Seçimler ve Milliyetçilik - II

İLHAN UZGEL

Milliyetçilik Yükseldi Mi?

1999’daki bir yazısında ABD’li Türkiye uzmanı Alan Makovsky “Türkiye’nin Milliyetçi Uğrağı” diye bir yazı yayınlayarak, ABD’nin Türkiye’de milliyetçiliğin yükselişinden duyduğu kaygıyı ele alıyordu. İçerde de çok sayıda popüler ve akademik yayında milliyetçilik teması bolca işlendi. O tarihte yapılan seçimde MHP’nin yüzde 18 oy olması, DSP’nin de milliyetçiliğe kaydığı düşüncesi dikkat çekmişti. O zamandan bu yana aslında milliyetçiliğin toplumdaki yeri ve etkisinde büyük bir değişiklik olmadı. Bu son seçim sürecinde de bir yandan muhalefetin sığınmacı karşıtlığını oya çevirmeye çalışması, oy tabanı dar ama sesi yüksek çıkan Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Tanju Özcan gibi isimlerin görünürlüğü, Erdoğan iktidarının sığınmacı sorununu gözden kaçırmak için Kürt sorununu gündemde tutması milliyetçiliğin söylem düzeyinde şimdiye dek görülmemiş ölçüde merkezi bir yer tutmasına yol açtı. Yoksa, otomatik bir şekilde MHP, İyi Parti ve diğer küçük partilerin oy oranlarını toplayıp yüzde 25’lik net bir milliyetçiliğin siyasal temsiline ulaşmak aldatıcı. İki açıdan. İlki, İyi Parti’yi blok olarak MHP ile aynı çizgide kategorize etmek gibi bir sorun var. İkincisi de milliyetçiliği bu iki partiye hapsetmek doğru değil. Meral Akşener partiden eski ülkücüleri ya tasfiye eder ya da geri plana çekerken ve partiyi geçmişte DYP, ANAP tarzında bir merkez sağ çizgiye getirmeye çalışırken, seçmen de daha kentli, AKP’ye mesafeli ama eli CHP’ye gitmeyen bir kitleden oluştu. Çeşitli anket ve kamuoyu yoklamaları milliyetçilik konusunda İyi Parti seçmeninin MHP ile CHP arasında bir yerde durduğunu, Türkiye’nin Batı bağlantısının devamından yana olduğunu, AB üyeliğini desteklediğini, ABD ile ilişkilerin gelişmesine en yüksek desteği verdiğini gösteriyor.

AKP Milliyetçiliği

Siyasal İslamcılık açısından bakıldığında, düşünsel planda milliyetçilik Batı merkezli, modernleşme sürecinin parçası, ümmetin bölünmesine ve ulus-devlet anlayışının yerleşmesine neden olan olumsuz ve yabancı bir ideolojidir. Ama bunun muhafazakar seçmen açısından karşılığı bu ölçüde bir ince analizi içermiyor. Toplumsal düzeyde din ile milliyetçilik, Türklük ile Müslümanlık birbirini dışlayan, karşıt değil birbirini tamamlayan iki kimlik olageldi. Devletin kuruluş felsefesini oluşturan ve 1980’lerdeki “Türk-İslam Sentezi” sayesinde yeniden takviye edilmiş haliyle hakim dinle desteklenmiş milliyetçilik anlayışı toplumsal tutkalı oluşturmayı sürdürüyor.

AKP ve Erdoğan ise milliyetçilik konusunda Türkiye tarihinde en tutarsız, başka alanlarda olduğu gibi en fazla iniş çıkış yaşayan parti ve lider. Geçmişte “Milliyetçiliği ayaklar altına aldığını” söyleyebilen, Kıbrıs’tan asker çekmeyi kabul eden, Denktaş’ı siyaseten tasfiye eden, Ermenistan açılımını yapan, çözüm sürecini başlatan ama sıkıyı görünce tekrar milliyetçiliğe sarılan, kurduğu ittifaklar nedeniyle bazen milliyetçiliği İslamcılığının önüne koyan bir liderin aldığı oyu toptan milliyetçiliğin hesabına yazmaya imkan yok. AKP Kıbrıs ve Ermenistan açılımları yaptığı dönemlerde bundan daha fazla oy alabiliyordu.

Geldiğimiz noktada milliyetçiliğe dair bazı temel noktalara dikkat çekebiliriz.

- Cumhur ittifakı sığınmacı/göçmen karşıtlığı yapamadığı için, milliyetçi söylemi Kürt, PKK, PYD karşıtlığı ve Batı tehdidi üzerine kurmak zorunda kaldı. Bunun yanında milliyetçi imajını yine Türkiye tarihinde pek görülmemiş bir şekilde İHA, SİHA, uçak gemisi, milli uçak, milli tank, yükselen Türkiye gibi hamasi söylemlere dayandırmaya çalıştı. Bunda kısmen başarılı da oldu.

