SEDAT BOZKURT
Şu seçmen meselesi
Sağ siyasetin önemli ismi Hüsamettin Cindoruk biraz da özeleştiri tadında fıkra gibi anlatır eskinin politik söylemlerini.
Örneğin Garp Cephesi komutanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Genelkurmay Başkanı İsmet İnönü, o dönem CHP Genel Başkanı, Cindoruk ise onun rakibi olan partinin bir neferi. Özellikle taşrada İnönü’yü itibarsızlaştırmak için söylerlermiş; “İnönü asker kaçağıdır, askerliğini yapmamıştır.”
60 yıl öncesinin siyasetinde buna inanan binlerce seçmen varmış yine Cindoruk’un anlatımına göre. Savaş meydanlarında zaferler kazanmış komutandan, İsmet Paşa’dan söz ediyorlar asker kaçağı olarak. Bu dönem kendisini politik olarak muhafaza etmek amacıyla, CHP’yi eleştirmek için İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun İnönü için kurduğu cümlelere itibar etmeyin. İnönü ulusal kahramandır ve dönemi içinde değerlendirdiğinizde de gerçekten demokrat bir asker, devlet adamı ve siyasetçidir. Yaptıklarını ya da yapmadıklarını, tarihsel bağlamından kopararak bugün eleştirmek kolaydır.
Cindoruk’un aktardığı o dönemin seçmeni, tam da bugünün, bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın damadı eski bakan Berat Albayrak’ın “Cumhurbaşkanımız aya 3 gidiş 3 dönüş otoyol yapacağız dese inanır” diye arif ettiği seçmen kitlesi. Yani aradan geçen 60 yıla karşın gelinen nokta maalesef tam da burası.
DSP’NİN 3 YIL İÇİNDE YÜZDE 22’DEN 1.2’YE DÜŞEN OYU
DSP, PKK lideri Abdullah Öcalan yakalanıp Türkiye’ye teslim edilince MHP ile yakaladığı bu iklimi iyi değerlendirdi ve yüzde 22’ye yakın oy aldı. Ortağı MHP de bu rüzgarı iyi değerlendirdi ve yüzde 17 oy aldı. CHP bu seçimde Deniz Baykal’ın yönetiminde tarihinde ilk kez baraj altı ve parlamento dışı kaldı, yüzde 8 oy ancak alabildi. Bir süre sonra Baykal bütün CHP otobüslerine ve teşkilat binalarına “sen hep haklı çıktın” yazdırdı. CHP’nin hala neden derlenip toparlanamadığının da bence önemli bir verisidir bu.
HDP’nin o dönemki yapısı HADEP’in oyu ise sadece yüzde 4. Siyaset dışı bir gelişme nedeniyle yakalanan siyasi başarının ömrü bir ekonomik kriz kadar sürdü. 2001 ekonomik krizi ve sonrasındaki Kemal Derviş - IMF politikaları seçmenin kendisine gelmesini sağlayan bir şok yarattı. MHP lideri Devlet Bahçeli’nin halen açıklamadığı ama sık sık ima ettigi “siyasete dışarıdan müdahale” olasılığını önlemek için büyük bir politik risk alarak aldırdığı erken seçim kararıyla 2002 seçimlerinde ortaya dramatik bir tablo çıktı. Sadece 3 yıl aradan sonra yapılan erken seçimde DSP’nin oyu yüzde 22’den 1.2’ye MHP’nin oyu ise yüzde 17’den 8’e düştü. DYP, ANAP siyaset sahnesinden silindi, Cem Uzan’ın Genç Partisi İbrahim Tatlıses konserleri, dağıtılan döner ekmek ve “mazot 1 TL olacak” vaadi ile yüzde 7 oy aldı.
Bu iki tablo üzerinden seçmen için yapılacak tahlilin sağlıklı olması mümkün değil. Bilinçli, evet ekonomiyi batıran ve sadece Öcalan yakalandı diye duygusal olarak oy verdiği iktidar ortaklarını cezalandırıyor ama aynı duygusal hatayı tekrar yapıyor ve kızgınlıkla mevcut iktidarın karşısında kim varsa ona oy veriyor. Peki son 4/5 yıldır sürekli ve kalın bir ekonomik kriz yaşamasına karşın seçmen, DSP ve MHP’ye gösterdiği tepkiyi neden AKP’ye göstermiyor? Ekonomik krizin faturasını, politik olarak çok güçlü bir hamle olan Öcalan’ın yakalanmasına karşın o dönemin iktidar partilerine çıkartan o seçmen aynı faturayı neden AKP’ye kesmiyor?
