NURİ GÜNAY
Saraysız başkana… Mujica insanlığın yüz akıdır
José Mujica, Uruguay halkının ona taktığı isimle nam-ı diğer Pepe… Dünya’daki ününe 2010’la 2015 yılları arasındaki devlet başkanlığı yıllarında kavuşsa da, ülkesinde çok daha uzun zamandır tanınan, sevilen biri o. Geçtiğimiz günlerde verdiği son bir röportajında, yemek borusundaki kanserin karaciğerine yayıldığını ve tedavi olmayacağını açıkladı.
Şöyle diyordu: “Dürüst olmak gerekirse, ölüyorum. İstediğim şey, yalnız bırakılmak. Benden röportaj ya da herhangi başka bir şey istemeyin. Döngüm sona erdi. Samimiyetle söylemem gerekirse ölüyorum. Ve bir savaşçının dinlenmeye hakkı vardır.”
Dostlarıyla vedalaşmak istediğini söyleyen Mujica’nın bir başka isteği de öldüğünde köpeği Manuela’nın yanına gömülmek.
Daha önce pek çok kez yüz yüze geldiği ölümü böyle vakur bir duruşla karşılıyor Saraysız Başkan. Saygı duymamak, hatta hayranlık beslememek mümkün değil…
2015 yılıydı ülkemize geldiğinde. Birçok etkinliğe katılmıştı. Ben, DİSK’in söyleşisinde dinleme fırsatı bulmuştum. Paçaları kıvrılmış mavi kot pantolonu, gömleğinin üstüne giydiği gri kazağı ve gri kabanıyla alışıldık devlet başkanlarından, hatta alıştığımız başkanlardan çok çok farklı bir insandı karşımızdaki.
10 Ekim Katliamının üzerinden çok kısa bir zaman geçmişti. Katiller, yüz insanımızı Ankara Garı’nın önünde bizden almıştı. Katliama, Soma’da ölen işçilere değinmiş, umut vermeye çalışmıştı. Hatırladığım kadarıyla o günlerin karanlığının içinde bana iyi gelmişti onu dinlemek.
Yanılmıyorsam geliş sebeplerinden biri de, Uruguaylı iki gazeteci Andres Danza ve Ernesto Tulbovitz’in kitabının Tekin Yayınları tarafından yayınlanmasıydı. Bizim memleket için adı pek manidardı; “İktidarda Bir Karakoyun, Saraysız Başkan Mujica”. Nitekim iktidar yanlısı basın saldırmaktan geri durmamıştı. Akit, “CHP’nin ithal fakiri geldi,” başlığını atıyordu.
Onu tanıyan tanımayan dostlarının sevgisini, kimilerinin de düşmanlığını kazanan başkanın sırrı neydi?
Gerilla mücadelesinden meclise
1935’te dünyaya gelen Mujica, babasını kaybettiğinde yedi yaşındadır. Çocukluğu, şimdiki oturdukları çiftliğin yakınında bir evde geçer. Bu evi daha sonra Tuparamarolara ait radyonun kapatılması sonucu, örgütün çalışanlara ait borcunu ödemek için satacaktır.
1960’lı yıllarda ilhamını Küba Devrimi’nden alan Tupamaro Hareketi’ne katılır. İlk kez 1964 yılında bir soygun sebebiyle hapse girer. Kısa zaman sonra firar eder. Daha sonraki tutsaklıklarında da firar etmeyi başardığından ilk birkaç tutukluluğu kısa olur. Darbenin ardından 1972 yılında tekrar yakalanır. Bu defa 1985 yılına kadar hapiste kalacaktır. Bu süre boyunca Uruguay’ın neredeyse bütün hapishanelerini gezer.
Bu tutukluluğun ilk yılları insanlık dışı koşullarda geçer. Hücresinde havalandırma, tuvalet, lavabo bile yoktur.
“80'lerin başıydı; kafayı yiyince beni askeri hastaneye yatırdılar. Sürekli halüsinasyon görüyordum. Peşimi bırakmayan, beni yiyip bitiren bir şeydi. Beni muayene eden psikiyatrist, bir avuç dolusu hap verdi ama hiçbirini kullanmadım. Bunun üzerine, yönetime bir şeyler okuyup yazmama izin verilmesini tavsiye etti. Okumak, annemin de yardımları ile birlikte, beni normale döndürdü.”
1985 yılında tahliye olur. Tuparamarolar artık yola Ulusal Kurtuluş Hareketi olarak devam etmeye başladığında Mujica da hareketin içindedir. Çok sevdiği kurucu lider Raul Sendic öldükten sonra daha da ön plana çıkar. Hem hareket içinde hem de tüm ülkede 90’lı yıllarda tanınmakta ve sevilmektedir.
Geçmişine sahip çıkarak geleceğe dair yeni, birleştirici, kapsayıcı bir dil kurar. Daha yolun başındayken militanlara şöyle seslenir: “Yitirdiğimiz yoldaşlarımıza, yaşadığımız bunca acıya ağlamak için gelmedik buraya. Şunu tereddüde yer vermeyecek şekilde netleştirmek gerek: Yoldaşlarımızın bize kazandırdıkları her zaman bizimle olmalıdır ve böyle de olacaktır. Bununla birlikte, aslolan, bir kovan çubuğu değil, bu çubuğun çevresinde oluşup büyüyen ve tüm verimini bize sunan bir arı kovanı olabilmektir. ”
1994 seçimlerinde milletvekili seçilerek meclise giren ilk Tupamaro olur. Mujica efsaneleşmeye bu yıllarda başlar. Kameralar ona çevrilmekte, pek çok konuda ne dediği merek edilmektedir. Her zaman halkın arasındadır; kafelerde, sokakta, eylemlerde… Ülkenin her köşesini ziyaret eder, büyük kentlere de, küçük köylere de gider, insanlarla yüz yüze görüşür.
