
Tottenham Hotspur kulübünün kesin ve bir o kadar tartışmalı Yahudiliği üzerine
ALPER BUDKA
Tottenham Hotspur FC bir Yahudi kulübüdür ve bu kesindir. Lacivert-beyazlı camia 100 yıldan uzun süredir Yahudilikle ilişkilendirilmekte ve en az 60 yıldır da Yahudi kimliğini sahiplenmektedir. Totthenham taraftarları, Chelsea ve West Ham United başta olmak üzere, ezeli rakiplerinin kendilerini aşağılamak amacıyla taktığı “Yids” lakabını -ki bu apaçık bir nefret söylemidir- bir nebze olgunlukla ve içtenlikle sahiplenmiş görünüyorlar. Kulüp 1972’den beri Yahudi sermayedarların mülkiyetinde, öte yandan tribünlerinin yalnızca yüzde 5’i Yahudilerden oluşuyor. Hotspur, Premier League’de (EPL) Yahudi zenginlerin kısmen ya da tamamen sahip olduğu tek kulüp değil. Üstelik ülkedeki Yahudi futbolseverlerin çoğunlukla onları desteklediği de söylenemez. Buna rağmen Tottenham Hotspur denince akla “Yids”, yani kaba bir tabirle Yahudiler gelir. Bu “tuhaf” durumun nedenini açıklamak için 19. yüzyılın sonlarından başlamak gerek…
Tottenham'daki Yahudi topluluğu 20. yüzyılın başlarında büyümeye başladı. Rusya'daki pogromlardan kaçan Doğu Avrupalı Yahudiler 1880'den itibaren Britanya'ya geldiler ve zulüm şiddetlendikçe 1904’teki yeni göç dalgasıyla Londra’da dikkate değer bir nüfusa ulaştılar. Birçoğu şehirde yerleşik olan Yahudi nüfusun tercih ettiği Kuzey Londra’daki East End'e yerleşti. Bazıları sonradan daha kuzeye, yarım saat uzaklıktaki Tottenham’a taşındı. Bu bölge ulaşım ve istihdam olanakları açısından elverişliydi. İrili ufaklı fabrikalar açılıyor, vasıfsız işçilere ihtiyaç duyuluyordu. Bazı büyük işletmeler Yahudi sermayedarların elindeydi. Sonraki 30-40 yıl boyunca Tottenham Hotspur, kalabalık sokaklarda yaşayan, çoğunluğu işçi sınıfından Yahudi erkeklerin hayatının bir parçası haline geldi. Tottenham’ı evleri olarak adlandıran ikinci nesil, White Hart Lane Stadyumu’nun tribünlerinde aidiyetini aradı. Kulüpleri aracılığıyla Britanya toplumunun parçası olma, İngilizlerle kaynaşma umutlarını ve özlemlerini ifade ettiler. Hotspur, Tottenham'dı…
Neden “Yahudi ordusu” lakabını sahiplendiler?
Kulüp, İngilizleştirilmiş Yahudi kültürünün bir parçası haline geldi. Öyle ki bir hahamın şabat günü (cumartesi) Tottenham maçına gitmek istemeyenleri rahatlatmak için fetva verdiği biliniyor. Yahudilerin İngiliz futbol tarihini nasıl etkilediğini anlatan bir kitap yayımlayan Daily Mirror’dan Anthony Clavane, "O zamanlar Spurs, West Ham United veya Arsenal'den daha gösterişliydi" diyor. Ancak 1913’te Arsenal’in Kuzey Londra’ya taşınmasıyla dengeler değişti. Bu rekabet, Arsenal'in beklenmedik bir şekilde Birinci Lig'e yükselerek Tottenham'ın bölgesini ele geçirmesiyle 1919’da hızlandı. “Topçular”, Yom Kippur’u ve Roş Aşana’yı kutlamaktan da çekinmiyor, Yahudi topluluğuyla sıcak samimi bir ilişki kuruyordu. “Beyaz Zambaklar”, Yahudi taraftarlarını da Arsenal’in cazibesine kaptırmaya başlamıştı. 30 bin kişilik White Hart Lane’in üçte birini oluşturan Yahudilerin sayısı zamanla azaldı. Bugün Tottenham tribünlerinde Yahudi’den çok Güney Koreliye rastlamak mümkün…
Arsenal 1930’lardan itibaren önemli bir Yahudi desteğine sahipti. Fakat Tottenham Hotspur varken onlar Yahudi kulübü gibi görünmüyorlardı. Spurs camiası Yahudilikle damgalanmıştı. 1920’li ve 30’lu yıllarda faşizm tırmanırken Yahudilere “Yids” lakabı takılmıştı. 1960’larda ve 70’lerde futbolda holiganizm ve tribün anarşisi ortaya çıkınca, Tottenhamlılar da bu lakapla anıldılar. Öyle ki en sonunda Oxford sözlüğünün “Yids” maddesine “Tottenham taraftarı” bilgisi eklendi. 1960’ların sonunda ya da 70'lerin başında kimine göre bir Charlton, kimine göre ise bir Chelsea maçından sonra tacizlere bir cevap vermeye zorlanan Tottenham taraftarları kendilerine “Yid Ordusu” demeye başladılar. Ve bugünlere kadar içinde “Yid” veya “Yiddo” geçen sayısız beste ve tezahüratla tepkilerini gösterdiler. Nihayet kulüp 1973’te ilk kez Yom Kippur’u kutladı. 1983’te bir Yahudi iş insanı olan Irving Scholar kulübün tüm hisselerini satın aldı. Son 40 yılda iki kez el değiştirse de Spurs’ün sahibi hep bir Yahudi oldu...
