Yine devlet yine siyaset yine tarikat

SEDAT BOZKURT


Türkiye’nin sürekli patinaj yapan bir ülke olduğunun farkındasınız değil mi? Dönem dönem hep aynı şeyleri konuşup duruyoruz. Konuştuğumuz tartıştığımız meselelerin öznesinin de aynı olması ayrı bir dramatik durum. Devlet, siyaset ve din üçgenine sıkışmış bir şekilde zaman içinde yol aldığımızı sanıyoruz. Ama sadece sanıyoruz, yol almıyoruz hep aynı yerdeyiz.

Hüda Par’ın Recep Tayyip Erdoğan’ın adaylığına destek açıklaması ve seçim için ittifak görüşmeleri yapılması siyaset- tarikat ilişkisi açısından alışık olduğumuz bir tartışmayı yeniden ülke gündemine getirdi. Ardından Menzil tarikatının legal kurumları aracılığıyla Cumhur İttifakı'na destek açıklaması bu tartışmayı detaylandırdı.

Aslında bu tartışmalara girmeden en son söylenmesi gereken birkaç meseleyi baştan söyleyerek ilerleyelim. Bu tarikat veya cemaat olarak adlandırılan yapıların, hemen hemen tamamına ilişkin, devletin, tarihin muhtelif dönemlerinde hazırlamış olduğu raporlar var. Hani bugünkü iktidar bileşenlerinin de kutsayarak mutlak itaat edilmesini istedikleri devletin hazırladığı raporlardan söz ediyorum. Ve o raporlara göre bu yapılar devlet ve toplum açısından faydalı değil ve bunlarla bir biçimde mücadele edilmeli. Bu raporların çoğu AKP öncesine ait. Ama AKP iktidarı döneminde de hazırlanan raporlar var ve dil itibariyle farklı olsa da içerik itibariyle çok farklı değil. Yani devlete göre bu yapılar tehlikeli.

Mesele burada bitmiyor. İktidarın resmi olmasa da diğer bileşeni MHP’de de durum çok farklı değil. Tarikat ve cemaatlerle ilişkileri AKP kadar olmasa da birkaçı ile var. Ama oradaki sıkıntı devlet tarafından hayli tehlikeli bulunan mafya tipi organizasyonlarla kurulan ilişkiler. Yani iktidarın bir kanadı tarikat ve cemaatlerle, diğer tarafı ise suç örgütleriyle, mafya ile ilişkili. Patenti Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’e ait olan ve Refahyol için kurulmuş tanımıyla, mafya-tarikat ortaklığı.

Tam burada bir bilgiyi de hatırlamakta yarar var. AKP’nin Anayasa Mahkemesi tarafından verilen bir “İrticai faaliyetlerin odağı” olmaktan dolayı sabıkası var. Ve kapatılmaktan kurtulmak için yaptığı savunmalarda, “irticai” olarak tanımlanan yapılarla ve faaliyetlerle sıkı mücadele edileceğine ilişkin vaadi de bulunuyor.

Hüda Par meselesi

Hüda Par ve yaslandığı gelenekle ilgili çok şey yazıldı, anlatıldı. Erdoğan’ın neden bunlara ihtiyaç duyduğu, parti programına karşın MHP’nin neden buna itiraz etmediğine kadar. Bunları tekrarlamadan ben devletin hayli eski ve yeni kaynaklarından bilgiler aktaracağım. 15 Temmuz darbe girişiminden 3 yıl sonra, (biraz geç de olsa) 2019 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı Türkiye’deki tarikat, cemaat ve hatta tek tek din alimleriyle ilgili rapor hazırladı. Bugünkü yönetimine göre hayli ileri tespitler içeren bir rapor bu. Hüda Par’ın adı yok doğal olarak raporda, Mustaz’aflar hareketi (Hizbullah) olarak kendi var. Hareket raporda şöyle tanımlanıyor:

Mustazaflar hareketi; akılcılık, mealcilik, tekfircilik ve ırkçılık gibi akım ve düşünceleri prensipte reddeder. Hareket, kendini dini naslara bağlı olarak görmekte ve dinin ahlak, ibadet, itikatla ilgili bütün prensiplerini kabul etmekte, bu prensiplerin ihyasını engelleyen tağuti zulüm rejimlerine karşı mücadeleyi hedeflemektedir.

