AZMİ KARAVELİ
Muhalefete susma ve sakin olma çağrısı
Kabul edelim ki, 21 yıldır iktidarda olan AKP’nin en düşük yoğunlukta hazırlandığı bir seçime gidiyoruz. Bunda depremin etkisinin olduğunu kabul etmekle birlikte, artık söyleyecek ve vaat edeceklerinin kalmamış olması da önemli bir etken. Misal “yerli uçağımız 2025’de semalarda”, “bor madeni Türkiye’nin borcunu kapatacak”, “Güneydoğu’da yeni petrol rezervi” manşetlerini artık daha az görüyoruz. Gelecek hafta Karadeniz’de yeni bir “doğalgaz müjdesi” geliyor gerçi ama biz daha büyük, çok daha büyük vaatlere alıştık son 21 yılda…Seçmenin bu konularda bir doyum noktasına ulaştığını varsayabiliriz. Özetle bu kadar zayıf ve heyecansız bir seçim dönemi yaşamamıştı AKP.
24 Haziran 2018’de 5 yıl sonra ne zaman olacağı belli bir seçim tarihi olduğu halde, çok bileşenli muhalefet ittifak bloklarının, son ana kadar tartışmaktan geri kalmaması iktidarın ekmeğine yağ sürüyor. Anlaşılan o ki aylarca dile getirilen “aday açıklanırsa yıpranır” söylemindeki “yıpranma” katsayısı o kadar yüksekmiş ki, seçimlere 5 hafta kala belki de AKP’nin ekstra bir strateji belirlemesine de gerek kalmıyor. Dün açıklanan milletvekili aday listelerinin yarattığı fırtına ya da küskünler hareketi, en azından birkaç gün daha gündemi meşgul edecek gibi.
Hal böyleyken AKP bütün umutlarını; altılı masayı kırmaya, muhalefeti bölmeye bağlamış durumda. HDP’yi PKK ile eş değer görme üzerine kurulu bu temel yaklaşıma göre milliyetçi İyi Parti nasıl olur da “terörist HDP” ile yan yana olur? İstanbul Sözleşmesi’ne hayır diyen Saadet Partisi ile nasıl olur da CHP’li laik kadınlar bir araya gelir? Bahçeli, Soylu, Kurtulmuş’un zamanında AKP hakkında neler söylediklerini Google sayfalarında birkaç saniyede hatırlamak mümkünken şimdi AKP trolleri ahlak ve erdem zabıtası kesilmiş durumda. Özellikle İnce’nin sık sık ifade ettiği gibi CHP’nin zamanında Davutoğlu ve Babacan hakkında söyledikleri bu minvalde gündeme getiriliyor. Tutarsızlık, saçmalama ve bir dediğini ertesi gün unutma hakkı sadece AKP’nin tekelinde mi arkadaş?
Dikkat edilirse AKP, “yeni yüzyıl”ı geçtim gelecek 5 yıla dair neredeyse hiçbir vaatte bulunmuyor. Deprem bölgesindeki evlerin inşaasını bir yıl içinde bitirecekleri gibi zamanlaması açısından son derece ütopik bir vaatten başka diyecekleri kalmadı. Bu nedenle AKP’nin kendini en güçlü gördüğü alan olan inşaatı sık dile getirmesi boşuna değil. Gitmesek de görmesek de kullanmasak da “yol yaptı, köprü yaptı, havaalanı yaptı” cümlelerinin sokak röportajlarında sürekli dile getirilmesi de betona dayalı kalkınma modelinin kemik AKP seçmeni nezdinde her zaman karşılık bulduğunu gösteriyor. Bir de her zamanki gibi “AKP düşerse Kudüs düşer” gibi geleneksel olarak “dıj güçler” vurgulu güvenlik korkusu yaratmak da iktidarın sarılacağı nadir dallar arasında…
Ancak bu kadar işte, yolun sonu göründü, zira inşaat ve güvenlik dışında hemen her şey tüketildi. Dünyanın en büyük ilk 10 ekonomisine girecek olmamızı ya da doların 3-5 liraya ineceğini söylemenin artık bir karşılığı yok, zaten daha fazla yalama olmamak için bu konulara hiç girmiyorlar. Vaatsiz, siyasetsiz bir seçim süreci yaşanması da bundan. Bunun kılıfını yaratacak bir gerekçe de hazır zaten, “deprem varken seçim kampanyası, mitingi, müziği yapmıyoruz biz.”
