Sınır'ın ötesine cesaretle bakmak

Özgür Duygu Durgun

9 Eylül akşamı Ege'nin Dikili kıyısında günbatımını izleyenler, 15 mil uzaklıktaki Midilli adasından yükselen dumanları gördüklerinde hemen telefonlarına sarılıp story'ler atmaya başladı. Kıyıdaki meraklı kalabalık an be an artarken Midilli semalarındaki duman gözle görülür biçimde genişliyordu. Dikili'den basitçe bir tekne ile yaklaşık yarım saatte varılan Midilli adasında, hayalleri Avrupa'ya geçmek olan Ortadoğu ve Afrikalı göçmenler için kurulmuş olan Avrupa'nın en büyük açık hava hapishanesi olarak bilinen Moria Kampı'nda büyük bir yangın çıkmıştı.

2020 sonbaharının ilk günleriydi. Yangını Dikili kıyısından izleyen Türkler arasında birkaç gün önce Midilli tatilinden dönenler de vardı ve gördükleri manzaraya anlam veremiyorlardı. Yanan yerin bir göçmen ve sığınmacı kampı olduğunu yükselen dumanların gökyüzünde bıraktığı siyah bulut tabakasını izlerken öğrendi pek çoğu.

Ve tarihin tuhaf bir tesadüfü olarak yangın Kurtuluş Savaşı'nda "Yunan'ın denize döküldüğü gün" olarak her yıl İzmir'de büyük kutlamalara sahne olan 9 Eylül'de çıkmıştı.

3 bin kişilik kapasitesine rağmen 13 bini aşkın sığınmacının tıkıştırıldığı Moria kampı kül olmuş ve tarih öncesi koşullarda yaşayan sığınmacılar kendilerini bir anda sokakta bulmuştu.

Tarihin omuzlarına yüklediği göçmen kimliğinin getirdiği empatinin bir göstergesi olarak, geçmişte adaya gelenleri çiçeklerle karşılayan Midillililer, Moria yangınından sadece beş yıl önce Nobel Barış Ödülü'ne aday gösterilmişti. Oysa şimdilerde Samos, Kos (İstanköy), Leros ve Chios (Sakız)'un yer aldığı Ege adaları içinde konsantrasyon kampı benzeri özel güvenlikli tesislerin yüksek duvarları ardında en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan ada unvanını taşıyor.

2014'ten bu yana İspanyol El Pais gazetesine Türkiye'den haberler yapan gazeteci Andrȇs Mourenza yeni kitabı, 'Türk-Yunan Sınırından İnsan Hikayeleri / Sınırlar'da (Ayrıntı Yayınları 2025) Türkiye ve Yunanistan'daki gazetecilik serüveninin son 20 yıllık dönemine eşlik etmemizi sağlıyor. Kitap, "mülteci ve göçmen krizi"nin görülmeyen yüzünü, krizin insani boyutunu ve sığınmacıların hiç anlatılmamış, sarsıcı hikayelerini okurun karşısına çıkarıyor.

whatsapp-image-2025-06-19-at-20-43-03.jpeg

'Öteki'lerin hikayeleriyle yüzleşmeye davet

Kıbrıs, Ermenistan, Azerbaycan, Suriye, Irak, Gürcistan gibi, çoğu tekinsiz coğrafyalarda çalışan deneyimli gazetecinin röportajlarının odak noktası savaş ve hafıza arasındaki ilişki. Yakın tarihin olaylarını, insanların bu olaylardan nasıl etkilenip ne yönde anlatılar oluşturduğunu anlamaya çalışan Mourenza'nın son kitabı için seçtiği odak konusunun yakın tarihi ve bugünüyle Türk-Yunan ilişkileri olması kitabın güncel değerini bir kat daha artırıyor. Zira bu topraklarda yaşanan mülteci krizi bitmiş değil. Ege denizinde hala 'düzensiz göçmenler'i taşıyan tekneler batıyor; kimileri canını orada bırakıyor; kimisi gönderileceği göçmen kampından hiç çıkamıyor. Daha cesaretli olanlar ise aynı sulardan bir kez daha geçmeyi ne pahasına olursa olsun göze alarak hayatıyla kumar oynamaya devam ediyor.

Prof. Dr. Doğan Tılıç'ın önsözüyle başlayan; Sınır, Nehir, Deniz ve Anlaşma başlıklı dört ayrı bölümden oluşan 'Sınırlar' kitabını okurken 1920'lerde zorunlu göç edenlerden günümüzde savaş ve yoksulluktan kaçıp Meriç nehrini veya Ege denizini geçerek ideallerindeki Avrupa'ya ulaşmayı hayal edenlere; ev sahibi toplumların göç akınlarına verdikleri tepkilere tanıklık ediyorsunuz. Sınır boyunca yaşayan veya ölümden ve zulümden kaçmak için sınırı geçmek zorunda kalanların gözünden Yunanistan ve Türkiye arasındaki sınırın nasıl çizildiğini ve zamanla nasıl büyüdüğünü izliyorsunuz.

Ölüm kalım savaşı veren gerçek insanların hikayeleri onları birer sayı olmaktan çıkarıp, çıplak gözle yaşadıkları trajediye tanık olmasını talep ediyor okurdan. Bu hikayeler arasında aşk uğuruna ülkesinden vazgeçen İstanbullu Rum Yannis de var; Atina'da, boynunda haç yerine Osmanlı tuğrası taşıyan yaşlı bir Rum teyze de...Mübadil Güvenç ailesi gibi, Türkiye'deki yeni hayatlarına alışırken pek çok zorluk çekenler de var. Küçük Alan Kurdi'nin Bodrum açıklarında boğulmasına neden olayların arka planı da...Ya da Midilli dağlarında yerleştirildikleri köyden her gün iş bulmak için şehre inen Jawed ve Murteza da var, mülteci krizinden yararlanmaya çalışanlar da. Ve en çarpıcı hikayelerden biri de, Kuzey Yunanistan'ın dağlık köylerinden Sidiro'da mezar taşları olmayan, isimsiz bir mülteci mezarlığını koruyan Müftü Şerif Damatoğlu'nun anlattıkları...

Türkiye ile Yunanistan'ı fiziken ayıran Sınır kelimesi bile ortak bir kökenden, Rumca 'Sinoro'dan geliyor. Mourenza, sınırların harita üzerinde keyfi çizgilerden oluştuğunu, bir dizi savaş ve müzakerenin sonucu olduğunu ve buralarda yaşayan insanların hayallerini umursamayacak kadar duygusuz biçimde çizildiklerini bizzat o sınırlardan geçerken deneyimleyen bir gazeteci olarak gördüklerini tarafsız bir gözle aktarırken cesaretli okuru 'öteki'lerin hikayeleriyle yüzleşmeye davet ediyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi