İBRAHİM EKİNCİ
Bizim Norveçlilerin lüks tüketimini gösterip, bizim Bangladeşlilere çullanıyorlar
İçimizdeki Norveçlilerin yüksek harcamalarını gösterip, “tüketim çok yüksek, enflasyonu azdırıyor, demek ki sıkıştırmak, ücret ve maaşları artırmamak lazım” diyor ve dönüp emekliye, asgari ücretliye çullanıyorlar. Son kuruşuna kadar harca. Bugünkü aylık ve ücretler, 2 – 3 – 4 yıl öncesinden daha yüksek bir alım gücü değilse – ki değil, bu iddia sermaye yancılığından başka ne olabilir?
Anlatamıyoruz değil. Anlamak istemiyorlar. Nedir ki?
Bir emekli hanesi düşünelim. İki yaşlı. 10 bin lira aylık demek; kabaca kişi başı yıllık (maaş) 1.875 dolar gelir demek.
Bir asgari ücretli hanesi düşünelim. 4 nüfuslu bir çekirdek aile…
17 bin lira asgari ücretle kişi başına ücret geliri yıllık 1.600 dolar demek.
Bengladeş’te kişi başına düşen milli gelir de bu civarda, 1.785 dolar!
Boşuna “içimizdeki Bangladeşliler” demiyoruz.
Ekonomi yönetiminin, aman bunların ücretleri artmasın, yoksa enflasyon olur masalı anlatırken kastettiği kesim bu bizim Bangladeşliler.
Evet, Türkiye’de Bangladeş standartlarında yaşayan geniş bir nüfus (35 – 40 milyon kişi!) var. En alt yüzde 20’lik gelir dilimini nüfus olarak topla 35 milyon kişi ediyor!
Ama diğer yandan içimizde Norveç de var. 5,5 milyon nüfuslu Norveç’te kişi başına milli gelir 79,6 bin dolar.
Türkiye’nin en yüksek gelirli yüzde 5’inin nüfusu da buna yakın.
2022 gelir dağılımı payları (yüzde 24,7) üzerinden gidersek bu kesimde kişi başına gelir kabaca 70 bin doları buluyor. İngiltere, Hollanda, İsveç, Danimarka bile değil, Norveç’e yakın bir kişi başına gelir demek bu.
Durum garip tabi.
İşte bize bu içimizdeki Norveçlilerin yüksek harcamalarını gösterip, “tüketim çok yüksek, enflasyonu tüketim azdırıyor, demek ki tüketimi sıkıştırmak lazım” diyor ve dönüp emekliye, asgari ücretliye çullanıyorlar.
Önceki gün gördüm haberini. İlk 5 ayda 17 Bentley, 11 Ferrari, 9 Lamborghini, 111 Maserati, 450 Porsche satılmış. Bu mayısta, geçen yıl mayısa göre satışı artan markalar var. Alım gücü bu. Bunları içimizdeki Norveçliler alıyor. 10 bin lira aylık, 17 bin lira asgari ücret bir alım gücü değil ki. Nereden bakarsanız bakın 10 bin lira aylık kayda değer bir alım gücü değilken, asgari ücret kayda değer bir alım gücü değilken, “enflasyonla mücadele için” bu maaş ve ücretlerin artmamasının kesin şart olduğunu ileri sürmeyi nasıl açıklayacağız?
Buna halk düşmanlığı, sermaye dostluğu demek aşırı mı kaçıyor?
10 bin lira emekli aylığı nasıl olur da enflasyonu kışkırtan bir talep kaynağı olabilir?
10 - 15 bin lira emekli aylığı veya 17 bin liralık bir asgari ücret nasıl olur da enflasyonu kışkırtan bir talep kaynağ olabilir?
2005 – 2011 döneminde enflasyon tek haneydi.
Maaşlı ve ücretlilerin bugünkünden daha yüksek bir alım gücü varken, Mart 2011’de % 3,99 enflasyon gördük.
Bugün açlık sınırı 20 bin liraya dayanmışken…
Elbette bu düşük maaş – ücret alan yurttaşlarımız, aylıklarını son kuruşuna kadar harcamak zorundalar.
Fakat bu aylıklar, 2 – 3 – 4 yıl öncesine göre, tek hane enflasyon yıllarına göre daha yüksek bir alım gücü değilse,
Bu aylıklarla ilave bir talep yaratmak fiilen, fiziken mümkün değilse…
Dönüp dolaşıp maaş ve ücret artışlarını dile dolamak sermaye yancılığından başka ne olabilir?
Görüyoruz ki… “Enflasyonla mücadele” bahanesi, emekçileri açlığa mahkum etmenin, sermaye kazançlarını azamileştirmenin fırsatına dönüştü. Sazı alan, asgari ücret artarsa ekonomi iyi gitmez, enflasyon düşmez, “sarmala gireriz” teranesini tekrarlıyor.
Geldik hazirana…
Asgari ücrete zam yok diyorlar.
Emekli aylıklarına da ilk 6 ay enflasyonu kadar, diyorlar.
Doç. Dr. Oğuz Demir hoca tablosunu yapmış.
“İlk 5 ayda enflasyonun en düşük emekli maaşı üzerinde yarattığı tahribatı tabloda görebilirsiniz. Bu 5 aylık süreçte emeklilerin kaybı toplam 6.715 TL.
Ülkede enflasyon olmasaydı asgari ücretlinin 11.416 TL daha fazla harcama gücü olacaktı. Şimdi bayrama doğru gidiyoruz. En azından iki asgari ücretli çalışanın olduğu bir aile için 22.832 TL'lik bir alım gücü daha olacaktı” diyor. Tablosu şöyle:
Bu hesaplama, yıl başında enflasyon ve ücretleri dengede kabul ederek, sonrasında gerçekleşen kayıpları gösteriyor ama iki ilave daha yapmalıyız:
- TÜİK enflasyonuna göre önceki yıllardan yapılagelen zamlar, zaten enflasyonu telafi etmek yerine gelir tırpanı gibi çalıştığından eski kayıplar orada duruyor.
- Bu yıl başından sonra açıklanan enflasyon rakamları da eğer doğruysa geçen 5 – 6 ay içindeki kayıpları ifade ediyor. Fakat o enflasyonun çok kuşkulu olduğu da genel kabul gören bir durum.
Lüks tüketim malı ithalatı tarihimizde görülmemiş boyutlara çıkmış, o gelmiş, bir kitap alacak parası olmayan öğretmenin karşsına dikilmiş; “tasarruf yapacağız, öğretmen odalarındaki ketıllerin fişini de çekin” diyor.