CENGİZ ERDİNÇ

CENGİZ ERDİNÇ

Duvardaki yıldızlar

“…Siz korunaklı konaklarda kalırken ben sırt çantası ile orada burada geziyordum. Kahpe kursağında büyüyenler uyumayın lan uyumayın, o tuğlayı yarın çekiyorum. Altta kalanın canı çıksın!”

24 Temmuz gecesi Levent Göktaş adına açılan Twitter hesabından yapılan paylaşım bu sözlerle başladı. “Ve şunu aklınızdan çıkarmayın, beni Sedat Peker ile karıştırmayın! Devlet denilen aygıtı başınıza geçiririm! Ben yanarsam siz de yanarsınız net!” diye devam etti.

Sedat Peker, isminin bu şekilde anılmasına sert tepki gösterdi. Göktaş’ın eski avukatı Celal Ülgen önce bu sözleri Göktaş’tan duyduğunu söyleyerek hesabı doğruladı ama hemen ardından çark edip açıklamalarının yanlış aktarıldığını, hesabın sahte olduğunu ileri sürdü.

Peker ise üzerine basa basa hesabın sahte olmadığını ve Göktaş’a yakın isimlerle bir telefon trafiği sürdürerek kapatılmasını sağladığını açıkladı.

Bu tweet rüzgarından bir hafta sonra Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin KRT’de Semra Topçu’nun programında Göktaş’la ilgili yeni ve kritik bilgiler verdi.

Geçmişte Genelkurmay istihbarat başkanlığı da yapmış olan Pekin, Göktaş’ın 2003 yılında Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın isteğiyle Özel Kuvvetler Komutanlığı’ndan uzaklaştırıldığını, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Aytaç Yalman tarafından Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un onayıyla tekrar alındığını, Büyükanıt’ın bastırmasıyla 2004 yılında bir kez daha uzaklaştırıldığını ve emekliliğini isteyerek askerlikten ayrıldığını anlattı. Pekin, generallerin isim olarak bildiği ve yakından tanıdığı Göktaş’ın Genelkurmay’ın isteğiyle MİT tarafından Kazakistan ve Türkmenistan’daki faaliyetlerinin izlendiğini de söyledi. (Göktaş Enver Altaylı’nın hinderlandında dolaşırken Altaylı’yla ancak 2014’de tanıştığını yazacaktı).

Pekin olayları emir komuta zincirinin dışında Özel Kuvvetler’de yanlış tayinlerle gelen gruplaşmalara ve bunun sonucu petrol ve silah ticareti gibi kirli işlere bulaşan azınlıklara bağladı.

İlker Başbuğ Genelkurmay başkanı olduğu 2009 yılında Bülent Arınç’ın da dahil olduğu bir Fethullahçı komployla “Kozmik Oda”ya girilmesini savunurken durduk yerde “faili meçhul cinayetlerden” söz etmişti. Başbuğ, Kozmik Oda'nın aranması için “Genelkurmay başkanlığı döneminde verdiğim en doğru kararlardan biri” diyor; “Eğer o gün o kararı vermesem; Türkiye'de işlenen faili meçhul bütün cinayetler silahlı kuvvetlerin üzerine kalacaktı. Hepsi. Bugün TSK'yı bu töhmetten kurtardık. Çünkü sokmadığınız takdirde bugün çıkacaktı adam 'Orada işte vardı belgeler yok ettiniz, sokmadınız vs' diyeceklerdi. Biliyor musunuz Ahmet Taner Kışlalı'nın faili meçhul cinayetini bile orada aramaya çalıştılar. Düşünün yani Uğur Mumcuların, Ahmet Taner Kışlalıların faili meçhul cinayetlerinin töhmeti altında kalması mı TSK açısından daha kötü olurdu veya o gün yaşadığımız psikolojik olaylar mı?”

Faili meçhul kalan Hablemitoğlu cinayeti soruşturmasında en önemli tanık Nuri Gökhan Bozkır, Özel Kuvvetler Komutanlığı’na mensup bir grup rütbeli askerin “emir komuta zinciri içinde” cinayet işlediğini iddia ediyor, azmettirici olarak da albay rütbesindeki Muharebe Arama Kurtarma Alay Komutanı Levent Göktaş’ı gösteriyordu.

