ÖZGE MUMCU AYBARS
Almanya erken seçimlere hazırlanıyor
Almanya'da Federal Meclis'in "Bundestag" Şansölye Olaf Scholz'a karşı verdiği güvensizlik oyu sonrası siyasi bir dönüm noktası geldi. 16 Aralık 2024'te yapılan oylama ile Scholz'un koalisyon hükümeti resmen sona erdi.
Kasım ayı başlarında Scholz'un liberal FDP lideri ve Maliye Bakanı Christian Lindner'i görevden alması, "trafik ışığı" koalisyonunun çökmesine neden olmuştu. Scholz, Lindner'i partisinin çıkarlarını ülke menfaatlerinin önüne koymakla suçlamış ve güvenini kaybettiğini belirtmişti. Bu olay, SPD'nin parlamentodaki çoğunluğunu kaybetmesine de yol açmıştı.
Trafik ışığı koalisyonu, 2016'dan bu yana ekonomik zorluklarla mücadele ediyordu. Ukrayna savaşının ardından artan enerji fiyatları, bir buçuk milyon Ukraynalı mülteciyi kabul etmenin maliyeti ve ekonomik durgunluk koalisyon üzerinde baskı yaratmıştı. SPD ve Yeşiller kamu borcunu artırmayı savunurken, FDP sosyal harcamaların kısılmasını ve çevre hedeflerinin ötelendiği bir ekonomik model önermişti.
Erken seçimlere doğru
Bugünlerde Almanya, 23 Şubat 2025'te yapılması planlanan erken genel seçimlere hazırlanıyor. Bu seçimlerin, Almanya'nın iç politikalarıyla birlikte Avrupa'daki konumunu da derinden etkilemesi bekleniyor. Mülteci entegrasyonu ile Rusya-Ukrayna Savaşı, Avrupa'nın önümdeki temel sınavlarından biri olarak görülüyor.
Eğer Bundestag feshedilince, Scholz ve kabinesi, seçim sonrası yeni hükümet kurulana kadar tam yetkileriyle görevde kalmaya devam edecek.
Bir Alman şansölyesinin erken seçimleri tetiklemek için güvensizlik oylaması mekanizmasını kullandığı altıncı örnek olacak. Scholz'un bu hamlesi, Willy Brandt ve Gerhard Schröder gibi geçmiş liderlerin benzer girişimleriyle karşılaştırılıyor.
Güvensizlik oylamasında (Vote of No Confidence), 394 milletvekili Scholz'un aleyhinde oy kullanırken, yalnızca 207 milletvekili onu destekledi. 116 milletvekili ise çekimser kaldı. Bu sonuçla birlikte SPD ve Yeşiller'den oluşan koalisyon, parlamentoda çoğunluğu sağlayamaz hale geldi. FDP'nin koalisyondan ayrılması ve ekonomik durgunluk, artan siyasi kutuplaşmayla birleşince durum daha da karmaşıklaştı.
Bu süreçte CDU/CSU lideri Friedrich Merz, Scholz'un ekonomik politikalarını sert bir dille eleştiriyor. Merz, enerji maliyetleri, sanayi rekabet gücü ve enflasyon konularında hükümetin başarısızlıklarına dikkat çekerken muhafazakâr bir yaklaşım ve mali disiplini vurgulayan bir kampanya stratejisi izliyor.
Merkel'in perspektifi ve mülteci krizi
Scholz'un görevden ayrılmasının ardından Almanya'nın göç politikaları tekrar gündemin odağına yerleşti. Suriye'deki çatışmalardan sonra Heyet Tahrir el-Şam'ın (HTŞ) etkisiyle mültecilerin durumu konusu yeniden Avrupa'nın önemli bir sorunu haline geldi. Açıkçası bu noktada, 2015'ten beri mülteci politikalarını şekillendiren eski Şansölye Angela Merkel'in anılarında anıları da dikkat çekiyor.
Merkel, anılarında AB'nin 2016'da Türkiye ile imzaladığı mülteci mutabakatını detaylandırarak anlatıyor. AB'nin Türkiye'ye mali destek sağlayarak sığınmacıların yaşam koşullarını iyileştirmeyi hedeflediğini ve bu yolla Avrupa'ya göçü azaltmayı amaçladığını belirtiyor. Merkel, Türkiye'nin sığınmacılar için sağlık, eğitim ve çalışma imkanları sunmasına ikna edilmesinin zorluğunu da vurguluyor.
Merkel, Recep Tayyip Erdoğan'ı "otokratik eğilimli bir siyasetçi" olarak tanımlarken, onun tutumlarının dönemlere ve şartlara göre değiştiğini ifade ediyor. Erdoğan'ın zaman zaman "değerli dostum" yaklaşımı sergilediğini, ancak fikir ayrılıklarında sürecin zorlaştığını dile getiriyor. Merkel, mülteci mutabakatını Avrupa'ya yönelik göç dalgasını kontrol altına almak ve Ege Denizi'ndeki ölüm oranlarını azaltmak için hayati bir adım olarak tanımlıyor.
Merkel'in 18 Mart Mutabakatı'nın ardından, 2023 yılının sonlarına gelindiğinde, Avrupa Birliği ülkelerine ilk kez iltica eden Türk vatandaşlarının sayısındaki artış da dikkat çekiyor. Resmi verilere göre, 2023 yılının ilk dokuz ayında AB ülkelerine ilk kez iltica eden Türk vatandaşlarının sayısı 51 bini aştı. Eski rekor, 2022 yılında 48 bin 615 başvuru ile kırılmıştı. Almanya'nın ekim ayı verileri de eklendiğinde, 2023 toplamı 61 bini aştı. Bu, Türkiye kaynaklı göçmen akışının Avrupa üzerindeki etkisini daha da belirgin hale getiriyor. İltica edenlerinin çoğunun da "nitelikli iş gücü" olduğunun da altını çizmek lazım.
Anketlerde, Hristiyan Demokratların önde olduğunu, SPD'nin ise aşırı sağcı AfD ile başa baş olduğunu gösterince, Merkel dönemine bir dönmek istedim.
Almanya, göç politikalarının yanı sıra ekonomik reformlar, iklim politikaları ve Avrupa ile ilişkiler gibi önemli meselelerle yüzleşiyor. Mülteci entegrasyonu konusu, toplumsal yapı üzerinde derin etkiler yaratıyor. Elbette AfD'nin bu endişeleri kendi lehine kullanması toplumdaki kutuplaşmayı artırıyor. Aynı zamanda, AB içindeki dayanışma eksikliği, Almanya'yı krizlerin yükünü taşıyan ülke konumunda bırakıyor.
Almanya'daki siyasi gerilim, işsizliğin ve ekonomik durgunluğun şiddetlendiği bir dönemde toplumsal hassasiyetleri derinleştiriyor. Bosch, Volkswagen ve Thyssenkrupp gibi büyük firmaların gerçekleştirdiği işten çıkarmalar, ekonomik krizle birlikte kamuoyunun dikkatini yeşil enerji dönüşümü ve sosyal yardım politikalarına yöneltmeye devam ediyor.
Dünya belirsiz bir dönemden geçerken, Şubat 2025'te yapılacak seçimler, Almanya'nın yalnızca siyasi liderliğini değil, aynı zamanda Avrupa'daki rolünü ve geleceğini de yeniden şekillendirecek. Alman halkının bu seçimde hangi yönü tercih edeceği, kıta genelinde derin etkiler yaratacak. Bu seçim, Almanya ve Avrupa için yeni bir sayfa açma potansiyeline sahipken, dünyanın diğer aktörlerinin yeni pazarlara olan görece hakimiyetini de göz ardı etmemek gerekiyor.