Erdoğan bir gece ansızın gelemedi

Mayıs 2022’den beri Erdoğan Suriye’de PYD’ye yönelik bir kara operasyonu yapılacağını söylüyor. 20 Kasım’da bir hava harekatı düzenlendiyse de, bir ay geçmesine rağmen böyle bir harekat gerçekleşmedi. Erdoğan’ın bir yönü seçime endeksli, diğeri ittifak yaptığı güvenlikçi çevreleri tatmin etmeye dönük hamlesinin bölgesel ve küresel bağlamına bakmak gerekiyor. 2016 ile 2019 arasında Suriye’nin kuzeyine üç harekat gerçekleştiren AKP hükümeti bir süredir, hem de Putin’e yakın olduğu bir dönemde bir türlü kara operasyonu düzenleyemedi. Bu yazıda Suriye’nin ABD ve Rusya için stratejik anlamı ve bu bağlamda Erdoğan’ın Suriye konusundaki politikasının açmazlarını tartışacağım.

Suriye'de ABD ve Rusya uzlaşısı

Bu görüşü uzun süredir savunuyorum. En son “Suriye’nin Kolonizasyonu” yazımda bunu tartışmıştım. Kısaca yinelemek gerekirse, ABD partilerüstü bir tercihle Esad’ın kalması karşılığı Rusya’dan Fırat’ın doğusu ve güneyde al-Tanf bölgesinin denetimini aldı. Bu pazarlık 2013’ten itibaren gündemdeydi ve Eylül 2015 sonunda büyük bir olasılıkla New York’ta BM zirvesi sırasında Obama ile Putin arasında yapıldı ve Ukrayna ve başka yerlerdeki sorun, kriz ve savaşlara rağmen bozulmadan bugüne dek işledi. ABD’nin ve Rusya’nın Suriye’den sorumlu yetkilileri süreç içinde defalarca görüştüler, pürüzleri giderdiler. Yine kısaca belirtmek gerekirse, Suriye’nin şu anki halinden, soruna dahil olan bütün aktörler memnun. Zayıf Suriye Türkiye dahil hepsinin işine yarıyor. ABD Türkiye, radikal İslamcılar ve PYD aracılığıyla Suriye’yi zayıf tutma politikası izliyor. ABD’nin zayıflattığı Esad rejimi Rusya’ya daha çok ihtiyaç duyuyor. Türkiye güney komşularının hepsinin zayıflamasından stratejik olarak memnun. Fırsatı değerlendirerek kendisine bir güvenlik kuşağı oluşturmaya çalışıyor, girdiği yerden çıkmaya gerek duymuyor.

Rusya ve Kürtler

Sovyetler Birliği tarihsel olarak Ortadoğu’da Kürtler ile yakın temas içinde oldu. kısa süreli 1946 İran Mahabad Cumhuriyeti, Molla Mustafa Barzani’nin on kusur yıl Sovyetler’de kalması, Suriye üzerinden PKK’ya angajmanı, Öcalan’ın Suriye’den çıktıktan sonra Moskova’ya gitmesi gibi bağlar var. 2015’te Rusya, Suriye’deki savaşa askeri olarak dahil olduğunda Esad kadar, Kürtlere de sizi korumaya geldik demiş, ABD’nin meşrulaştırıcı söylemi olan IŞİD’a karşı savaşan Kürtleri övmüştü.

Rusya yalnızca Suriye değil, Irak’ta Kürdistan Bölgesel Yönetimiyle (KBY) de gayet yakın ve iyi ilişkilere sahip. Hatta, Eylül 2017’deki referanduma ABD karşı çıkarken Rusya sessiz kalmayı tercih etti. Rosneft aracılığıyla enerji alanına en az iki milyar dolarlık yatırım yaptı, KBY’nin finansal sorunlarının çözümüne katkıda bulundu. ABD’den farklı olarak Rusya PKK’yı terörist örgütler listesine almadı, PYD’nin Şubat 2016’dan itibaren Moskova’da ofisi var. Fakat bunun diplomatik bir temsil olmadığını vurgulamak gerekir. Yine, ABD’den farklı olarak açıktan silah desteği sağlamadı.

Rusya Esad yönetimi, PYD ve Türkiye arasındaki dengeleri şimdiye dek iyi yürüttü. Hatta buna Barzani ile derin işbirliğini de ekleyebiliriz. Rusya’nın en büyük başarılarından biri PYD’yi ABD ile ilişkilendirmiş, kendi işbirliğini daha düşük profilli olarak yürütebilmiş olması. Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerde PYD ana gündem konusu olmadı. Rusya’nın bu süreçte başlıca sorunu PYD ile Esad yönetimi arasındaki bağları kurmak ile PYD’yi mümkün olduğunca ABD etkisinden uzak tutmak çalışmaktı.