Bu ne anlama geliyor?

22 Eylül 1952’de “Hususi ve Yardımcı Muharip Birlikleri" adıyla kurulan, 1953'de Seferberlik Tetkik Kurulu, 1970'de Özel Harp Daire Başkanlığı, 1992'de ise Özel Kuvvetler Komutanlığı adını alan, bilinen 70 yıldır faaliyet gösteren bir kurum söz konusu.

1967 yılında İlhami Soysal’ın dövülmesi, 1977’den 12 Eylül darbesine kadar gayri nizami harp faaliyeti içinde işlenen ve faili meçhul kalan cinayetler bir yana bırakılırsa ilk kez Özel Kuvvetler Komutanlığı içinde bir grup, içeriden bir tanıklıkla “provokatif” bir cinayetle suçlanıyor. Üstelik iddianame henüz tamamlanmasa da ifadenin dışında mobil telefon şebekesine dayalı kimi kanıtlar olduğu da yazılıp çiziliyor.

Emir komuta zinciri içinde işlendiği ileri sürülen bir cinayetin en tepesindeki ismin “albay” olması hem hayatın hem de Türkiye’nin karanlık tarihinin olağan akışına fena halde aykırı. 2004-2005 yıllarına tarihlenen darbe hazırlıklarından söz edildiği bir dönemde!

Hablemitoğlu cinayeti 31 Ocak 1990 günü Muammer Aksoy’un öldürülmesiyle başlayan ve Çetin Emeç, Turan Dursun, Bahriye Üçok, Vedat Aydın, Musa Anter, Uğur Mumcu cinayetleriyle süren bir dizinin parçası olabilir mi? Yasadışı Devrimci Sol örgütünün üstlendiği Hiram Abas, Memduh Ünlütürk, İsmail Selen, Adnan Ersöz, Kemal Kayacan gibi istihbaratçı ve generallere yönelik suikastler, Eşref Bitlis’in uçağının düşmesi, Cem Ersever’in öldürülmesi gibi olayları da bu soruya iliştirin.

“Tuğla’dan” söz eden dönemin Haluk Kırcı’ya nikah şahitliği eden Erzurum Valisi Mehmet Ağar’dı ve Emniyet Genel Müdürlüğü koltuğuna oturacaktı. Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’ya “Öyle bir iş ki, bir duvar gibi… Bir tuğla çekersek duvar yıkılır” demiş, Güldal Mumcu’nun “çekin o zaman” yanıtına da “yapamam” demişti. Güldal Mumcu “O zaman çekerler altında kalırsınız” dediğinde “Bu imkansız. Bunu yapmaya kimsenin gücü yetmez” diye açıklamıştı tutumunu.

Uğur Mumcu’nun öldürülmesinden neredeyse otuz yıl sonra bu defa Özel Kuvvetler Komutanlığı’nın önemli bir askeri, bir albayı büyük ihtimalle kendisine ait hesapta “tuğladan” söz etti ve “o devleti başınıza yıkarım” dedi.

Levent Göktaş 8 Haziran’daki kaçışından dokuz hafta sonra 23 Ağustos günü Razgrat’da bir ev adresi verecek kadar yerleştiği Bulgaristan’da Sınır Polisi’ne sığınma başvuru yaparak ortaya çıktı. 29 Ağustosta çıkarılan bir yakalama kararının ardından 1 Eylül’de gözaltına alındı.

Gözaltına alınmadan hemen önce Türkiye’deki kimi gazetecilere bir mektup göndermiş, masum olduğunu söylemiş ve bazı isimlerden söz etmişti.

Görünen o ki, Göktaş artık elini güçlendirmiş bulunuyor ve yazacağı mektuplarla, yapacağı açıklamalarla bir pazarlık sürdürecek.

Bu pazarlıkta konteynırlar, Ukrayna’dan Suriye’ye transfer edilen silah ve mühimmat, belki IŞİD’e satılan silahlar, savunma sanayi ihaleleri yanında duvara, duvardaki tuğlalara ait bilgiler olacak.

Fakat Mehmet Ağar’ın yıkılması imkansız dediği duvarı kaç yıldızın yerinde tuttuğunu bilemeyeceğiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CENGİZ ERDİNÇ Arşivi
SON YAZILAR