İLKE ATİK TAŞKIRAN
Bebek doğuran yapay zekanın amacı ne?
Bir hayatın nasıl başladığı, uzun zamandır biyolojik bir mesele olarak görülüyordu. Bugün ise bu başlangıç, teknik bir süreç olarak ele alınıyor. Yapay zeka üretim, hız, verimlilik konularından sonra üreme sürecine de etkin bir şekilde katılmaya başladı. Bu önemli bir tıbbi gelişme. İnsanlara umut oluyor. Bilim ilerliyor.
Evet, bunların hepsi doğru ama eksik.
Son dönemde sıklıkla gündeme gelen yapay zeka tarafından yürütülen doğum süreci, teknik olarak embriyonun seçimi, döllenmenin gerçekleştirilmesi ve sürecin optimize edilmesi gibi adımların algoritmalar ve robotik sistemler tarafından yapılması anlamına geliyor. Yani insan eli, sezgisi ve yorumu sürecin merkezinden çekiliyor. Yerine veri, olasılık ve hesaplama geliyor.
Peki amaç ne?
Resmi olarak bize anlatılan amaçlar, daha az hata, daha yüksek başarı oranı, daha erişilebilir üreme teknolojileri gibi insanlığa fayda sağlayacak maddeler. Ama her teknolojide olduğu gibi, asıl amaç sadece bizlerin yararı olamaz sanki.
Kontrol edilebilir hayat
Yapay zeka, belirsizlikle yaşamayı bilmez; onu azaltmak, sınırlandırmak ve mümkünse ortadan kaldırmak ister. Olasılıkları daraltır, riskleri minimize eder, sapmaları ayıklar. İnsan ise tam tersidir Belirsizlikle var olur, hatayla öğrenir, sürprizle dönüşür. İnsanı insan yapan tam da bu öngörülemezliktir. Bu nedenle yapay zekanın üreme sürecine dahil olması, yalnızca teknik bir destek olarak görülemez. Hayat, daha en başından hesaplanabilir, yönetilebilir ve optimize edilebilir bir değişken haline gelir.
Hangi sperm, hangi yumurta, hangi kombinasyon daha iyi sonuç verir sorusu ilk bakışta masumdur; ancak bu iyiliğin kime göre ve neye göre tanımlandığı belirleyicidir. Bugün bu tanım sağlık üzerinden kurulur. Yarın potansiyel gündeme gelir. Ardından uyum normalleşir. Ve fark edilmeden, insan hayatı toplumsal veriye indirgenir. Bu noktadan sonra teknoloji bir araç olmaktan çıkar; yön belirleyen bir güç haline gelir. İnsanlığın rotası, sezgilerle değil, yapay zekanın çizdiği yörünge ile tanımlanır.
Umut mu, uyum mu?
Bu teknolojinin infertilite yaşayan insanlar için gerçek bir umut sunduğu inkar edilemez. Çocuk sahibi olma arzusu, birçok insan için yalnızca biyolojik bir beklenti değil; kimlik, gelecek ve aidiyet duygusuyla iç içe geçen derin bir ihtiyaçtır. Uzun süren tedaviler, belirsizlik ve hayal kırıklıkları yaşayan bireyler açısından bakıldığında, yapay zeka destekli üreme teknolojileri yeni bir imkan kapısı aralayabilir. Bu gerçeği yok saymak, yaşanan fiziksel ve duygusal yükü görmezden gelmek olur.
Ancak umutla birlikte düşünülmesi gereken başka bir eşik vardır. Bu sistem kime çözüm sunarken, kimleri dışarıda bırakacaktır? Her teknolojik ilerleme, aynı anda yeni ayrımlar da üretir. Bir tarafta bu teknolojilere erişebilenler yer alır; diğer tarafta ekonomik, kültürel ya da teknik nedenlerle uyum sağlayamayanlar kalır. Üreme gibi en temel ve insani alanlardan biri bile teknolojiye bağlandığında, belirleyici olan biyolojik gerçeklikten çok sisteme uygunluk haline gelir. İnsan hayatı, fark edilmeden, doğal bir süreç olmaktan çıkıp ölçülebilir, sınıflandırılabilir ve yönetilebilir bir çerçeveye doğru kayar.
Asıl amaç: İnsanlığı yönetilebilir kılmak
Bebek doğuran yapay zekanın amacı, tek bir kelimeyle özetlenebilir: optimizasyon. Daha yüksek başarı oranı, daha az hata, daha öngörülebilir sonuçlar. Ancak insan, optimize edilmek üzere var olmadı. İnsan yanılarak öğrenir, eksik kalarak gelişir, beklenmedik olanla dönüşür. Yaşamın başlangıcını bile kusursuzlaştırma takıntısıyla ele aldığımızda geriye kalan tablo daha düzgün, daha uyumlu, daha problemsiz bireyler olur ama aynı ölçüde insan olmaktan uzaklaşmış bireyler olur. Çünkü sürprizden arındırılmış bir hayat, anlamdan da arındırılmıştır.
Bahsetmek istediğim teknolojiye karşı bir itiraz ya da duygusal bir romantizm değildir. Yapay zekayla gerçekleştirilen bu doğum, hayatın başlangıcının teknik bir sürece dönüşmesinin ilanıdır. Seçimlerin, tercihlerin ve olasılıkların önceden belirlenebilir hale gelmesi, insanı merkeze alan bir ilerleme değil; insanı çerçeve içine alan bir düzen önerir.
Asıl belirleyici olan, bu düzenin nasıl normalleştiğidir. Daha az risk, daha çok kontrol ve daha öngörülebilir sonuçlar, zamanla tek kabul edilebilir standart haline gelir. Bu noktadan sonra soru teknolojiyle ilgili olmaktan çıkar; insanın kendisini hangi sınırlar içinde var edeceğiyle ilgili olmaya başlar.
Başlangıç çizgisi çizildiğinde, varılacak yer de çoktan işaretlenmiştir ve bazı çizgiler, geleceğin tamamına büyük bir sınır oluşturabilir.
2025’te yaşanan sessiz dönüşümler
23 Aralık 2025 Salı 08:15Yapay zekadan sonraki büyük adım
16 Aralık 2025 Salı 00:30Görünenin yönetildiği bir dünyada seçilen gerçeklik
09 Aralık 2025 Salı 00:30Yapay zeka çağında insanın yeniden konumlanışı
02 Aralık 2025 Salı 00:10Aynı şablona sığan onlarca özür
25 Kasım 2025 Salı 00:10Sosyal medyanın görünmez bağımlıları
18 Kasım 2025 Salı 00:10Bekleyiş de artık bir üretim biçimi
11 Kasım 2025 Salı 00:15Gerçeği kaybetmenin en kolay yolu: Düşünmeden paylaşmak
04 Kasım 2025 Salı 00:15Çözüm ekranları kapatmak değil, zihinleri açmak
28 Ekim 2025 Salı 00:15En sessiz direnişimiz hatırlayarak gülmek olabilir
21 Ekim 2025 Salı 00:10