Dolayısıyla geriye tek bir beklenti kalıyor, Millet İttifakı’nın kendi içinde kavga etmesi. İttifak içindeki görüş ayrılıklarının özellikle sosyal medya ortamında troller aracılığıyla dile getirilmesinin dozajı artmış durumda. Özetle gerek Millet gerekse Emek ve Özgürlük İttifakı bağışıklık sisteminin yanlışlıkla vücudun normal dokularına saldırdığı bir tür otoimmün hastalığına yakalanma ihtimaliyle son dönemece giriyor. Açıklanan milletvekili listeleri bakalım bu hastalığa derman mı olacak yoksa daha da mı körükleyecek? Ellerini ovuşturan Cumhur İttifakı bileşenleri ve küskünlerin kendine geleceğini uman İnce köşe başında beklerken…
Her ne kadar zaferin sokakta kazanıldığına dair konvansiyonel bir inanış olsa da siyasetin son yıllarda sosyal medyada sıkıştığı ve orada şekillendiği iddia edilebilir. Bunun en somut göstergesi trollük kavramının her geçen gün daha da kurumsallaşması oldu. Muharrem İnce destekçisi hesapların bot hesaplar ve çoğunun tek tük takipçili hesaplar olması, AKP’nin siyaseti miting meydanlarından daha çok sosyal medyaya taşımak istediğini gösteriyor. Binlerce trol hesap ordusu bir tür sanal “meta Türkiye” yaratmış durumda. “AKP düşerse evdeki vazo düşer”e kadar gelmesini beklediğim bir söylemle, sanal dünyada gerçek hayattan daha saldırgan ve daha rezil bir politika izleniyor.
Özetle, AKP’nin deprem bölgesinin yeniden inşaası, güvenlik ve bekaa söylemi, sosyal medya trolleri ve başta Millet İttifakı olmak üzere rakiplerin kendini yiyip bitirmesi dışında herhangi bir söylemi ya da izleyeceği siyaseti kalmadı. Yıllarca muhalefet için söylenen siyasetsizlik siyaseti bu kez AKP’yi sarmış durumda. Seçime 35 gün kala; altılı masadan, listelerden, TİP’in kendi listesiyle girmesinden, YSP’den, hatta Tuncay Özkan’dan ya da CHP politbürosundan hoşnut olmayanlar sabredip biraz sussa, polemik yaratacak söylemlerden kaçınsa bu iş muhtemelen bitecek. Kripto muhalefetlerin saldırısı zaten yeterken, organik ittifak tartışmaları enerji tükenmesinden ve umutsuzluk yaratmaktan başka bir şeye yaramıyor.
Bu nedenle sağından soluna bütün siyasi yelpazedeki partileri pragmatik ve oportünist olmaya davet ediyorum. Özellikle sol partiler için bu kavramların nasıl bir küfür anlamına geldiğini elbette bilerek…Herkes olan her şeyi, herkesi biliyor zaten, Davutoğlu’nun, Babacan’ın ya da CHP politbürosunu, listelere giren tuhaf isimleri kimse bize anlatmasın, biliyoruz, yıllardır yazdık… CHP’nin sadece Sünni muhafazakarlara dönük yıllara dayanan sığ ittifak görüşmelerinin ne derece sağlıksız olduğunu dile getiren ben dahil binlerce insan oldu. Hayatımızın önemli kısmı “şimdi sırası değil” söylemiyle geçti ve bu satırların yazarı her zaman bu söyleme karşı çıktı. O nedenle en çok “şimdi sırası değil” deme hakkını da kendimde görüyorum. İyisiyle kötüsüyle, doğrusuyla yanlışıyla muhalefet blokları oluştu, yeter artık, sakince bir 35 gün geçirin, konuştukça, kavga ettikçe söyleyecek hiçbir şeyi kalmayan iktidarın dümenine daha fazla su taşımayın.
Muhalefet blokları herkesin dile getirdiği, çokça tartışılan riskli bir kumar oynadılar, sonuçlarının getireceği günahları da sevapları da haliyle üstlenecekler. Sonuç ne olursa olsun 35 gün sonrasında zaten konuşacak çokça vaktimiz olacak. Neyse halimiz çıkacak falimiz 14 Mayıs’ta. Ama daha fazla konuşmanın şimdi, “şimdi gerçekten sırası değil.”