Öcalan’ın yakalanmasının politik olarak çok işine yarayacağını bilen eski başbakan Tansu Çiller bunun için bir hayli hazırlık yapmış hatta yola bile koyulmuştu o dönem. Öcalan o zaman yakalanıp getirilseydi elleri kelepçeli Çiller’in yanında vereceği pozun bile hesapları yapılmıştı. Son anda devlet, hükümetin bu politik operasyonunu engelledi. İktidarda kalmak için siyasetçilerin neler yapamayacağı sorusuna bugün de muhatabız.
Bütün bu soruların muhatabı biz gazeteciler değiliz doğal olarak, doğrusu bilim. Erdoğan kendisinden önceki liderlerin deneyimlerini çok iyi çalışmış. Bunu en net cumhurbaşkanlığı sürecinde görüyoruz. Turgut Özal ve Süleyman Demirel köşke çıktıkları zaman ilk olarak partilerini kaybettiler. Cumhurbaşkanlığında sıkılan ve istifa etmeye hazırlanan Özal yeni parti için kollarını sıvamıştı, Demirel mantıklı bir isimdi, aktif siyasete o koşullar altında dönmedi. Erdoğan, Ahmet Davutoğlu ile denedi, partisinin elinden gitme olasılığı, sadece olasılığı ortaya çıkınca hemen müdahale etti. Daha sonra Binali Yıldırım’a bile güvenmedi 17 ay önce baskın seçim yapıp genel başkanlık unvanını geri aldı. Bu Erdoğan’ı anlamak için önemli bir göstergedir.
İKTİDAR MEDYASININ ETKİSİ
Evinde yaklaşık 4 yıldır televizyon yayını olmayan ender gazetecilerden biriyim. Birkaç gündür Milas Bozbük kırsalındayım ve evde uydu yayını var. Sık sık kanallar arasında dolaşıyorum. Yerel televizyonların facia halini bir kenara bırakalım, haber kanalları özellikle iktidarın mülkiyet ve mutlak hakimiyetinde olanların durumu gerçekten ciddi bir tartışma konusu. Kuramsal olarak hep ben de bunların, habercilik yapılan kurum olmadığını “iktidar aparatı” olduğunu söylerim, izleyince bu değerlendirmem mutlak doğru haline geliyor.
İşte meselede burada başlıyor, bu yayınlara muhatap olan seçmenin herhangi bir olumsuzlukta ya da sıkıntıda faturayı iktidara hele hele Erdoğan’a kesmesi mümkün değil. Sokak röportajlarında tanıklık yaptığınız ve inanmakta zorlandığınız tablonun yapı taşları buralarda döşeniyor. Ve bu kanallar sürekli tersi söylense de özellikle “İsmet İnönü’nün asker kaçağı” olduğuna inanların bulunduğu yerlerde çok ve ciddiye alınarak izleniyor. AKP’den kitlesel olarak kopmayan seçmen işte burada her mesele ile ilgili olarak formatlanıyor ve AKP seçmeni olarak kalmaya devam ediyor.
Erdoğan’ın “yandaş” ile yetinmeyip ilk iş olarak medyanın tamamına yakınının mülkiyetine sahip olabilmenin hesaplarını yapması da dersine çalıştığının bir başka göstergesi. Eski medya patronlarına var olan kızgınlığını da hiç kaybetmediğini detay olarak verelim. Medyaya ek olarak seçmeni sürekli bu kıvamda tutabilmek için devlet aygıtının ve değerlerin hoyratça kullanılmasını da buna ekleyin.
Pek çok meselede olduğu gibi bu radyo televizyon yayıncılığı da Türkiye’deki muhafazakar, İslamcı yapılar açısından travmadır. Uyduda dolaşırken televizyon kanallarındaki bu yapıların çokluğu hemen dikkatinizi çekiyor. Oysa 30/35 yıl önce bu yapılar günah olduğu gerekçesiyle evlerine radyo ve televizyon sokmazlardı. Bu biraz “Amiş” olma haliydi aynı zamanda. Hatta evlerine televizyon alanlar ekranın üzerine örtü örtüp sadece sesini dinlerdiler. Çünkü günahtı. Fetullah Gülen cemaati de böyle kapalıydı, ilk dönüşüm geçiren ve bu yapılara medya grupları kurarak öncülük eden de o oldu.
