Yaşamak kolay olmalı, ölmek değil

Hiç beklemediğimiz bir zamanda, depremde, selde, maden kazasında yahut ortamızda patlayan bombalarla hayattan kopartılıyoruz.

Yine öldük! Bu defa Bolu Kartalkaya Kayak Merkezi Grand Kartal Otel’de, henüz nedeni açıklanmayan bir yangınla 78 insanımız hayatını kaybetti. Yüzlerce kişinin tedavisi sürüyor.

Her gün yeni bir görüntü düşüyor önümüze, yaşananlar korkunç. Kâbuslarımızda bile göremeyeceğimiz türden. Yüzlerce insan yarıyıl tatilinde çocuklarıyla, sevdikleriyle güzel birkaç gün geçirmek için gitmişler oraya. “Grant” yazıyor başında, kocaman otel. Reklamlarını pek çok yerde görebileceğiniz, güvenliğinden şüphe etmeyeceğiniz bir yer. Nereden bilsin insanlar, bir ton para koydukları otelin sahiplerinin karlarından birazcık kısıp, önlemler için masraf etmemiş olabileceğini.

Patronlar, “Şimdiye kadar bir şey olmamış, bundan sonra da olmaz” demişler belli ki. Nasılsa denetim yok, önlem almaya mecbur eden yok. Hatta daha yeni teşvik almışlar da, o teşvikle bile oteli olası tehlikelere hazırlamamışlar.

78 insanımızın kaderi mi böyle yazılmış?

Kaza mı diyelim olanlara? 78 insanımızın kaderi mi böyle yazılmış? Hayır, binlerce kere hayır. Cinayet bu, katliam! Suçlusu değil, suçluları olan bir katliam. Hesap vermesi, yargılanması, ceza alması gerekenler var.

Yetmez, ders çıkartılmalıdır. O rezil yönetmelikler çöpe atılmalı; bilim insanları, meslek odaları, ilgili sendikaların işbirliğiyle, kamusal denetimi esas alan yeni yönetmelikler hazırlanmalı ve yürürlüğe konulmalıdır.

Bize, halka düşen bir görev yok mu? Var elbette. Unutmamalı, unutturmamalı… Dağ başında, belki de o şekilde hiç inşa edilmemiş olması gereken bir ucubenin, nasıl cehennem haline geldiğini anlatıp durmalıyız. Bu kadar kolay ölmemek için mücadele etmeye mecbur olduğumuzu bilmeliyiz.

Her yaşananın hemen “münferit” ilan edildiği, olayın ciddiyetine vakıf olunmaya başlandığında yönetenlerin ilk yaptığının yayın yasağı koymak olduğu bir ülke burası.

2025 yılında, bilim ve teknolojinin bu kadar ilerlediği bir çağda, milyonları eksilmesin diye yapması gerekenleri yapmayanlar hüküm sürüyor bu topraklarda. Üst üste onlarca kat çıkıp, yüzlerce oda yapıp, her biri için bir geceliğine fahiş fiyatlar koyanların en basit önemleri bile almaktan imtina ettikleri bir ülkede yaşıyoruz ne yazık ki.

Daha pek çok gerçek ortaya çıkmadı ama şimdiye kadar ortaya çıkanlardan anlıyoruz ki bu çok katlı mezarda doğru düzgün yangın merdiveni yok. Yangın çıktığında hızla yayılmasına engel olacak yağmurlama sistemi yok. Tehlike anında insanları tahliye edecek bir tesisat, kaçış yolları yok. Otelde kullanılan malzemeler yangın tehlikesine göre seçilmemiş.

İnsanın aklı almıyor, yangına karşı insanları uyaracak alarm sistemi bile yok.

Bu otelin aslında hiç açık olmaması ya da çoktan kapısına mühür vurulması gerekiyordu.

Yanan otel yıllardır bir mezar gibi orada öylece duruyor, sahibine milyonlar kazandırmaya devam ediyormuş.

Bu kadar mı? Elbette değil.

“Her şeye siyaset karıştırıyorsunuz,” diyenler basbayağı siyaset yapıyor. Bu tutum sağcılığın en pespaye hali. Kartaltepe ve benzer pek çok facia biz hep aynı yere çıkartıyor. Bahadır Özgür, yangından kısa süre sonra Gazete Duvar’da yazdı; 2007 yılında yayınlanan “Binaların Yangından Korunması Hakkında Yönetmelik”, 2012 yılında Bakanlık Kurulu kararıyla değiştirilmiş. İlgili madde önce şöyledir: “Projeler; ilgili belediye itfaiye birimlerinin uygun görüşü alındıktan sonra, ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır.” Değiştirilince şöyle olmuş: “Projeler; ruhsat vermeye yetkili merciler tarafından onaylanarak uygulanır.” Göründüğü gibi değişiklikte itfaiye kelimesi çıkartılıvermiş.

İnsan hayatı hepten yok sayılıyor

Bu arada, bir yerde gözlükçü, eczane gibi iş yeri açacak olsanız itfaiye kıllı kırk yarıyor ve kolay kolay onay vermiyor. Ama ne güzel memleket ki koca koca otelleri itfaiye denetleyemiyor.

Bunlar hep siyaset işte!

Büyük sermaye, yandaş sermaye, inşaat şirketleri, büyük otel sahipleri istiyor, yönetenler bu isteklere uygun adımları atıyor. Kapitalizmin kuralları bizim ülke topraklarında daha da vahşileşiyor, insan hayatı hepten yok sayılıyor.

Sosyal medyada belki karşınıza çıkmıştır. 2003 yılından bugüne yaşanan depremleri, madenlerde yaşanan katliamları, yangınları, selleri sıralamışlar; 54 bin 941 kişiyi yitirmişiz. Bu sayılarda Ankara Katliamı, Güvenpark Katliamı, Reyhanlı Katliamı gibi pek çok terör saldırısı yok. Her gün yaşanan iş cinayetleri yok, salgında ölenler yok, kadın cinayetleri yok.

İktidara sorarsanız yaşananların zinhar kendileriyle bir ilgisi yok. Hızlı tren kazalarında, söndürülmeyen yangınlarda, maden kazalarında, depremde on binerce insanın hayatını kaybetmesinde sorumlulukları hiç yok. Dolayısıyla istifa etmelerine de gerek yok!

Kamusal denetimin olmadığı yerde, toplumun örgütsüz hale getirilmesi de böylesi katliamların önünü açıyor. İnsanca yaşamamız gereken bir ülkede ölmek her geçen gün daha da sıradan hale geliyor.

Hayatını kaybeden bütün insanlarımızın acılı ailelerinin başı sağ olsun.

“Ateş düştüğü yeri yakıyor” denilmeyen bir ülke olmak için ne yapmalı? Herkes bunu düşünmeli artık.

Önceki ve Sonraki Yazılar
NURİ GÜNAY Arşivi
SON YAZILAR