Rusya PYD’yi aynı zamanda gerektiğinde Türkiye’ye mesaj vermek için de kullanıyor. Moskova’da PYD ofisinin açılmasının, Kasım 2015’teki Rus savaş uçağını düşürme krizinin ardından gelmesi tesadüf değildi. Sonuçta Kürt sorunu Rusya’yı Ortadoğu siyasetinde bir aktör olarak bulunmasını sağlayan unsurlardan biri olarak önem taşıyor.

ABD ve PYD

ABD’nin Kürtler ile ilişkisi hakkında çok şey yazıldı ve bu ilişkinin ana ekseni Irak Kürtleri olageldi. Suriye Kürtleriyle ilişkisi ilişkisi ise yeni. Ama çok hızlı ve derin bir bağa dönüşmüş durumda. PYD ile kurulan askeri, siyasal, stratejik ilişkiler her iki tarafın da çıkar ve beklentilerine şimdilik hizmet ediyor. PYD sayesinde ABD IŞİD ile mücadele bahanesi altında Suriye’nin yaklaşık üçte birini, petrol, su ve tarım kaynaklarının neredeyse yüzde 70’ini kontrol ediyor. Suriye’yi zayıf tutma politikasının en önemli ayağı PYD ile işbirliği. Bunu da 900 civarında askerle gerçekleştiriyor. ABD tarihinin kendi içinde en düşük maliyetle en yüksek kazancı elde ettiği hamlesi. Rusya’nın müttefikinin topraklarını, doğal kaynaklarını kontrol ediyor, Irak ve Afganistan’da olduğu gibi asker kaybetmiyor, para harcamıyor, iç politikada baskı yaşamıyor. Hatta, ekonomik maliyetini de kontrol altındaki petrolün satışından karşılıyor. Petrolün bir kısmı rejime satılsa ve bölge ekonomisine maaş, altyapı olarak aktarılsa da, sonuçta bu Suriye halkına ait bir doğal kaynağın işgalci bir güç tarafından el konulması, kullanımına onun karar vermesi korkunç bir durum. ABD neredeyse maliyetsiz işleyen şu anki statükonun devamını tercih ediyor. Teknik uluslararası hukuk açısından işgalci konumda olduğu ülkede, Suriye birlikleri ABD askeri araçlarının yanından çaresizlik içinde bakarak geçiyorlar. ABD PYD’nin Türkiye tarafından ezilmesine de, Esad yönetimiyle uzlaşmasına da, Rusya’ya yakınlaşmasına da karşı. Bu arada PYD’nin varlığı Suriye’yi zayıf tuttuğu için bundan en çok kazançlı çıkanlardan biri de geri planda duran İsrail.

ABD güvenlik sistemi içinde CENTCOM, PYD ile ilişkilerin bu şekilde sürdürülmesinin baş savunucusu. Pentagon, yani Savunma Bakanlığı içinde Türkiye masasının bağlı olduğu EUCOM ise Türkiye’yi daha çok kollar durumda. PYD’nin en büyük savunucusu Brett McGurk, en son ABD yönetimini Fırat’ın doğusunda uçuşa yasak bölge ilan etme konusunda ikna etmeye çalıştı. Ama kabul görmedi. ABD PYD ile ilişkisini sürdürürken iki zorlukla karşılaştı. İlki Türkiye ile ilişkilerinde ortaya çıkan gerilim, Türkiye’nin özellikle Barış Pınarı operasyonu ile Fırat’ın doğusuna girmesi. Diğeri ise hem Rojava içinde hem de Rojava ile KBY arasındaki sorunları gidermekte zorlanması. Geçmişte ABD Özel Temsilcileri Mc Gurk de James Jeffrey de hem Barzani-PYD hem de PYD-Türkiye destekli gruplar arasındaki ilişkileri düzeltmek için sonuç getirmeyen girişimlerde bulundular. Türkiye’nin baskısını hafifletmek amacıyla PKK’ya yakın isimleri etkisizleştirmeye çalışması da başarılı olmadı. ABD Türkiye’ye meylettiğinde bu kez PYD’nin Esad ve Moskova ile yakınlaşması sorunuyla karşılaşıyor. Ayrıca, PYD IŞİD üyeleri ve ailelerinin bulunduğu hapishane ve kampları da kontrol ettiğinden, bunları da koz olarak kullanıyor. ABD, Rusya ve Türkiye’nin üzerinde anlaştıkları tek konu ise İran’ın Suriye üzerindeki etkisinin azaltılması, diğer bir deyişle buranın en istenmeyeni İran.

