AZMİ KARAVELİ

AZMİ KARAVELİ

10 maddede Kılıçdaroğlu’nun anlamak istemedikleri…

Şimdiden belirtmek isterim ki uzun bir yazıyla karşınızdayım. Özeti yok mu dersiniz 10. maddeye bakmanızı tavsiye ederim.

CHP kurucu parti olmasının getirdiği tarihi kimliğinin yanı sıra ana muhalefet partisi olması nedeniyle de kilit konumda. Bu nedenle iktidardan sonra en çok onu konuşuyor olmamız da son derece doğal. “Sen kimsin de Kılıçdaroğlu’na akıl fikir veriyorsun, hadsiz, bunları seçim öncesi neden yazmadın” diyenleriniz olabilir. Bu 10 maddeyi derin bir hayal kırıklığına uğramış, sade bir vatandaşın iyi niyetli değerlendirmeleri olarak, sakince okumanız dileğiyle.

  1. Bizler insanız. Her iki-üç yılda bir yapılan seçimlerde, başta Kılıçdaroğlu olmak üzere siyasetçilerin “tıpış tıpış oy vereceksiniz” dedikleri robotize yaratıklar değiliz. En azından Kılıçdaroğlu taraftarlarının önemli bir bölümü, son derece bilinçli biçimde, neye oy verdiklerinin farkındaydı. Teoride 21 yıllık bir tahakküm rejimine son verilmesi için oluşan, Kılıdaroğlu’nun kurmuş olduğu, içinde sol hariç hemen her çeşit malzemenin olduğu aşure masasının yanı sıra diğer muhalefet bileşenleri ve rahatsız halk kesimleri arasında oluşan mutabakat hayatiydi. Bu aşure masasının giriş, gelişme, sonuç kriterleri açısından nasıl başarısız olduğunu göremeyecek kadar saf olabilir mi milyonlarca insan?

2023 yılındayız, daha şeffaf daha katılımcı daha demokrat, daha adil, daha kamucu kısaca sağlıklı işleyen bir sosyal devlet arzu eden bu insanlar çok mu şey istedi cidden? “Dünyanın sonu değil” öyle mi alay komutanı? 28 Mayıs’tan itibaren anksiyete, baş ağrısı ile hastanelerde artış yaşanmış mı, yurtdışında yaşamak isteyen gençlerin oranı ne olmuş? Bunların hiçbirinden haberiniz yok ne yazık ki.

Siyaseti tamamen masa başı mühendisliğine indirgeyip, asla değişmeyen üç-beş politbüro üyesiyle muhalefeti ve haliyle de ülkeyi dizayn etmeye kalkınca sonuç da hüsran oluyor. Yine siyaseti; seçimden seçime ya da salı toplantılarında, halkımızı hatırladığınız mekanik bir uğraş haline indirgerseniz, kitlelerde yılgınlık, umutsuzluk oluşması da doğaldır.

Gelen ardı ardına zamlarla iyice ezilen emekçilere “neden bize oy vermediniz” imasında bulunmak işin en kolay yolu. Topu size oy vermeyenlere atamazsınız. Bizler insanız, tabanın sesine kulaklarını tıkamış partilere oy vermek zorunda olan emir askerleri değiliz. Böyle giderse Mart seçimlerinde çok acı bir şekilde göreceğiz bunu zaten.

2. Ya ne yapacaktık Kılıçdaroğlu’nu desteklemeyip de?

Kılıçdaroğlu kendi rızasıyla, kendi tercihleriyle 5 parti ile bir ittifak kurdu. Hemen her seçim için dile getirilen “Cumhuriyet tarihimizin en önemli seçimi” söyleminin “en” anlam bulduğu bu süreçte, kendi inşa ettiği bir stratejiyi doğrusuyla yanlışıyla önümüze koydu. İki aydır “Seçimlerde Kılıçdaroğlu’nu desteklediniz, ne kadar adisiniz, bir anda sattınız adamı” söylemi son zamanlarda pek revaçta, sanki doğduğumuz günden beri tuttuğumuz bir takımı değiştirmişiz gibi saldırıyor insanlar.

CHP seçmeni olan ya da olmayan, 21 yıldır nefes almakta zorlanan milyonlarca insan ne yapsaydı? Emek ve Özgürlük İttifakı da Sosyalist Güç Birliği İttifakı da dahil olmak üzere legal devrimci unsurların, kendini solda ya da demokrat olarak tanımlayanların elinde Deniz Gezmiş mi vardı? 85 milyonun sevdiği Tarkan gibi bir sanatçı mı önümüze getirildi?