Rapordaki hemen hemen en detaylı bilgi bu gruba ait. Hatta değerlendirme kısmında, geçmişteki eylemleri de üstü kapalı hatırlatılarak, çok hayati bir uyarı yapılıyor: “Hareket, tarihinde yaşananlardan dolayı kimilerine göre tekrar şiddete başvurma potansiyeline sahiptir”.

img-1941.jpg

Bakanlar Kurulu tutanaklarında Hizbullah

Gazeteciliğin çok heyecanlı anları da vardır. Başbakanlık muhabirliği yaparken elime bir tomar, üzerinde, “çok gizli” mührü bulunan Bakanlar Kurulu tutanakları geçti. Bunları olduğu yerden çıkaramayacağım için teybe okudum. “Çok gizli” ibareleri sizi heyecanlandırmasın, başbakanlıktaki basın bürosunda bir arkadaşımızın istediği tost “çok gizli” damgalı kâğıda sarılı geldi. Ertesi gün çalıştığı gazetenin manşetiydi o belge.

Tansu Çiller Başbakanlık koltuğuna oturduktan 4,5 ay sonraki Bakanlar Kurulu toplantısının çok önemli bir gündem maddesi vardı. 4 Eylül 1993 tarihinde DEP Milletvekili Mehmet Sincar Batman’da öldürüldü. Olaydan 2 ay sonra, 8 Kasım 1993 tarihinde toplanan bakanlar kurulunun gündeminde bu cinayet vardı. İçişleri Bakanı koltuğuna yeni oturan Nahit Menteşe elindeki notlardan olayla ilgili bilgileri aktarıyordu. Batman’da faili meçhul cinayetlerin arttığını ve bu cinayetlerin arkasında Hizbullah örgütünün bulunduğunun tespit edildiğinden söz ettikten sonra, Sincar cinayetiyle ilgili tutanaklarla kayıt altına alınan somut bilgileri veriyordu:

Olayı yönlendiren ve planlayan Aydın Tuncel’in bir adet takarof tabanca ile gözcülük yapan Mehmet Sarıuygur’un silahı ile birlikte yakalandıkları, Tuncel’in ifadesinden tetikçilerin Veysi Kalan ve Orhan İlçin olduklarının anlaşıldığı…”

Bakan bu konudaki bilgi aktarımını ilginç bir cümle ile bitiriyor: “PKK-Hizbullah çatışmasının hızlanacağı olasılığının bulunduğunu…”


Süleyman Demirel’in o cümlesine burada ihtiyaç ortaya çıktı: “Hükümet olabilirsiniz ama iktidar olamazsınız.” O dönemim komutanları ya da bölgede görev yapmış emniyet, yargı üyelerinin açıklamalarıyla devlet- Hizbullah ilişkilerini Susurluk sürecinde ortaya atılan iddialarla detaylarına kadar biliyoruz. O dönemin bütün siyasi sorumluluğunu üstlenen bakanların ise ne olup bittiğinden haberleri yok. Ne olup bittiğini gayet iyi bilen devlet görevlilerinin ellerine tutuşturduğu bilgilerle “idare” ediyorlar, onlarla yetiniyorlar. Sincar cinayetinde mutlak sonuca ulaşılamadı, faili meçhul kaldı. Bugün AKP ile Hüda Par iş birliğini olumlu olarak anlatabilmek için kullanılan “PKK’ya karşı mücadele ettiler” gerekçesi o gün de tutanağın son satırında biraz da mahcup bir şekilde ifade edilmiş. Gaffar Okan cinayetinde kesilen elektrikler nedeniyle TEDAŞ çalışanlarının arasında da Hizbullah üyelerinin tespit edildiğini hatırlatalım. Böyle bir organizasyonun nasıl olabileceği tartışmalıdır. Böyle bir gelenek ile siyasetin nasıl bir politik iş birliği olabilir? Mesele tam da bu.

Menzilciler

Tarikat, cemaat ve siyaset ilişkileri hep sıkıntılıdır. Bu yapılar uzun yıllar devletten saklandılar, ortalıkta görünmek istemediler. Milliyetçi Cephe hükümetleri döneminde devlet kapısından içeri girmeye başladılar. Bilindiğinin aksine Necmettin Erbakan hareketine hemen hemen kurumsal olarak hiç destek vermediler. Çünkü onun iktidar olma ihtimali yoktu. Elinde viski kadehiyle kendini Nakşi olarak tanımlayan ve hacı olan Turgut Özal’ı desteklediler. Özal da bu desteği karşılıksız bırakmadı. Fetullah Gülen hareketi bütün iktidarları destekledi. AKP ile hem açık iş birliği yaptı hem de ortaklık bitince mücadele etti. Bu mevzu çok uzun. Şimdi de AKP’nin iş birliği yaptığı farklı farklı cemaat ve tarikatlar mevcut. Bunun halen sürüyor olması bir önceki sorunun ne olduğunun da yanıtı aslında.

