3 Mayıs Türkçülük Günü nereden çıktı?

Bazı tarihsel günler, gelecek tahayyülümüzün, verdiğimiz mücadelenin önemli dayanaklarıdır. Evvelki gün kutladığımız 1 Mayıs, bu takvimin en önemli günlerinden biridir. 4 Mayıs’ta Fikri Sönmez’i, 6 Mayıs’ta, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ı anacağız.

Düzen yanlısı fikirler de “çetin mücadelelerden” geçtiklerini iddia ederler çoğu zaman. Sistemin gadrine uğradıklarını söylerler. İktidardayken bile muhalif görünmek isterler. Bugün pek çok insanın, siyasetçinin içeriğini bilmeden kutladığı "3 Mayıs Türkçülük Günü" bu açıdan değerlendirilebilir. Zira uzun zamandan beri popüler bir gün olması için özel bir gayret harcanıyor.

Günün anlamını, nasıl ortaya çıktığını bilmeyen pek çok insan var. Bilinmesi için küçük bir katkı yapmaya çalışalım.

1944 yılına gidelim

“Türkçülük Günü” ilk defa 1945 yılında kutlanmıştır. Günün esin kaynağı, bir yıl önce, 1944’te olanlardır. Nedir yaşananlar? Düşman işgaline karşı bir direniş mi? Mazlum bir halkın isyanı mı? Haksızlığa karşı bir başkaldırı mı?

Ülkemizde ırkçılık, İkinci Dünya Savaşı'na kadar daha çok resmi ideolojiyle arasını bozmadan, onun gölgesinde palazlanmaya çalışır. Hitler’in yükselişi ve iktidarın Almanya’ya yaklaşması, ırkçıların daha cüretkâr olması için uygun bir ortam yaratmıştır.

1944 yılında ırkçılığın en önemli isimlerinden Nihal Atsız, Başbakan Şükrü Saraçoğlu’na yönelik bir açık mektup kaleme alır. Onun meclis kürsüsünden yaptığı bir konuşmada sarf ettiği, “Biz Türk’üz ve Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız” cümlesine atıf yapar ve son dönemde komünist faaliyetlerin artmasından şikâyet eder. Bunların önüne geçilmelidir.

Atsız, aynı içerikli ikinci açık mektubunda isimler sıralamaktadır. Maarif Vekâleti'nde ve DTCF'de görevlendirilen Sabahattin Ali, Pertev Naili Boratav, Sadrettin Celal Antel ve Ahmet Cevat Emre gibi solcu aydınları hedef gösterir. Maarif Vekili Hasan Ali Yücel’i ise “komünistleri himaye etmekle” itham ederek istifaya davet eder.

“…Sabahaddin Ali, bugün kültür işlerinin mühim bir mevkiinde, Maarif Vekili Hasan Âli’nin şahsi sempatisi sayesinde, batırmak istediği Türk milletinin parasıyla rahatça yaşamaktadır.”

“Tövbekâr olmuş bir fahişe, artık namuslu sayıldığı halde, nasıl namuslu ailelerin harimine alınmazsa, eski düşüncelerinden dönmüş olan komünistlerin de devlet harimine alınmamaları gerekir.”

Sabahattin Ali bu mektuplar üzerine Atsız'ı mahkemeye verir. Dava, 26 Nisan 1944’te Ankara’da görülmeye başlanır. Duruşma için Ankara’ya gelen Atsız’ı kalabalık bir grup karşılar.

Dava sırasında ırkçı gençler, Sabahattin Ali’nin savunmasını sloganlarla sabote etmeye çalışırlar. O dönem öğrenci olan Osman Saffet Serdengeçti Sabahattin Ali’ye saldırır. Dava 3 Mayıs’a ertelenir. 3 Mayıs'ta salona kimse alınmaz. Adliye önünde ve Ulus Meydanı'nda eylem yaparlar. Sabahattin Ali kitapları yakılır. O gün onlarca kişi gözaltına alınır.

9 Mayıs’taki dava sonucunda Atsız'a dört ay hapis cezası verilir, ceza ertelenir. Yargılananlar devletin resmi ideolojisine uygun davrandıklarını söylemiştir. Sonbaharda ise Irkçılık-Turancılık davası sebebiyle hapse girerler.

Milliyetçiliğin, iktidarın gadrine uğradığı o dönemden bugüne anlatılagelir. Peki, Nihal Atsız ve bazı arkadaşlarının ceza alması nasıl bir atmosferin sonucudur?

Faşist blokun yenilme ihtimalinin ufukta belirmesi bunun en büyük nedenidir. “Türkçülerin Sovyet düşmanı aşırılıklarına” yol vermek artık uygun değildir.

Cumhurbaşkanı İnönü, 19 Mayıs nutkunda "ırkçılık prensibinin düşmanı" olduklarını söyler. Arkasından Türkçü akımın önde gelen isimleri ve bazı takipçileri tutuklanır, Eylül'de 23 kişi hakkında Irkçılık-Turancılık davası açılır.

İşte Türkçülük Günü böyle bir atmosferde, 1945’te, davanın yıl dönümünde Nihal Atsız, Zeki Velidi Togan, Nejdet Sançar ve Reha Oğuz Türkkan'ın başını çektiği ırkçılar tarafından ilan edilir.

Yeni Dünya Düzeni kurulurken, Türkiye yerini ABD’nin yanında alır. Artık saf kan Türk ırkçılığından ziyade, Yeşil Kuşak stratejisine uygun milliyetçi, İslamcı bir antikomünist örgütlenme ve hezeyan daha işlevlidir.

Yani antikomünizm bakidir. 1945’te Tan Gazetesi basılır, talan edilir. Sabahattin Ali ile Aziz Nesin'in Marko Paşa'sı antikomünist baskılardan nasibini alır.

Bu arada 1945’te verilen ceza Askeri Yargıtay tarafından 1947'de bozulur. Irkçılar için cesaret verici, onları onurlandıran bir gerekçe açıklanır. "Vatan, millet, istiklal sevgisi ve aşkı ile yaşayan milliyetçi ve Türkçü gençliğin bu yüksek duygulara aykırı duygular taşıyan ve faaliyette bulunan komünistlere karşı içlerinden gelen kin ve nefret hislerinin açık gösterisinden başka bir şey değildir" denir.

İşte yıllardır anlatılan "büyük" günün hikâyesi budur.

Irkçıların saldırdıkları Sabahattin Ali baskı ve tehditlerden dolayı ülkeden çıkmaya çalışırken, 2 Nisan 1948’de haince katledilir. Hasan Ali Yücel hedef tahtasından inmez. Sosyalist akademisyenler, sanatçılar, yazarlar, mücadele eden herkes, antikomünist hezeyanın her daim hedefinde kalır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
NURİ GÜNAY Arşivi