Elbette yetmez ama evet deyip, bu satırların yazarı da dahil olmak üzere muhalif olan herkes sonuna kadar destekledi Bay Kemal’i. Buna kendi yanındaki biatçılar da, resmi olarak adaylığını açıklayan tek kişi olan, genel merkeze en sert eleştirileri yıllardır dile getiren ve seçim sürecinde genel merkezin verdiği bütün görevlendirmeleri harfiyle yerine getiren İlhan Cihaner de dahil.

Kabul, adaylığı bu şartlarda çoğunluğumuza mantıklı da gelmişti ama biz 1980’lerde İngiltere’den bir değil iki kez 8 yemeye alışmış, ertesi gün “şerefli mağlubiyet”, “aslında yenilmedik” başlıklarını kanıksamış insanlar değiliz artık. Biz şarkı dinlemekten bıkan, bu nedenle de “şarkı söylemek isteyen”, Z’ye kadar uzayan kuşaklardan oluşan yurttaşlarız. Gerçekten “daha iki ay öncesine kadar destekliyordunuz ama” diye saçmalayanlara inat “ya ne yapacaktık kardeşim, Oxford vardı da biz mi okumadık” demek istiyorum.

3. Hayat ve siyaset süreçlerle değil sonuçlarla değerlendirilir.

Siz isterseniz harika bir kampanya yapın, mükemmel bir siyasetçi olun, olağanüstü bir strateji hazırlayın, nefis vaatlerde bulunun, sonuçta kazanamazsanız kazanamamışsınızdır. “Aslında yenilmedik, sadece kazanamadık” gibi cümlelerle geçen 21 yılın sonunda artık bu tarz yorumlar komik olmaktan çok öte trajediye dönüşmüş durumda.

Anlayamadığınız nokta şudur: Birçok insan için hayatın sonuna eş değer bir hayal kırıklığıdır yaşanan. Bugün nörologlara, psikologlara, psikiyatristlere gidenler ülkede artmış durumdaysa, gençler google’da en çok “Kanada’da yaşam” gibi kelimeleri arıyorsa, bunu önleyemeyenler, koltuklarını bırakmak istemeyenler hangi partiden olursa olsun elbette hesap vermelidir.

“İlk defa %48 aldık ama bunu neden görmüyorsunuz” yok hükmündedir zira o oylar Kılıçdaroğlu’nun ise neden CHP geleneksel oyu olan %25 aldı sorusu havada kalır. Yine futboldan örnek vermek gerekirse maç boyunca topa %80 sahip olursunuz, mükemmel oynarsınız ama rakip tek atağında gelir golünü atarsa herkes o golü ve rakip takımı konuşur. Çünkü siz aslında beyhude top çevirmişsinizdir. Tarih de beyhudeleri ve seçim süreçlerindeki başarıları değil, sonuçları yazar.

4. CHP tüzüğü gereği sol partidir.

Hemen “ne saçmalıyorsun sen ya” demeyin canım, siz de her maddeye itiraz ediyorsunuz ama olmaz ki böyle. Ben söylemiyorum, parti tüzüğü bunu emrediyor, izin verin açıklayayım. Kılıçdaroğlu da parti yönetimi de unutmuş olabilir, CHP ama öyle ama böyle Sosyalist Enternasyonal üyesidir, “Kurucu asker-bürokrat düzenin partisi” ya da “CHP doğası gereği solcu olamaz” söylemlerini elbette biliyor ve saygıyla karşılıyorum, hatta bu partiye çok fazla anlam yüklediğimiz gerçeğine de katılıyorum. Sadece CHP tüzüğünün 4. Maddesi’nin ne dediğine bakalım istiyorum: “(…) sosyal demokrasinin özgürlük, eşitlik ve dayanışma ilkelerini benimseyen, çağdaş demokratik sol bir siyasal partidir.”

Bayburt’un sosyal demokrat bir partiye oy vermesi kolay değil ve bunun için her şeye sıfırdan başlamak gerek kabul, tamam. Ama ağır sağcı (ne demekse, siz anladınız artık) partilerle anlaşıp, onlara 40 milletvekili bahşedip, Özdağ’a 3 bakanlık ve MİT’i veren, en temel laiklik meselelerinde sessiz kalan, “anayasaya aykırı ama” demekte beis görmeyen, genel grev talep etmeyen, işçi örgütlerine işveren örgütleri ile eşit mesafede duran bir partinin, bu tüzük maddesini, bunca zamandır neden değiştirmediğini de müsaadenizle soralım.