Soru temel ve zor, din değişmediğine göre bu yapılar niye görüş değiştirdiler? Bunun gibi başka konularda da bu yapıların görüşü, mutlak kabulü değişebilir mi? Bu başka ve mayınlarla dolu, bu yazıyı da yazanı da aşan bir tartışma zemini. Ama bu kanalların hepsinin pozisyonunun doğal olarak iktidarın yanı olduğunu unutmayın. Buralarda iktidar için seçmen üretip onları muhafaza etme görevini de hakkıyla yapıyorlar. Buraları da küçümsemeyin.
20 yıldır iktidarda olmasına karşın hala her sıkıntıyı başka bir yerlere ihale eden, ihale edecek yer bulamayınca 70-80 yıl öncesinden bugüne göre olumsuz örnekler veren bir siyasi parti var karşınızda. Ekonomik sıkıntıların 19 yıllık bir hazırlık dönemi nedeniyle olduğunu ve asıl sıçramanın 2023 seçimlerinden sonra gerçekleşeceğini anlatan ve bunu her seçim öncesi tekrar tekrar yapan bir siyasete tanıklık yapıyoruz. Bu bizim için de, her seferinde işe yaraması açısından da bir ilk.
HDP VE KÜRT SEÇMENİ
Halen cezaevinde tutulan HDP eski eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş geçtiğimiz günlerde içlerinde benim de yer aldığım pek çok isme eşi aracılığıyla mektup gönderdi. HDP 3’üncü bir ittifak olarak hareket ederken Demirtaş’ın, kendisini her tarafa aynı uzaklıkta ama toptan muhalefetin içinde kabul ederek saptamalar ve önermeler yapması ve kullandığı dil ile kavramlar çok dikkat çekici. Demirtaş’ın her açıklaması ve tutumu HDP seçmeni için çok önemli. Çünkü HDP seçmeni ve özelde HDP içinde ağırlıkla yer alan Kürt seçmen belki de Türkiye’deki en bilinçli seçmen kitlesi.
Unutmamak lazım, 2007 erken genel seçimlerinde baraj sorunu nedeniyle HDP’nin o zamanki partisi DTP’nin organizasyonuyla mahalle mahalle örgütlenen seçmenler, ellerindeki ipler ile oy pusulasında bulunan bağımsız adaylara oy verip tam 22 milletvekilini meclise gönderdiler. Siyaset pratiğinden gelenlerin ancak anlayabilecekleri muazzam bir organizasyondur bu. Ve içlerinde yaşadığı her türlü tartışmaya karşın oylarını sürekli arttıran ve siyasi denklemlerde sonucu değiştirme kabiliyetine sahip bir politik yapı haline geldi HDP. Yerel seçimlerde bunu ortaya koydu. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de sürekli olarak bu kitlenin oyunu alacak ya da alamayacak olası adaylar üzerinden denklemler kuruluyor. Ama son seçimlerin ortaya koyduğu bir gerçek var o da; konteynırlara doldurarak parti parti dolaştırılacak bir seçmen kitlesi değil HDP ve Kürt seçmeni. Ya ikna etmeniz gerekecek ya da makul bir öneriniz olacak. Tek başına AKP ya da Erdoğan karşıtı olmanız yeterli değil.
Bunun altını Demirtaş da kalınca çiziyor. Muhafazakar olmanız, siyasetinizi inanç üzerinden yapmanızın da Öcalan’dan mektuplar, mesajlar getirmenizin de hiçbir önemi yok, bu da görüldü. Bu seçmen kitlesinin, umarım AKP’nin 20 yılda kendisi için ürettiği seçmen kitlesinden farkını anlatabilmişimdir.
SADAT MESELESİ
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun korsan mitingi ile bütün tartışmaların üzerine çıkan SADAT konusu sanırım bir süre daha devam edecek. İktidar blokundan uzun sayılacak bir süre sonrasında sadece Erdoğan’dan, kendisinden uzaklaştırarak savunmaya çalışması dışında bir açıklama gelmedi. Bu önemli. Oysa böyle bir durumda iktidarın yörüngesinde bir yapı kayıtsız şartsız savunulurdu, bazen taca çıkma riski de göze alınarak. Çocuk tacizlerinde bile buna tanıklık yaptık.
SADAT farklı, çünkü iktidar bloku da bu konuyu en çok bizim kadar biliyor. Örneğin hükümette SADAT meselesine vakıf tek kişi Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, devlet katında ise MİT Başkanı Hakan Fidan. Bunların da bu yapıdan, en azından bugünkü varlığından hoşnut olup olmadıkları tartışmalıdır. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu muhtemelen, bu haberdar bile olmadığı meseleye girmeyecektir. Bu belki iktidar içi mücadelede onun elinde bir koz bile olabilir ileride.