Bürokraside sıkı bir Menzil tarikatı kadrosu olduğu biliniyor. Menzil’in legal kuruluşlarından Cumhur İttifakı'na en önce ve sıkı bir destek açıklaması gelmesi de bunun en somut göstergesi. Sadece bürokraside değil, AKP’nin bakan ve yönetim kadrosunda da Menzil ağırlığı var. Eski bakanlar Taner Yıldız, Recep Akdağ ve Mahir Ünal, Menzil’e yakınlığı en çok bilinen isimler.

Diyanet’in raporunda da Menzil’le ilgili değerlendirme hem de sıkı bir uyarıyla mevcut:

Menzil grubu ülkemizdeki benzeri yapılar içerisinde en çok taraftara sahip olanlardan biri olarak görülmektedir.
Son zamanlarda Menzil Grubunun bürokraside teşkilatlandığı ve kamuda etkinliğini artırdığı yönünde kamuoyunda bir kanaat dillendirilmeye başlanmıştır. Doğru olması halinde bu tezahürün ülkemizde orta ve uzun vadede sıkıntılara yol açacağı değerlendirilmektedir.”

Aynı raporda Süleymancılar ile ilgili “yabancı istihbarat birimleriyle irtibatlı olabilecekleri” gibi hayli iddialı değerlendirme ve dikkat edilmesi uyarısı bulunuyor. Süleymancılar bölünmelerine bağlı olarak birkaç partide varlık gösteriyorlar. AKP’nin yanı sıra MHP ve İyi Parti içinde de varlar.

Tarikat ve cemaatlerin siyasetteki etkisi aslında tartışmalıdır. Bir dönemin en güçlü organizasyonu Gülen cemaati Erdoğan ile giriştiği mücadeleyi kaybetti. Erdoğan, cemaati karşısına koyduğu ve somut iddialar içeren 17/25 Aralık’tan 3 ay sonra yapılan seçimlerde oyunu arttırdı.

Siyasetin öte yanı

Siyasetin muhtelif alanlarında neler oluyor onları da kısa kısa aktaralım. Bürokrasiden AKP’ye beklenen ilgi gelmedi. Parti yönetiminin aday olması için davet ettiği bürokratlar bile adaylık başvurusu yapmadı. Adaylık başvurusundaki azalma AKP’nin moralini hayli bozmuş durumda. Bazı seçim bölgelerinde listeyi doldurma sıkıntısı bile mevcut. Milletvekili olmak istediği bilinen MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın istifa etmemiş olması hayli ilginç. Ahmet Davutoğlu’nun Fidan’a destek açıklamalarıyla bu durum ilişkili olabilir mi?

Sık sık adı dillendirilen Mehmet Şimşek’in durumu da merak uyandırıyor. Çünkü Şimşek kendisine yöneltilen eleştiriler nedeniyle hem hükümetten hem de Türkiye’den kaçar gibi ayrılmıştı. Eleştirilerin nedeni IMF’ci ve Dünya Bankacı görüşleri savunmasıydı. Şimdi tekrar bakan olacağı konuşuluyor. Hayli garip bir durum doğal olarak.

İyi Parti ile CHP ortak liste konusunu çalışıyor. 10 ya da 15 seçim bölgesinde ortak liste çıkarabilecekler, burayı çalışmaya başladılar. Bu çalışmanın ardından ittifakın diğer bileşenleriyle oturulacak. SP ile Gelecek partisi, DEVA’yı da ikna ederek, Yeniden Refah Partisi’nin de katılmasını öngördükleri Millet ittifakı içinde muhafazakâr ittifak modeline çalışıyor. Bu olursa belirledikleri çatı altında, İyi Parti ve CHP ile yapılan görüşmelerle bazı yerlerde tek liste, bazı yerlerde 2 veya 3 liste halinde seçimlere katılınacak. Geçen seçimde İyi Parti listelerinde yer bulan DP, bu seçimlerde CHP’nin listesinden seçimlere girecek gibi.

Emek ve Özgürlük İttifakı’nın diğer bileşenleri destek açıkladı, HDP Kemal Kılıçdaroğlu görüşmesi neden ertelendi? Burada sıkıntı yok. Bu görüşme gerçekleşecek. Destek açıklamasında da yöntem belirlenmeye çalışılıyor. Buradaki dil sıkıntı yaratmamalı. Çünkü bu görüşme Kılıçdaroğlu ile Emek ve Özgürlük İttifakı arasında olacak, Millet İttifakı’yla değil. Millet İttifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı’nın görüşmesi, pazarlık yapması siyasetin doğasına aykırı. Çünkü ikisi aynı Cumhur İttifakı gibi seçimlerde birbirinin rakibi. Burada niye kafalar karışıyor belli değil…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR