EMEK EREZ
Audre Lorde: Efendinin araçlarını geçersiz kılmak
Audre Lorde’un “Bahisdışı Kız Kardeş” adlı kitabı, geçtiğimiz günlerde Otonom Yayıncılık tarafından, Gülkan ‘Noir’ ve Yusuf Demirörs çevirisiyle basıldı. Yazarın metinleriyle daha önce karşılaşmış ve merak etmiş okura şunu söyleyebiliriz ki bu metin sayesinde derli toplu bir şekilde Lorde’un sesine ulaşabiliyoruz. Lorde, metin boyunca ilham veren, imkân yaratan bir feminist bakış ortaya koyuyor; öfkeden, umuttan, cüret etmekten, ortaklıktan, fark politikasından, şiirden, dili dönüştürmekten, sessizliği kırmanın nasıl güçlendirici olabileceğinden söz ederken, belli anlamlara kodlanmış “erotik” gibi kelimeleri işleyerek, geri alıyor.
Varlık alanı yaratan, direnen şiir
“Bahisdışı Kız Kardeş”i okurken öncelikle Lorde’un şiir anlayışından bahsetmek gerektiğini düşündüm. Çünkü Lorde için şiir değiştiren, dönüştüren, içimize atmak zorunda kaldıklarımızı açığa çıkaran, “beyaz baba”ların hükmünü geçersiz kılan bir direniş alanı, kadınların içindeki imkân. Bu imkân, “beyaz babaların sıklıkla yaptıkları gibi içgörüden yoksun imgeleme duydukları umutsuz isteği örtmek adına şiir sözcüğünü çarpıtarak oluşturdukları anlamlardan, içi boş sözcük oyunlarından değil, damıtılmış deneyimi açığa çıkaran” bir şiir anlayışını içeriyor.
Bu şiir kadınların kendi deneyimlerinden, iç’in “derin” ve “karanlık” tarafında gizlenmiş olandan beslenen, bu nedenle saklamaktan çok ortaya dökülen bir yan taşıyor, umutsuzluğa değil umuda yakın, alışıldığı gibi söz oyunlarıyla, imgelerle örülmesi de gerekmiyor. Çünkü Lorde’a göre; “…Şiir bir lüks değildir. Varlığımızın hayati bir ihtiyacıdır. Umutlarımızı ve düşlerimizi hayatta kalma ve değişim yönünde temellendirme, onları önce dile, sonra fikre ve nihayet somut eyleme dönüştürme sürecindeki ışığın niteliğini biçimlendirir şiir. İsmi olmayanları isimlendirerek düşünülebilir kılmanın bir yoludur.”
Kadınlar ve kuirler için şiir, yaşananın adlandırılması, patriyarkanın tahakkümünden kaynaklı sorunların kelimede karşılık bulması, farka dair acıların tamiri için araç çünkü bir ifadeye dönüştürme ve söyleyiş şekli. Bu da paylaşmak, derdi kesiştirmek, dolayısıyla birlikte direnmek anlamına ulaştırıyor bizi. Böylesi bir şiir için Maya Angelou’yu örnek verebiliriz sanırım. Fikrimce, onun şiirinde açığa çıkan Lorde’un şiir anlayışıyla ilişkileniyor, “Büyük Annelerimiz”1 şiirine bu açıdan bakabiliriz:
“Tarihin rüzgârında fırıl fırıl dönen şeritler gibi,
Kendisine verilen isimleri de duyuyordu:
Gündüz feneri, zenci orospu, sığır,
analık, mal yaratık, maymun, şebek,
kahpe, yelloz, eşya, şey.
Dedi ki;
Ben kendimce var olduktan sonra bu dünyada
sığmaz benim tarifim sizin dilinize,
ve kıpırdamam, kıpırdamayacağım”
Angelou, öncelikle kendisini acıtan kelimeleri dile getiriyor burada, yaranın kaynağı olan kelimeler bir ifadeye dönüşüyor, sonrasındaysa, “sığmaz benim tarifim sizin dilinize” diyerek sabitleyen, belli kelimelere hapseden söylemi reddediyor. Deneyimin içinde yükselttiği sesi yankılıyor, varlığını olumluyor, bir dönüşüm başlatıyor, üzerine giydirilmeye çalışılanı yırtıp atıyor. Böylece, şiiriyle kendine, Siyah kadınlara ve farklara bir varlık alanı açıyor. Bu nedenle şiir kadınlar için Lorde’un söylediği gibi, “lüks değil” hayatta kalma, kendini gerçekleştirme, yine yazarın çok önemsediği düş kurmayı bırakmama anlamına geliyor. Böylece, yazar tarafından “yaşamsal bir ihtiyaç” olarak feminist mücadelenin bir parçası kılınıyor.
Sessizlik seni korumayacak
Audre Lorde, korkuyla örülü sessizliğin dünyayı kapladığı bir çağda, kendi meme ameliyatı deneyiminden yola çıkarak, üzerimize geçirilen korkuları aşmak için sesi ortaya çıkarmaktan da bahsediyor. Ölüme yakın hissettiği tedavi sürecinde korkuları nedeniyle sessiz kaldıklarıyla yüzleşirken Lorde, bize kendi sessiz kalmalarımızı hatırlatıyor. “Ben konuşmuş olayım olmayayım, şimdi değilse bile sonra nasılsa ölecektim. Sessizliklerim beni korumamıştı. Sessizliğin seni de korumayacak. Ama sarf edilen her gerçek sözde, hâlâ peşinde olduğum o hakikatleri dillendirmeye her cüret ettiğimde, hepimizin inandığı bir dünyaya sığacak sözcükleri birlikte irdelediğimiz, farklarımız arasındaki mesafeleri birlikte aştığımız başka kadınlarla temas kurmuştum” diyor.
Sessiz kaldığımızda, söylenmesi gerekeni içimize bağırdığımızda kendimize ve başkaya dair hakikati gizlemiş oluyoruz belki de. Bu elbette durduk yere değil, belki dışlanmaktan, eleştirilmekten belki de yargılanmaktan çekindiğimizden toplumsalın çerçevesinin üzerimize sindirdiği korkudan kaynaklanıyor. Ancak içimizden taşanın sese dönüşmesi, bu konudaki her cüret başkayla ilişkilenmeye kapı aralıyor Lorde’un deyimiyle “farklarımız arasındaki mesafe” kat ediliyor. Ses çıkarmamız gereken yerde suskunluk kişiyi kurtarmıyor, yalnızlaştırıyor çünkü dayanışmak için sözümüzü başka sözlerle kesiştirmek gerekiyor bundan dolayı konuşmaya ve onun karşılık bulmasına bir çeşit diyalojik etkileşime ihtiyaç var.
Ayrıca, yazarın bakışında sessizlikten çıkmak sadece kendimiz için olumlanan bir şey değil, başka sesleri duyduğumuzda yapmamız gerekenlerle de ilgili. Lorde’a kulak verirsek: “Kadınlar sözcüklerinin duyulması için her haykırdığında, her birimiz bu sözcüklerin peşine düşme, onları okuma, paylaşma ve kendi yaşamlarımızdaki karşılıklarını inceleme sorumluluğumuzun ayırdına varmalıyız.”
Kısacası, kadınların sözüne dair de sorumluluk almamız gerekiyor, onu çoğaltmak, yaymak, kendi sesimizle karıştırmak… Belki de böylece yazarın söylediği “sessizliğin dil ve eyleme dönüşmesi” için adım atmış oluruz.
Fark’a dair
Audre Lorde’un kitap boyunca farklı metinlerde tartıştığı konulardan biri de farktan kaynaklı ayrımcılıklar ve bunlarla mücadele ederken yapıların kime hizmet edebileceği ya da kimi dışarıda bırakabileceği üzerine.
Bugünün dünyasında farkın tanındığı müşterekliklerin direnmenin önemli bir imkânı olduğunu yadsıyamayız. Bu nedenle, cinsiyet, etnik kimlik, yaş, sınıf gibi konumlardan kaynaklanan farkları, aynı olmaya çağırmadan, tanıyarak direnmenin yolunu açmak hem feminist mücadele hem de dünyanın güncel sorunları açısından elzem. Ancak Lorde’un da ifade ettiği gibi, “insani farklarla eşitler olarak ilişkilenmemizi sağlayacak hiçbir modelimiz yok.”
Bedenleri onlara vurulmuş damgalara göre konumlayan, farkı bütün içinde eriten bir politik ortamda yaşarken, Lorde’a bu konuda hak vermemek zor. Oysa Lorde’un söylediği gibi: “Elbette aramızda ırk, yaş ve cinsiyet gibi gerçek farklar var ama bizi ayıran bunlar değil. Bizi asıl ayıran, bu farkları kabul etmeyi reddetmemiz, onları yanlış adlandırmamızdan kaynaklı tahribatlar ile bunların insan davranışı ve beklentileri üzerine etkileridir.” Bizi ayıran, farkı inkâr edip benzerliğin içinde kaybolmak ya da yukarının belirlenimiyle hareket edip farkla karşılaşmayı, teması reddetmek.
Lorde’un bu konuda kurumlara getirdiği eleştiri de kıymetli bana kalırsa çünkü Lorde kendi deneyimlerini de işin içine katarak, yapıların içinde yer alan kadınların, yazarın deneyiminde “beyaz kadınların” içinde bulundukları yapıyla yüzleşmek yerine onun araçlarını kullanmalarını eleştiriyor.
Örneğin, “farklara dair mülahazaların yokluğu”nun normal karşılanması, bir konferansa son anda iki Siyah kadın dâhil etmek, Siyah kadınların edebiyatına ilgisizlik, gibi pratiklerden bahsediyor yazar. Haklı olarak bu tavrın ırkçılık ve ataerkiyle mücadeleyi sekteye uğratacağını düşünüyor çünkü burada kullanılan araçlar hala “efendinin araçları”.
Tüm bu pratikler, farkı sadece hoşgörü gibi muallak bir kavramla ele almak, toplumun kabul edilebilir kadın tanımıyla hareket edip, siyah, lezbiyen, yoksul, yaşlı gibi başka koşul ve varoluştaki kadınları dışarıda bırakmakla sonuçlanabiliyor.
Bunu aşmak için farkı tanımak, eşitlenmek, onu bir güce dönüştürmek ve feminist araçları çoğaltmak gerekiyor çünkü Lorde’un cümlesiyle söylersek, “efendinin araçları efendinin evini asla yakmaz.”
AudreLorde’un “Bahisdışı Kız Kardeş” adlı metni hem feminist bir yaşam perspektifi sunuyor hem de direnmenin imkânlarını yaratarak dünyanın şimdisine dokunuyor. Bu kitapta okuru, ırkçılığa öfkeyle karşılık veren, farkı yeniden tanımlayarak direniş kuvvetine dönüştüren bir yazarın, güçlendirici feminist metinleri bekliyor. Ayrıca, Lorde, hangi alanda, nerede olursa olsun efendilere değil kendimize, kurumlara değil aramızdaki bağlara, içimizde imkân olarak duran karanlık yanlara, şiire, sessizliğe karşı konuşmaya, ilişkilenmeye ve dayanışmaya itimat etmemiz gerektiğini anımsatıyor.