1970’lerde, özellikle deplasmanlarda, rakip takım taraftarlarının Tottenhamlılara antisemitik tezahüratlarla sataşması artık neredeyse sıradanlaşmıştı. “Hahamınız burada olduğunuzu biliyor mu?” tezahüratı diğerlerine kıyasla “hafif ve eğlenceli”ydi. Öyle ki, Auschwitz’e gönderme yapılıyor, gazdan boğulanları hatırlatan “sss” sesiyle Tottenhamlılar kışkırtılıyordu. Başlangıçta Mavi-Beyazlı taraftarların tepkisi, ırkçılığa karşı koymak ya da Yahudileri savunmaktan ziyade, rakiplerinin ithamlarını zekice baş aşağı çevirmekten ibaretti. Fakat bu tavır ve tutumları, zamanla bazı Yahudileri de rahatsız edecek düzeye ulaştı.
Bu rahatsızlığın anlaşılır bir nedeni vardı. Zira Hotspur taraftarları Yahudi kimliğini sahiplendikçe, onların düşmanları da Yahudiliğe acımasızca saldıracaklardı. Dünya Yahudi Kongresi rahatsızlığını açıkça ifade etti. İngiliz Futbol Federasyonu ne yapacağını bilemiyordu. Çünkü bu durum bir grubun kendisine “zenci” demesine benziyordu. Kulüp, taraftarlarına çağrıda bulundu ve “Yid” tabirini kullanmamalarını istedi ama onlar bu çağrıya hiç aldırmadılar. Konu yargıya taşındı ve mahkeme taraftarların ifade özgürlüğü lehine karar verdi. Dönemin İngiltere Başbakanı James Cameroon da o süreçte Tottenhamlılara sahip çıkmıştı.
Kısacası Londra kulübü, Yahudi sığınmacıları ve göçmenleri tribünlerine çekmek için özel çaba göstermemiş, sadece onlara hoşgörü göstermiş ve misafirperverliğini “kötü şöhret”le ödemiştir. Bugün başkentin en antipatik takımı kesinlikle ağırbaşlı ve gösterişsiz Hotspur’dur. Fakat bir ankete göre tarafsız futbolseverlerin gözünde, Manchester City ile birlikte “Big Six”in en sevilen iki takımından biridir. Tabii ben bir Manchester United taraftarı olarak bu ankete şüpheyle bakıyorum!
Tottenham semti geçmişte olduğu gibi bugün de Londra’nın yoğun göçmen nüfusa sahip bölgelerinden biridir. Yahudilerin yerini bugün Asyalılar, Afrikalılar ve Orta Doğulular almıştır. Londra’daki Türklerin, Kürtlerin, Rumların, Arapların ve siyahların önemli bir kısmı da Lacivert Beyazlıların taraftarıdır. Tottenham semtinin de bağlı olduğu Harringay ilçesine “Türk mahallesi” adı verilir. Hatta buraya “Küçük İstanbul” da denir. Birleşik Krallık’taki Türklerin ve Kürtlerin yüzde 90’ı bu civarda yaşar. Konuyu buraya getirmişken Avrupa Ligi’nin grup aşamasında oynanan Tottenham Hotspur-Galatasaray maçından ve temsilcimizin zaferinden söz etmeden geçemeyiz. Ve tabii İngiliz ekibinin hocası Angelos Postecoglou’nun Manisa Alaşehir’e uzanan köklerinden de… Yunan kökenli Avustralyalı hoca, bir mübadil çocuğu olarak Anadolu’ya sevgisini gizlemiyor. Oynattığı cesur pres futbolu Türkiye’de Mustafa Denizli’yle başlayan, Okan Buruk’la devam eden ve Fatih Terim’le özdeşleşmiş hücum futbolunun benzeri ve tam da Tottenham taraftarının alıştığı türden… Zaten Ange iletişim tarzıyla da bizden biri gibi… İşte onlarla ilgilenmek için bir neden daha!
Bir yanda final ve zafer, öbür yanda savaş ve gözyaşı…
Gelelim Manchester United’la kapıştıkları final gecesine… Dürüst olalım, EPL’nin 2024-25 sezonunda iki takım da “çöp”tü. Bu finalin sosyal medyada “El Crapico” olarak -Türkçeye “El Çöp” şeklinde çevirebiliriz- adlandırılmasına şaşmamalı. Ne United, ne de Spurs, harcadıkları paralar göz önüne alındığında lig tablosunun alt sıralarında olmamalıydı.
Ange Postecoglou White Hart Lane’de 1-0 kaybettiği Arsenal derbisinin ardından “her zaman ikinci yılımda bir şeyler kazanırım” demişti ve taraftarını teselli edip, onlara başarı sözü vermişti. Lider Liverpool’un 30 puan gerisine düşüp 15. sıraya inince, ocak ayının sonunda hedefin Avrupa Ligi olacağına karar verdi. Çarşamba akşamı son düdük çaldığında kasvetli, felaket bir sezonun sonunda Avustralyalı teknik adam sözünü tutmuş oldu. Böylece İngiliz kulübü, 1972 ve 1984’ün ardından üçüncü kez UEFA Avrupa Ligi kupasını müzesine götürdü. Bu kupa Tottenham Hotspur’un son 17 yılda kazandığı tek kupa olma özelliğini de taşıyor, çünkü Spurs son olarak 2007-2008 sezonunda İngiltere Lig kupasını kazanmıştı. Londra ekibi iyi bir oyun sergilemese de doğru oynayarak zafere ulaştı.
İsrail'in Gazze'ye ve Batı Şeria'ya saldırıları nedeniyle Batı dünyasında itibar kaybettiği ve buna koşut olarak anti-semitizmin (ya da anti-siyonizmin) yükseldiği bir dönemde gelen bu şampiyonluk, Tottenham’ın zaferine farklı bir anlam katıyor. Kulüp bu süreçte saldırıya uğramış olmasa da İsrail-Filistin sorununu adeta içinde hissetti. Tottenham tribünlerinden Emily Damari, Hamas’ın rehinesi olarak 471 gün geçirdikten sonra, nihayet 19 Ocak’taki esir takasıyla özgürlüğüne kavuştu. 28 yaşında sadık bir taraftar olan Damari, takımının maçını izlemek için İngiltere'ye dönmeyi uzun zamandır hayal ediyordu. Eve geri dönüşünde yüzlerce kişi, ellerinde sarı balonlarla renktaşlarını karşılamak için stadyumda ve Highgate Sinagogu'nda toplandı.
Genç kadın sadece birkaç ay önce, Gazze'deki bir tünelde mahsur kalmış haldeydi, minik bir siddurla dua etti, parmakları eksikti, vücudu şarapnel parçalarıyla delik deşik olmuştu ve bırakın bir futbol maçını, bir daha gün ışığını görüp göremeyeceğinden emin değildi. Stadyumun önündeki ilk konuşmasında kendisi için toplanan kalabalığa şunları söyledi: "Burada kendimi evimde hissediyorum. Beni tanımadan adımı haykırdığınız için size minnettarım. Hepiniz harikasınız. Umarım Spurs bugün kazanır! Diasporadaki tüm Yahudilere, özellikle de annemi ve ailemi desteklemek için gelen Birleşik Krallık Yahudi cemaatine özel bir teşekkür etmek istiyorum”. Annesi ise Emily’nin iyi hissettiğini belirterek duygularını şu sözlerle ifade etti: “Çünkü biz Yahudiyiz, en kötüsünü hesap eder, en iyisini umut ederiz.”