CENGİZ ERDİNÇ

CENGİZ ERDİNÇ

Bir devlet cinayeti

Rasih Nuri İleri, Sabahattin Ali’nin kartvizitini Berber Hasan’dan aldığında arkasını çevirdi. Yeşil mürekkeple atılan imzada o küçük nokta yoktu. Rahat bir nefes aldı, sınırı geçmişti.

Kâbus 1940’ların ortasında başlamış, Sabahattin Ali, Avrupa’da güçlenen Alman faşizminden beslenen ırkçı-Turancı hareketin boy hedefi olmuştu. Nihal Atsız, 1 Nisan 1944 günü Orhun dergisinde yayınladığı açık mektupla Sabahattin Ali’yi Başbakan Saracoğlu’na “komünist” diye şikayet etti.

Sabahattin Ali, Atsız’a karşı hakaret davası açtı. Bu davanın 3 Mayıs’taki ikinci duruşması ırkçı-Turancı hareket için bir gövde gösterisiydi. Ankara’ya gelen Nihal Atsız’la başlayan ve komünizm aleyhine düzenlenen gösteride mahkemeye alınmayan gençler Ulus’a doğru yürüyüşe geçtiler. Polis kalabalığı dağıttı ve 165 kişiyi tutukladı. (Dünya Türkçüler Günü bu iftira davasının yıl dönümü olan 3 Mayıs’ta kutlanıyor!)

Bu gösteriyi organize edenler tabutluklarda işkenceli sorgulara dayanan ünlü Irkçılık Turancılık Davası’nda yargılandılar. Dava 5 Ağustos’ta Büyükelçi Von Papen ve elçilikte çalışan Naziler dahil 106 Alman’ın Türkiye’den gönderilmesinin ardından 7 Eylül günü başlamıştı. Aslında Normandiya Çıkartması’yla hava dönmüştü, Irkçı Turancı çevreler artık Almanya’yı övemedikleri için komünistlerle uğraşıyordu.

Türkiye’deki Nazi işbirlikçilerini sorgulayan Tan gazetesi milli hisleri galeyana gelen bu güruh tarafından yakılmıştı.

Sabahattin Ali’nin sahibi olduğu Marko Paşa Dergisi “Milli Şef” yönetiminde muhalefetin bayrağı olmuştu, davalar birbirini izliyordu. Marko Paşa da kapatıldığında Sabahattin Ali iyice köşeye sıkıştı. Matbaayı haraç mezat sattı, Mehmet Ali Cimcoz’un zengin müvekkili Melek Celal Sofu’dan aldığı borçla bir kamyon satın aldı. Devlet burada da peşini bırakmadı. 6. Şube Müdürü Kemal Aygün, Melek Hanımı arayıp “bir komüniste destek olduğunu” söyledi. Kamyonu Adalet Cimcoz’un üzerine geçirdiler.

Sabahattin Ali, Anadolu’ya seferlere çıkıyordu. Kamyonla ticareti bir paravan olarak kullanıp, sınırdan kaçabileceğini düşünüyordu. Cezaevinde tanıştığı Berber Hasan’la konuştu. Ali Ertekin kendisini Bulgaristan sınırına götürebilirdi.

Planını bir tek Rasih Nuri’ye anlattı. Kartvizitteki parolaya da böyle karar verdiler. Sabahattin Ali paranın yarısını peşin verecek, kalanını da kartviziti gören Rasih Nuri “evet” derse Berber Hasan tamamlayacaktı. O noktanın ne anlama geldiğini sadece Rasih Nuri biliyordu.

29 Mart 1948 günü gün ağarmadan gocuğunu giydi, kitaplarını, fotoğraflarını, notlarını doldurduğu deri çantasını aldı, Cimcozların Tünel’de Rus Konsolosluğu’nun hemen çaprazındaki evinden çıktı. Önce kamyon şoförüyle buluştu. Sonra Ali Ertekin’i aldılar ve Kırklareli’ne doğru yola çıktılar.

Kırklareli’nden sonra Kızılcadere Köyü yakınlarında Sabahattin Ali, Ali Ertekin’le birlikte kamyondan indi. Şoförü “ertesi gün şehir merkezinde buluşuruz” diye yolladı. Sazara Köyü’ne doğru yürümeye başladılar.

