ÖZGE MUMCU AYBARS

ÖZGE MUMCU AYBARS

Trump ve Putin: Barış masasındaki hesaplar ve küresel güç dengesi

ABD Başkanı Donald Trump, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile yapacağı görüşme öncesinde "önemli bir haber duyurabileceğini" söyledi. Bu ifade Ukrayna savaşının sonlandırılmasıyla mı ilgili olacak, yoksa Washington ile Moskova arasında yeni bir küresel güç dengesi mi kurulacak, henüz bilinmiyor. Masadaki en kritik konular Ukrayna'nın toprak bütünlüğü, Avrupa'nın enerji güvenliği, nadir toprak elementleri ve ABD-Rusya ilişkilerinin ve dolayısıyla NATO'nun yani Avrupa güvenlik mimarisinin yeniden şekillendirilmesi.

ABD'nin küresel konumu: Wallerstein'in perspektifinden bir okuma

Immanuel Wallerstein'in dünya-sistemleri teorisi, küresel siyasi ve ekonomik gelişmeleri çekirdek, yarı-çevre ve çevre ülkeler arasındaki ilişkiler bağlamında açıklar. ABD'nin Ukrayna savaşındaki pozisyon değişikliği ve Avrupa ile olan stratejik ayrışması, bu çerçevede ele alındığında, ABD'nin hegemonik gücünü farklı bir biçimde yeniden tanımlama sürecinin bir parçası olarak okunabilir. Bu durumu elbette görüşme sonuçlarına göre daha net görebileceğiz.

ABD medyası, Washington'ın Avrupa Birliği'ne (AB), Rusya'ya karşı yürütülen bu soruşturma grubundan ayrıldığını bildirdiğini iddia etti.

Barış masasına oturmadan önce, ABD'nin Rusya'ya karşı yürütülen soruşturma grubundan çekilmesi, Washington'un küresel sistemdeki güç dinamiklerini tek başına kontrol etme stratejisinin bir uzantısı olabilir.

ABD merkezli The New York Times, ABD Adalet Bakanlığı'nın, Ukrayna'daki savaş bağlamında savaş suçları ve insan hakları ihlalleriyle ilgili soruşturmalar yürüten Uluslararası Soruşturma Merkezi'nden çekildiğini AB yetkililerine bildirdiğini yazdı. Bu grup, sadece Rusya değil, Belarus, Kuzey Kore ve İran yönetimlerine karşı da soruşturmalar yürütüyordu.

Biden yönetimi döneminde ABD, Ukrayna'ya yönelik saldırganlık suçlarıyla ilgili soruşturmalara 2023 yılında katılmış ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'i kişisel olarak sorumlu tutma taahhüdünde bulunmuştu. Ancak Washington'un bu soruşturma grubundan çekilmesi, ABD'nin Batı ittifakı içindeki liderliğinin dönüşüm geçirdiğine işaret ediyor. AB, ABD'siz yeni bir düzeni konuşmaya başladı.

gmmmvtkxqaam8db.jpg

Trump'ın ilk 50 gününde ne oldu?

Trump'ın ilk başkanlık döneminde (2017-2021) ortaya koyduğu yönetim tarzı, kaotik politika değişimleri, sık sık yapılan üst düzey görevden almalar ve belirli bir stratejiye bağlı olmayan kararlarla şekillenmişti. Ancak, ikinci döneminde bambaşka bir tablo ile karşı karşıyayız: Trump sanki daha hızlı, daha sert ve daha ekonomi temelli hareket eden bir yönetim anlayışıyla sahnede.

Trump'ın ikinci dönemindeki ilk 50 gün, radikal değişimlerin ve hızlı kararların damgasını vurduğu bir süreç oldu. Bürokratik tasfiye, yönetimin en büyük hedeflerinden biri haline geldi. Elon Musk ve destekçileri, USAID dahil birçok devlet kurumunu küçültme veya kapatma sürecine girdi. Çeşitli devlet dairelerinde on binlerce kişi işten çıkarıldı ve bu durum, ABD yönetiminde büyük sarsıntılara yol açtı. Amerika'nın Sesi'nin de yayın hayatına son verildi.

Göçmen politikaları da sert bir dönüşüm geçirdi. Yasadışı göçmenlerin kitlesel sınır dışı edilmesi hız kazandı; bazıları zincire vurularak ülkelerine gönderilirken, hapishanelerde yer olmaması nedeniyle kimileri serbest bırakıldı. Bu sert politikaların sonucu olarak, Meksika sınırındaki kaçak geçişlerde kayda değer bir düşüş yaşandı.

Ticaret savaşları, Trump yönetiminin dış politika stratejisinin merkezinde yer aldı. ABD, başlıca ticaret ortaklarına karşı gümrük vergileri uygulayarak ticaret savaşlarını tekrar alevlendirdi. Avrupa Birliği ve Çin, Washington'un bu adımlarına karşılık vermeye hazırlanıyor.

Ukrayna krizi, ABD'nin bölgedeki politikasını değiştirmesiyle daha da karmaşık bir hal aldı. Trump yönetimi, Ukrayna'ya yönelik istihbarat desteğini keserek ve Rusya'nın taleplerine sıcak bakarak savaşın seyrini değiştirdi. Bu karar, Avrupa'da büyük bir kriz yarattı ve Batı ittifakı içinde derin çatlaklara neden oldu.

Son olarak, NATO politikası, Trump'ın en çok tartışılan konularından biri oldu. NATO üyelerinin savunma harcamalarını artırmamaları halinde, bir saldırıya uğradıklarında ABD'nin yardım etmeyeceğini açıkça ilan etti. Bu açıklama, Avrupa ülkelerini harekete geçirdi ve birçok ülke savunma harcamalarını artırma kararı aldı.

Ancak bu hızlı değişimlerin ne kadar kalıcı olacağı belirsiz. Trump, kendisini ABD tarihinin en başarılı başkanı olarak tanıtırken, ilk 50 gününde istikrarlı bir düzen mi kurdu, yoksa kaosu yeniden mi yarattı?

Wallerstein'in dünya-sistemleri teorisi çerçevesinde, ABD'nin Ukrayna'daki savaş suçları soruşturmasından çekilmesi, hegemon gücün rol değiştirme sürecinin bir parçası olarak değerlendirilebilir. Washington, Batı ittifakı içinde yükümlülüklerini azaltırken, küresel arenada kendini yeniden konumlandırıyor.

Trump ve Putin arasındaki görüşme, küresel güç dengelerini yeniden tanımlayabilir. ABD'nin Avrupa üzerindeki angajmanlarını gevşetmesi, Washington'un Batı ile mesafesini artırarak daha bağımsız bir dış politika izleme isteğine işaret ediyor.

Ukrayna'nın geleceği, bu pazarlıklarda nasıl bir yer edinecek? Trump, Putin'e ne kadar alan açacak? Avrupa, Rusya'nın güvenilir olmadığını vurgularken, Trump Moskova ile nasıl bir anlaşmaya varacak?

Şu an için tek gerçek: Trump, dünya düzenini kökten sarsıyor ve kimse bunun nereye varacağını kesin olarak kestiremiyor.

Acaba kendisi biliyor mu?

Milyar dolarlık bir soru.

Önceki ve Sonraki Yazılar
ÖZGE MUMCU AYBARS Arşivi
SON YAZILAR