- Millet ittifakı ise HDP/Yeşil Sol oylarına ihtiyaç duyduğu için siyasal söylemini ve kampanyasını sığınmacı/göçmen karşıtlığı üzerine kurdu. CHP’nin de tıpkı Erdoğan gibi kurduğu ikili bir oyun vardı. Sığınmacı konusunda milliyetçi ama dış politikada özellikle son hamleleriyle Batıcı bir görüntü verdi. Kılıçdaroğlu’nun ABD, İngiltere gezileri, Putin’e ayar çekmeler. Ama birçok konuda olduğu gibi, Erdoğan yaptığında tutan taktik, Kılıçdaroğlu yapınca tutmadı.

- Soğuk Savaş dönemi sol karşıtı milliyetçiliğe, 1990’lardan itibaren seküler ve Batı karşıtlığına dayanan ulusalcılık eşlik etmişti. Günümüzde ise daha çok PYD’yi hedefleyen bir Kürt karşıtlığı, göçmen karşıtlığı, dış güçler tehdit algısına dayalı parçalı bir milliyetçilik hakim. Bu da kendisini farklı partilerde dışa vuruyor. Hem AKP ve CHP’de, hem de MHP, BBP, Vatan, Zafer, Memleket gibi partilerde temsil edilen birbirinden küçük ya da derin noktalarda ayrışan milliyetçilikler var. Örneğin, ulusalcılık içinde bile Avrasyacı kanat ile buna mesafeli duran daha “yerli” kanat arasında da bir ayrım oluştu. Milliyetçiliğin siyasal temsilindeki bu parçalı görünümün milliyetçiliğin gelişiminde yeni bir ivme mi yaratacağı yoksa, etkisini azaltan bir sonuca mı yol açacağını zaman içinde göreceğiz.

- Türkiye’de milliyetçiliğin/ulusalcılığın bir türlü tatmin olamayan bir yönü var. PKK’yı sahada yenip, eylem yapamayacak duruma getiren, HDP eşbaşkanları, belediye başkanları, milletvekilleri ve binlerce üyesini hapse atıp hâlâ bölünme tehlikesinden söz eden, sahadaki somut durum ile söylem arasındaki açıklığı görmek istemeyen geniş kitleler var. Aynı şekilde PYD’yi girdiği her askeri operasyonda yenmiş, hayali “Akdeniz’e çıkan Kürt koridorunu” önlemiş, Libya’ya kadar uzanmış, Karabağ savaşında Azerbaycan’ın yanında durarak Ermenistan’ı yenmiş bir milliyetçilik aynı anda hem korku ve endişeden, hem de başarı ve böbürlenmeden beslenebiliyor.

- Toplumun milliyetçi algılamaları ile bu milliyetçiliğin siyasal temsili her zaman örtüşmeyebiliyor. AKP, adadan Türk askerinin çekilmesini kabul eden Annan Planı’nı savunup, Denktaş ile kavga ederken, milliyetçiliğin yükseldiği düşünülen o dönemde AKP oyunu artırdı. MHP, kendi seçmenine ters düşerek idam cezasının kaldırılmasına onay verdi. AKP (ve MHP) seçmeni, bu son seçim bağlamında milliyetçiliğin yükseldiği tartışmaları sırasında bir yandan Azerbaycan’a Karabağ savaşında verilen destekten memnun iken ve bu askeri başarı bolca kullanılırken, aynı anda Ermenistan açılımı yapılmasına ses çıkarmadı. Yine, AKP ve MHP seçmeni arasında sığınmacı karşıtlığı yaygın olmasına rağmen bu iktidar bloku sığınmacı karşıtlığını yukarıdan aşağı baskıladığı için, bu tür bir milliyetçiliğin yükselişi önünde tıpa oluşturdular.

- Türkiye’de ekonomik koşullardaki zorlaşmanın milliyetçiliği yükselttiğine dair bir veri yok. Bu daha çok Batılı toplumlarda görülen bir durum. Milliyetçilik, kendini tanımlama, ötekileştirme, millet-vatan-devlet için fedakarlıkta bulunma anlamında, ekonomik koşullardan bağımsız olarak zaten yeterince güçlü ve bütün partilerde temsil ediliyor.

- Türkiye’de milliyetçilik hep siyasetin kontrolü altında bir ideoloji oldu. Ama tarihinde hiçbir iktidar AKP kadar milliyetçilikle oynamadı, bazen onu baskılayıp dışarıya karşı uzlaşmacı görüntü vermek için, gerektiğinde ise oy için sonuna kadar kullanabildi.

Milliyetçilikle ilgili en önemli sorun bir yandan gerçek ya da kurgusal ötekilerini yaratabilmesi ama daha da önemlisi artan bir otoriterliğin, faşizme gidişin zeminini oluşturması, toplumsal mobilizasyonu kolaylaştırması. Muhalefetin bir süredir sığınmacı karşıtlığı üzerinden sürdürdüğü milliyetçi söylem maalesef bu sürece katkı sağladı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İLHAN UZGEL Arşivi
SON YAZILAR