1976’da Sosyalist Enternasyonel’e üye olan, ertesi yıl ülkesinde %42 oy almayı başaran bir partinin Enternasyonel’deki sözcüsü Ünal Çeviköz’ün, 2022’deki yıllık toplantıda bilmeden bugünün öz eleştirisini yaptığı konuşmasından bir bölümü, Saadet’den Zafer Partisi’ne uzanan geniş yelpazeden medet uman, TİP ve YSP ile sadece görüşme yapmayı uygun bulan Kılıçdaroğlu’nun dikkatine sunarak uzun maddeyi bağlayalım: “Büyüyen popülizm kuşatmasının etkilerini giderek daha fazla hissediyoruz. Marjinal partilerin aşırılık yanlısı, ırkçı, yabancı düşmanı ve ayrımcı politikaları, dünyanın her yerindeki insanların siyasi, sosyal ve ekonomik yaşamları üzerinde yıkıcı sonuçlar doğurmaktadır. Bu tehlike sanıldığından daha ciddi çünkü ana akım siyasi partiler bu yeni akımla yüzleşmek için makul politikalar geliştiremiyor, aksine aynı politikalara uymaya yöneliyor.”

5. Değişim isimlerle değil siyasetle, ideolojik farklılaşmayla, gençlerle, kadınlarla, katılımcı demokrasiyle olur.

CHP’de değişim isteyen iki grubun da son 2 senelik sürecin ve 14-28 Mayıs hezimetlerinin müsebbibi olmaları büyük bir çelişkidir. Genel Merkez’de kalan ekibin kilit noktaları tutmaya devam ederken bir yandan da “değişim” talep etmesi trajik bir dilemmayı işaret ediyor. Siyaseten denemedikleri tek alan çağdaş sosyal demokrat bir parti olmak aslında. Ne olur yani bir de SHP gibi bir parti kurgulasanız? Tek adam rejiminde iktidar olamadıktan sonra ha %25 almışsınız ha %5 ne fark eder?

Milliyetçi muhafazakâr kesime yamanma politikasının, partinin ve ülkenin yerinde saymasına neden olduğunu, seçmenin aslı varken taklide yönelmediği artık temel bir gerçek. Araştırma şirketlerinin ve siyasal iletişim danışmanlarının Erzurum, Yozgat, Kayseri vs’den oy alabilmek için “Erbakan’ı anın, Türkeş’e selam çakın” önerileri getirmesini geçiniz artık lütfen, deprem bölgelerinde dahi bu yöntem işlemedi.

Siyaseten şu anda hangi alanda boşluk var? TİP’in YSP ile yaşadığı tartışmalara rağmen %1.8 gibi bir oy oranına ulaşmış olması soldaki boşluğa işaret ediyor. Değişim talep eden bütün muhatapların; isimleri tartışmak yerine, nasıl bir parti, nasıl bir ülke tahayyül ettiğini, kimsenin okumadığı 2000 küsur madde üzerinden değil de özet 20 cümleyle insanlara anlatması gerekiyor ki “değişim”in temel dinamiklerini anlayalım.

6. Kılıçdaroğlu’nun son açıklamaları derin hayal kırıklığıdır.

Seçimlerin ardından daha iki ay geçmeden “Hadi şimdi seçim yapalım, neden yapmıyorsunuz” demek hepimizin aklıyla alay etmektir. Bu evrende istifa gibi bir müessese yok mu da “beni alırsa partim görevden alır” minvalinde açıklamalar yapıyor Kılıçdaroğlu? “Verdimse CHP kontenjanından verdim” dediği Özdağ ile yapılan protokolün rezilliğine hiç girmiyorum bile. Ancak seçim sonuçlarını hayatın sonu mu diye sorması artık ülkeyle dalga geçmektir, akıl tutulmasıdır.

“Ben üzülmedim mi sanıyorsunuz” demesine empati göstermemizi mi bekliyor acaba? Aynı isim ve stratejilerle yerel seçimlerin “çok önemli” olduğunu şaka gibi hatırlatmak derin bir dejavu sarmalında olduğumuzu gösteriyor. Bu hayal kırıklığının çok ötesinde, çoğu deli saçması komplo teorilerini, Kılıçdaroğlu’nun bir proje olduğuna dönük iddiaları tuhaf biçimde güçlendiriyor.

Türkiye’nin en pahalı otellerinden birinde tatil yaptığı iddiaları zaten yalanlanmadı. “Yerime dürüst birini bulun ya da bulursam hemen bırakırım” demek, partide bulunan herkesi zan altında bırakan gaf kreşendosudur. Bu kadarı CHP için dahi çok fazla…

7. Siyasetsizlik siyaseti ancak bu kadar bilinçli yapılabilirdi.

Kimsenin okumadığı seçim kitapçıklarını geçiniz lütfen, seçmenlerin kafalarına kazınmış biçimde CHP’nin bir Kürt politikası var mıdır? Adil bir vergi politikası peki? “Laiklik meğerse bir ok adıymış” dedirtecek kadar boşladıkları laiklik meselesinde ne düşünüyor, en önemlisi bunu mesele olarak görüyor mu? Neden yıllarca milletvekillerine “şu şu konularda açıklama yapmayın sakın” diye oto sansür mailleri gönderildi?