PYD ne yapacak

PYD şimdiye kadar ABD, Rusya ve Esad yönetimi arasında görece iyi işleyen bir denge kurabildi. Bir yandan Suriye’nin toprak bütünlüğünü vurgularken öte yandan anayasada “Arap Cumhuriyeti” ifadesinin çıkması, demokratik özerklik gibi talepleri dile getirdi. Bu ucu açık bir süreç ve iç ve dış güç dengelerine göre belirlenecek. Özellikle ABD’nin acelesi yok. Süreç ne kadar uzarsa, statüko o ölçüde kemikleşiyor. ABD PYD’ye Türkiye karşısında açık çek vermiş değil. PYD Suriye’nin zayıf tutulması için şu an kritik bir rol oynuyor ama Türkiye’nin bir NATO üyesi olması ve Ukrayna’dan Mali’ye, Libya’dan Orta Asya’ya ABD’ye sunabileceklerinin yanında PYD’nin Suriye ile sınırlı katkısı çok zayıf kalıyor. Bir Afganistan senaryosu Suriye için şimdilik geçerli değil ama ileride koşullar değiştiğinde ABD desteği kesilirse, PYD’nin Türkiye ile Esad yönetiminin insafına kalma riski var.

Erdoğan neden geri adım attı

Erdoğan Mayıs 2022’den bu yana bir kara harekatı imasında bulunuyor. Eğer istediği izni alabilse gündemi değiştirmiş olacak, güçlü, Türkiye’nin hakkını arayan lider imajı güçlenecek, kararsızlar kategorisinde biriken oyların bir kısmını geri alabilecek. İçte ittifak kurduğu milliyetçi-güvenlikçi kesimlere Fırat Kalkanı ve Barış Pınarı bölgelerini birleştirerek güven tazeleyecek.

Ama bunlar olmadı. Mayıs ayında en sert tepkiyi İran vermişti, diğer aktörler daha geride durdular. Şu anki koşullarda Erdoğan’ın eli yeterince güçlü değil. Erdoğan ideolojik (İslamcılığın genel krizi), siyasal (oy tabanı), iktisadi, dış saygınlık açılarından en zayıf dönemini yaşıyor. Türkiye’yi takip eden herkes bunun farkında. Erdoğan’ın şu anki koşullarda Putin’e sunabileceği fazla bir şey yok. Esad ile görüşme çağrısı bunun karşılığı olabilir ama o zaman da Esad böyle bir pazarlığa razı olmaz. Esad yönetimi için PYD ile görüşmek ve uzlaşmak mümkün ama Türkiye’yi Suriye’den çıkarmak daha zor olabilir.
Erdoğan ABD’ye bunu Esad’ı Rusya ve İran etkisinden koparmak olarak pazarlıyor. Ama ABD için bu gerekçe bile yeterli olmadı. James Jeffrey herhangi bir resmi sıfatı olmamasına rağmen Savunma Bakanı Akar tarafından kabul edildi. Ayrıca, Savunma Bakanı Austin Akar’ı aradı, Pentagon kara operasyonuna karşı olduğunu resmen duyurdu. Ukrayna savaşı, Çin’in Ortadoğu’ya girme çabaları vs gibi bir ortamda Türkiye’nin operasyonu var olan durumu karmaşıklaştırıyor, birçok komplikasyon yaratıyor. Jeffrey operasyon yerine geçmişte yapılan uzlaşmayı orta yol olarak önerdi. Buna göre Türkiye Rusya kontrolündeki Tel Abyad’a girebilir ve PYD’ye Türkiye’de eylem yapmama sözünün tutması için daha güçlü baskı uygulanır. ABD bir bakıma topu Rusya’ya atıyor, Türkiye ile Rusya’yı karşı karşıya getirmeyi deniyor.

Mayıs ayında operasyon gündeme geldiğinde İran, Rusya, ABD, İsrail, Suriye hepsi buna karşı çıkmış, Türkiye bu birbirinden çok farklı çıkarlara sahip ülkelerin aynı hatta buluşturabilmişti. Şimdi buna Çin de eklendi. Kasım ayında Rusya, İran ve Türkiye arasında 2017’de oluşturulan Astana Formatı’na dahil olması gündeme gelen Çin, son BM toplantısında Türkiye’yi Suriye konusunda sert bir şekilde eleştirdi ve bir operasyona karşı olduğunu açıkladı.

Erdoğan’ın “seçim operasyonları” deşifre olmuş durumda. Hiçbir aktör karşılığında bir şey almadan Erdoğan’a böyle bir lütufta bulunmak istemedi. Bu fikre en yakın olan lider Putin, o da Erdoğan’ın seçimleri kaybetmesinden ve kurduğu şeffaf olmayan, karanlık ikili ilişkinin bitmesinden endişe ediyor. Ama Putin’in bile Ukrayna savaşı koşullarında hâlâ eli Erdoğan’a karşı daha güçlü. Esad ile görüşme Erdoğan jestiyse, bu jestin çok etkisiz kaldığı görülüyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLHAN UZGEL Arşivi
SON YAZILAR