1999’da temsil ettiği Halk Katılım Hareketi en çok oyu alarak seçimlerin galibi olur. Fakat ittifak yaptıkları Geniş Cephe hükümeti kuracak sonuca ulaşamaz. Muhalefetteki Mujica, hükümetin mutlaka dikkate almak zorunda olduğu bir isimdir.
Onun çalışkanlığı ve karizmasının büyük etkisiyle 2004 yılındaki seçimleri kazanırlar. O yeni hükümetin Tarım, Hayvancılık ve Balıkçılık Bakanı’dır. Aslında çok hastadır Mujica ama bir süre sonra toparlar ve çok önemli işlerin altına imza atar. Yaptıkları, tarımı geliştirmek isteyen her ülkenin örnek alacağı şeylerdir.
2010 yılında onu dünyanın tanıyacağı bir dönem başlar. 13 yılını hapiste geçiren, eski bir gerilla liderinin Uruguay’ın Devlet Başkanı olması bu ilginin sebebidir.
“İktidarda bir karakoyun”
Ülkemizde de örneklerini çok gördüğümüz popülist siyasetçi halleriyle Mujica’nın yaptıkları aynı kefeye koyulmamalıdır. O, her şeyden önce gerçek ve özgün bir insandır. Rol yapmayan, içten pazarlık nedir bilmeyen, hesap kitap yapmayan bir insan.
Başkanlık döneminde ilk yaptığı şey, yerleşik protokol anlayışını, teamülleri dikkate almamak olur. Protokol, iktidarın güç ayinleri ya da her neyse, tüm bu saçmalıkların canı cehenneme!” der.
Kravat takmaz, makam arabasını mecbur kalmadıkça kullanmaz, Eski vosvosu hala iş görmektedir. Araçta şoförün yanında oturur. Bir saldırı olacaksa hedefin önce şoförü olmasını istemez. “Resmî arabayla çıktığım zaman, arabanın kapısını açmalarına izin vermiyorum ve arkada hiç oturmuyorum. Bizi öldürmeye gelirlerse şoför tek başına vurulsun istemiyorum. Sen de bu riski onunla birlikte üstlenmelisin.” Lakin önlem almayan biri de değildir. Silahı yanındadır; “Beni temizlemeye gelebilirler ama kesin birini yanımda götürürüm,” der.
Yabancı ülke temsilcileriyle de protokol kurallarına göre ilişki kurmaz. Mesela, başkanlığının ilk döneminde, o zaman ABD Dış İşleri Bakanı olan Hillary Clinton’la görüşmesinde gerilla zamanlarından anılar anlatır.
Bazen bu tavrı krizlere de neden olur. Bir Belçika ziyaretinde kravat takması istenir ve her şeyi iptal eder. Belçikalı yetkililer geri adım atar ve kriz çözülür. Örnekler saymakla bitmez.
Başkan seçildikten sonra şimdi de oturduğu çiftlik evinden ayrılmaz, saraya taşınmaz! Hala ev işlerinde sorumluluk almakta, köpeğinin mamasını kendisi yapmaktadır. "Bana ‘en yoksul devlet başkanı’ diyorlar ama ben kendimi yoksul hissetmiyorum. Yoksul insanlar, sadece pahalı bir hayat tarzını sürdürmek için çalışıp, her zaman daha fazlasını isteyip duranlardır."
Bu arada eşi Lucia Topolansky, eski bir gerilla ve Mujica’nın 70’li yıllardan bugüne yoldaşıdır. Cumhuriyet Senatörlüğü, Ulusal Temsilci ve Başkan Yardımcılığı gibi görevler üstlenmiştir.
2010’la 2015 yılları arasında yaptıkları yalnızca Uruguay’da değil dünyanın her köşesinde gündem olur. Maaşının yüzde doksanını bağışlayıp geri kalanıyla mütevazı hayatını sürdürmesi bir halkla ilişkiler çalışması değildir. Dedik ya, o gerçek bir insandır ve yaptığı her şey gösterişten uzaktır. “Benim için bu bir fedakârlık değil, bir görev" der.
Mujica’yı özel kılan en önemli ve özel kılan şeylerden biri de “başarmış” olmasıdır. Başkanlık süreci, emperyalist kapitalist sistem içerinde başarısız bir iktidar süreciyle sonlanabilirdi. Öyle olmadı, Mujica pek çok şeyi başardı. Başkanlığı bıraktığında Uruguay ekonomisi komşuları Brezilya ve Arjantin’e göre çok iyi durumdaydı. Maaşlar yükselmiş, işsizlik oranı ülke tarihin en düşük seviyesine inmişti. Sağlık, eğitim ve tarımda çok önemli adımlar atılmıştı. Bunların yanı sıra kürtaj yasal hale gelmiş ve sosyal politikada pek çok iyileştirici adım atılmıştı.
Bunlarla birlikte Mujica’nın, başkanlığı sonrasındaki mütevazı hayatı da örnek alınmalı.
Ana muhalefet partisi, muhalif partiler, sosyalist partiler ve örgütler, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek odaları Mujica’yı kerteriz alıp kendilerini değerlendirseler acaba ne sonuç çıkartırlar?
Böyle de başkan, ya da yönetici olunabildiğini, yeri geldiğine “Protokolün, teamüllerin canı cehenneme,” demek gerektiğini düşünürler mi?
Mujica, dilerim hayatının bundan sonrasını huzur içinde, mutlu ve dilediği gibi geçirir. O, halkının ve dünya halklarının, kalbi eşitlik, özgürlük ve insanca yaşam özlemiyle atan herkesin saygısını ve sevgisini kazandı. Teşekkürler Pepe…