan Gürsel Tekin gibi bir örnek yok.
Yapılanlara karşı iktidarın karşısında durmamanın bir açıklaması yok
Diğer yandan, rekabeti, iktidar kavgasını, memleketin çıkarlarından önde tutanları da ibretle izliyoruz. Bir takım CHP’lilerin olan bitene ses çıkarmamasından çıkartılacak çok dersler var. Kabul etmeyeceklerdir ama düştükleri pozisyon şu; AKP iktidarıyla, kurduğu düzenle, yapmak istedikleriyle ilgili bir dertleri yok. Varsa yoksa CHP’nin dümenini tutuyor muyuz, tutmuyor muyuz?
Geçtiğimiz süreçte haksızlığa maruz kalmış, mekanizmaların dışında kalmış olabilirler. Özgür Özel’e Ekrem İmamoğlu’na kızgın olabilirler. Bilmiyorum. Ama yapılanlara karşı iktidarın karşısında durmamanın bir açıklaması yok.
Şu anda yapılanların eşi benzeri yok tarihte. İktidar, “İstanbul’un CHP İl Başkanını ben belirleyeceğim” diyor. Önümüzdeki günlerde “genel başkanını da ben belirleyeceğim” demeye çalışacak. Susanlar, kenarda bekleyenler, fırsat kollayanlar da daha sonra çok utanacakları bir halde olduklarını görmeliler.
Yüzbinlerce yurttaş, kişisel çıkar gözetmeden, ülkesinin geleceği için meydanlara akıyor, polis copuna, biber gazına göğsünü siper ediyor. Ülkesinin geleceği için, bu karanlıktan çıkabilmek için. Mesele parti meselesi değil.
10 Ekim'in aynasından bugüne dersler
10 Ekim 2025 Cuma 00:30Uludağ’a dair bir belgesel: (T)alan
20 Eylül 2025 Cumartesi 00:156-7 Eylül utancını hiç unutmamalı
06 Eylül 2025 Cumartesi 00:15Barış mücadelesinin ilklerinden: Türk Barışseverler Cemiyeti
30 Ağustos 2025 Cumartesi 00:15Çerçioğlu ihanetinden ne ders çıkaralım?
23 Ağustos 2025 Cumartesi 00:1017 Ağustos'tan 6 Şubat'a…
16 Ağustos 2025 Cumartesi 00:15Müzikli, neşeli, hüzünlü, umutlu bir kitap; ‘Hep O Şarkılar Geliyor Aklıma’
09 Ağustos 2025 Cumartesi 00:15Yangınla mücadeleyi yanmadan önce vermeliyiz
02 Ağustos 2025 Cumartesi 00:15Tatil zenginlere eğlence, işçilere kölelik demek mi?
26 Temmuz 2025 Cumartesi 00:20Ülkemizin birbiriyle alakasız iki gündemi mi var?
19 Temmuz 2025 Cumartesi 00:20