Beklenen kartvizit 2 Nisan günü Berber Hasan’a ulaştı, Rasih Nuri’yi kaşıyla gözüyle uyaran Berber Hasan, izlenmesine rağmen kartviziti vermeyi başardı. Nokta yoktu, Sabahattin Ali sınırı geçmişti, Rasih Nuri, Cimcozlara ve ailesini verilmek üzere teslim ettiği iki mektubu da sahiplerine ulaştırdı.

18 Haziran 1948 günü Sazara yakınlarında çoban Şükrü’nün bulduğu ceset Sabahattin Ali’ye aitti.

Bu her şeyi değiştirdi.

Polisler 31 Aralık 1948 günü Avukat Mehmet Ali Cimcoz’un bürosuna geldiler, Sabahattin Ali’nin mektubunu arıyorlardı. Cimcoz önce kaçışının anlaşıldığını düşündü.

Ertesi gün o çok iyi tanıdığı deri çantayı önüne koydular. Kitapları, hüviyeti ve kırık bir gözlük… Cimcoz o anda anladı, Sabahattin Ali ölmüştü. “Evet bunlar Sabahattin’in eşyaları” diyebildi.

Soruşturmayı İstanbul Emniyeti’nin işkenceleriyle ünlü polisi Parmaksız Hamdi yürütüyordu. Gaddarlığıyla tanınan polis şefi bile “Bu adam da öldürülür mü?” diyordu.

Avukat Cimcoz cesaret edip “Peki kim öldürdü?” diye sordu. Parmaksız Hamdi “Onu bu duruma getiren filancadır, Allah onu bu hale getirene çektirecek” dedi. Cimcoz şaşırmıştı “Nasıl, neden?” diye sordu. Parmaksız Hamdi “Sus Mehmet Ali Bey, geç bu konuyu” dedi.

Cimcoz bu ismi hiç kimseye söylemedi. Soranlara “Yazar, gazeteci. Hakikaten feci bir şekilde öldü zavallı. Ama ismini söyleyemem. Çevresinde oldukça iyi bir isim de bırakmış. Onun için hakkım yok bunu söylemeye” dedi ve ismi kendisiyle birlikte mezara götürdü.

Mehmet Ali Cimcoz, Kırklareli’nde savcının karşısına da çıktı. İstanbullu bir avukat olarak taşrada hürmet görüyordu. Savcı her şeyi bildiğini zannederek sakınmadan anlattı:

“Efendim biliyorsunuz Ali. Katil. Milli Emniyet (MAH) kendi adamlarını Bulgaristan’a sokmak için bu adamdan yararlanırmış. Sabahattin, Ahmet’e Bulgaristan’a kaçmak istediğini söylemiş, Ahmet de ‘Ali Ertekin var yolları en iyi bilen odur’ demiş ve Ali Ertekin’e ‘Sabahattin Ali’yi Bulgaristan’a kaçıracaksın’ demiş. Ali hemen Milli Emniyet’e gidip ‘Ben Sabahattin Ali’yi kaçıracağım, kaçmak istiyormuş’ deyince ‘Aman’ demişler ‘Sabahattin Ali’yi yolda temizle. Böyle haini vatandır, şöyle haini vatandır, mutlaka temizle’.”

ali-ertekin.jpg

Kırklareli’nde başlayan soruşturma ve yargılama Milli Emniyetin cinayeti çok daha önce öğrendiğini, Ali Ertekin’i kullanmaya devam ettiğini ortaya çıkardı. Katil Ali Ertekin mahkemede cinayeti detaylarıyla anlattı “Milli hislerim galeyana geldi” diyordu, Sabahattin Ali kitap okurken bir sopayla kafasına vurarak öldürmüştü. Fakat hikayesinde boşluklar vardı, Sabahattin Ali’yi önceden tanıdığını gizliyor, cinayetten sonra kartviziti getirip Berber Hasan’a teslim ettiğini inkâr ediyordu.

Ali Ertekin’in Milli Emniyet’le ilişkisi davayı karıştırdı. Milli Emniyet, bunun duyulmasını istemiyor, savcılara baskı yapıyordu. Ali Ertekin ise kendisini korumak için bu isimleri vermiş, mahkemeye getirilmelerini sağlamıştı. Bu yüzden “gizli celse” yapıldı.