“O konuya girersek batıdakiler üzülür, şuna değinirsek muhafazakârlar alınır” diye diye siyasetsizliği şiar edindi CHP ve altılı masa. Sokağı ve eylem pratiklerini kriminalize ederek, insanların en temel hakkı olan ifade özgürlüğü ve eylem hakkını göz ardı ederek, hem muhalefeti hem de insanları pasifize ettiler. Toplumsal muhalefet, Gezi’de pik yaptığı zirvesinden buz dağı gibi koptu ve umutsuzluk sarmalı içinde sönümlendi. “Nasıl olsa bu seçimde gidiyorlar, durun ya valla gidiyorlar, bak ant verdim” diye diye umudumuzu yediler, çocuklarımızın geleceğini çaldılar. Siyasetsizlik siyasetini bir örüntü haline getirdiler.

8. Hayat sizin ilerde nasıl anılacağınızla anlam kazanır.

“Koltuk uğruna inat etti ve sayısını hatırlamadığımız sayıda seçim kaybetti ama her seferinde istatistikleri eğdi büktü, başarılı olduğunu iddia etti” cümleleriyle mi anılmak isterseniz yoksa hakkınızda “Son seçimde çok çabaladı ama olmadı, sonunda bıraktı ama bırakırken de Avrupai bir sosyal demokrat partinin önünü açtı” denmesini mi isterseniz? Son zamanlardaki açıklamaları siyaset biliminden çok gerçeği kabullenememiş bir insanın yas sonrası travmalarına benzediği için psikolojinin alanına giren Kılıçdaroğlu’nun, nasıl anılacağı konusunda önünde bu iki seçenek bulunuyor. Karar kendisine ait. Saygı duymak ya da duymamak da bize…

9. Kılıçdaroğlu Adalet Yürüyüşü’nü sonlandırmayacaktı.

Çok mu ütopik geldi, Adalet Yürüyüşü’ne devam etseydi, haftanın yedi günü keşke yürüseydi demem? 6 yıldır Ankara’da kaç grup toplantısı yapıldı, kaç Meclis görüşmesine katıldı milletvekilleri, genel merkezde kaç toplantı yapıldı? Kurultaylar için kaç delege ile kaç görüşme organize edildi? Sonuç?

Parti başarısı ile alakası olmayan Gezi hariç bana CHP’nin değil, muhalefetin tamamının bir tek başarısını söyleyin, engelledikleri bir yasayı? Ankara odaklı siyaset miadını doldurmuştur. Sorum çok açık: CHP, TİP, YSP başta olmak üzere muhalefet partilerinin bütün milletvekilleri hep birlikte neden Akbelen’e gidip bu rejimin vahşi yüzü Limak’a karşı bedenlerinden duvar örmezler? Ankara meclis koridorlarının kadük hale geldiğini anlamaları için istisnasız bütün partilerin daha kaç seçim görmesi gerekecek?

Milas İkizköy ile Rize İkizdere’de direnenler arasında bir köprü kurmak için, “siz Türkiye’nin dört bir yanına dağılmış ezilen, doğası katledilen, fakirleştirilmiş ikizlersiniz” diyecek ve bunu sahada gösterecek bir muhalefete ihtiyaç var. Bizler gibi sosyal medyadan mesaj atmayıp, 24 saat sahada olacak, onlarla aynı cobu ve gazı yemenin şart olduğunu kabul edecek ve bu yönde çalışacak bir zihniyete ihtiyacımız var.

7 döneme kadar uzanan pro-vekillerden hangisi en son böyle bir saha çalışmasına hak mücadelelerine katılmış, misal İkizdere/İkizköy’e gitmiş? Erdoğan Toprak mı, İlhan Kesici mi? Adalet Yürüyüşü gibi bir eylemi bir daha yapmayarak ve seçim günü sahada darp edilen Ali Şeker’i listelere almayarak tercihini yapmıştır Kılıçdaroğlu.

10. Koltuk sevdası peşindeki siyasetçilere olan bir şey yok, olan bize oldu.

Yazı çok uzadı. Bu başlık da yorum istemiyor zaten…

Önceki ve Sonraki Yazılar
AZMİ KARAVELİ Arşivi
SON YAZILAR