Aslında Milli Emniyet görevlisi olan Aziz Bilaloğlu yakılıp yıkılan Tan gazetesinde düzeltmen olarak çalışıyordu. Ali Ertekin’in Sabahattin Ali’yi kaçırdığını kendisini Aziz Nesin zanneden Ahmet Çatalca’dan öğrendiğini, Milli Emniyet’in olaydan böyle haberi olduğunu söylüyordu. Oysa hem Ali Ertekin Sabahattin Ali’yi daha önceden tanıyordu, hem de Milli Emniyet’le ilişkisi çok daha eskiye Bulgaristan’a adam kaçırmaya dayanıyordu. Milli Emniyet cinayeti öğrendikten sonra da Ali Ertekin’i istihdama devam etmiş, komünistler arasındaki mektuplaşmayı izlemişti.

Katil Ali Ertekin olsa da azmettirici kimdi?

ali-ertekin-2.jpg

Rasih Nuri İleri çok başka bir ilişkiye dikkat çekti.

Sabahattin Ali’nin Konya’da öğretmenlik yaparken Halit Ziya’nın torunu Tiraje Uşaklıgil’le platonik bir ilişkisi olmuş, o günlerde geçen “Tokat” adlı bir hikâye yazmıştı. Rasih Nuri hikâyedeki erkeğin Sabahattin Ali öldüğü sırada Kırklareli’nde polis müdürü olduğunu söylüyor ve sınırda değil sorgulanırken öldürüldüğünü ileri sürüyordu.

Rasih Nuri İleri’nin sözünü ettiği isim Salih Kılıç’tı. Bir jandarma subayı olan Kılıç Millî Mücadele’ye katılmış, Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş, polis müdürlüğü yapmıştı. İstanbul Emniyet Müdürü’yken Atatürk’ün ölümünden sonra cenazede çıkan izdihamda 11 kişi ölünce görevden alınarak Sinop’a sürülmüştü. Kırklareli Valisi iken Sabahattin Ali’nin cesedi bulunduktan iki hafta sonra 1 Temmuz 1948’de görevden alındı. Tiraje Uşaklıgil ise Salih Köse Raif Çorlu ile evlendi, eşi Anadolu Ajansı muhabiri olarak Almanların yanında savaşı izlerken 1942 yılında Strazburg’da hayatını kaybetmişti. Tiraje Uşaklıgil Sabahattin Ali’nin ölümünü izleyen aylarda 31 yaşında canına kıyarak öldü.

yeni-sabah-18-eylul-1949-1.jpg

Sabahattin Ali cinayeti üzerine farklı yorumlar yapıldı. Polisle iş birliği yaptığı için öldürüldüğünü ima edenler oldu, tam da cesedinin bulunduğu günlerde Bulgar çetelerinin aynı bölgeye gelerek köy basmaları, bir kişiyi öldürmeleri cinayetle ilişkilendirildi.

CHP içinde aralarında Nihat Erim’in de bulunduğu komünizmle mücadele eden 10 kişilik bir komiteden söz edildi.

Aziz Nesin bildiklerini anılarında yazacağını söyledi, ancak bu anıları hiç yazamadan hayatını kaybetti.

Faili meçhul bir devlet kötülüğü Sabahattin Ali’nin ölümünden sonra da sürdü. Kemikleri Kırklareli’nde mahkeme ile hastane arasında bir yerlerde kayboldu. Kitapları 1950’li yılların sonlarına kadar yasaklı kaldı. Bu yasağa rağmen ölümünün üzerinden 70 yıl geçti diye, ailesinin itirazlarına rağmen telifi serbest bırakıldı, yayınevleri baskı üzerine baskı yapıyor.

Geriye Amerikalı gazetecilerin Kırklareli’nde duruşmalar sırasında çektikleri bir fotoğraf kaldı.

Bir kırık gözlük, bir gocuk, kitaplar, fotoğraflar ve yeşil mürekkeple yazılmış notlar…

sabahattin-ali.jpg

Sabahattin Ali’den kalanlar; öldürüldüğü sırada okuduğu Puşkin’in Yevgeni Onegin'i, eşi ve kızının fotoğrafı deri gocuğu, traş takımı, notları, gazete koleksiyonu, ajandası, kol saati, kanlı gömleği ve kırık gözlükleri... FOTOĞRAF NEW YORK TIMES ARŞİVİ)

Önceki ve Sonraki Yazılar
CENGİZ ERDİNÇ Arşivi
SON YAZILAR