KEMAL VURALDOĞAN

KEMAL VURALDOĞAN

Eskisi de yenisi de sizin olsun! Bize iyi bir Türkiye lazım

AKP’li Cumhur İttifakı’nın Türkiye’yi sıkıştırdığı sığ gündeme takılıp eski ve yeni Türkiye tartışması yapmanın bir faydası olduğunu düşünmüyorum.

Davacının ahmağı derdini mübaşire anlatırmış. Ben de ahmak bir davacı olarak derdimi, "O eski Türkiye geride kaldı…” diyen Adalet Bakanı'na anlatmaya çalışayım.

Kazara başkasına anlatırsam eski Türkiye de yeni Türkiye de beni kurtaramaz…

Türkiye halkının enflasyon, gelir adaletsizliği, ev sahibi olamama, yüksek kiralar, düşük ücretler, paralı eğitim, paralı sağlık, işsizlik garantili yükseköğrenim (üniversite), düzenleyici ve denetleyici kurumların çalışmaması (bakınız Kartalkaya yangını, 2023 depremi), torpil düzeni, liyakatsizlik, mutsuzluk, umutsuzluk, kadına karşı şiddet, trafikte şiddet, kötü çalışma koşulları gibi önemli sorunları var. Aslında listeyi uzatmak mümkün ama tadında bırakalım.

Yaygın kabulün aksine bu sorunların bilerek çözülmediğini düşünüyorum. Enflasyonu ele alalım mesela. Afganistan’da 2024 enflasyonu yıllık %-3,7, Ermenistan’da %1,7, Pakistan’da %2,4, Bangladeş’te ise %9,94. Bakın Almanya, Fransa veya İngiltere’nin yıllık enflasyonu ile Türkiye’yi kıyaslamıyorum. Çıtayı, seviyeyi Bangladeş’e kadar düşürdüm. Afganistan’ı, Ermenistan’ı, Pakistan’ı geçtim, Bangladeş’in yaptığını yapıp Türkiye kendi enflasyonunu % 10’un altına düşüremez mi? Tabi ki düşürebilir. Ama düşürürken seçim kaybetmeyi göze alması lazım.

AKP’li Cumhur İttifakı için seçim kaybetmek kıyamete kadar cehennemde yaşamakla eşdeğer olduğu için enflasyonu düşürmek için gerekli yapısal reformları yapmıyorlar. Gelir adaletsizliği, ev sahibi olamama, yüksek kiralar düşük ücretler vs de için de aynı şeyi diyebiliriz. İktidarı kaybetmeyi göze alan idealist bir yönetim bu sorunları çözebilir. Çözmüyorsa ya idealist değildir ya da iktidarı kaybetmeyi göze almıyordur.

Parasız eğitim için çok değil 30-40 yıl öncesini örnek vereceğim. 30-40 yıl önce Türkiye’nin belki de %99’u devlet okulları aracılığıyla parasız eğitim hizmeti alırken Cumhur İttifakı ücretli kreşten, ilkokula, liseden, üniversiteye paralı eğitimi hayatımızın vazgeçilmez bir parçası yaptı. Özellikle orta sınıf aileler prens, prenses yetiştirme masrafına denk bir parayı paralı okullara vermek zorunda kalıyorlar. Öğretmenleri asgari ücrete yakın bir maaşla çalışan paralı okullar bunlar.

Sağlık konusunda 30-40 yıl öncesini örnek veremeyeceğim. 30-40 yıl öncesinde sosyal güvencesi olanlar devlet hastaneleri aracılığıyla pek de iyi olmayan bir sağlık hizmeti alabiliyordu. Sosyal güvencesi olmayanlar ise özel muayenehane ve pahalı ilaç kıskacındaydı. AKP’li Cumhur İttifakı, AKP’nin ilk yıllarındaki rahatlamanın aksine Türkiye halkını yeniden paralı sağlıkla tanıştırdı. Artık sosyal güvencesi olanlar bile özel sigorta şirketlerine para ödeyerek tamamlayıcı sağlık sigortası yaptırmaya çalışıyor. Devletin sunduğu sosyal güvence, parasız sağlık hizmeti güven vermiyor.

İşsizlik garantili üniversiteler

Bir de hasta garantili olan özel şirket sahibi patronların işlettiği ama kapısında şehir hastanesi yazdığı için devlet hastanesi sandığımız binalar var. Sağlıkta özelleştirmenin yeni modeli onlar, milyarlarca doların kamudan patronlara daha çok röntgen, daha çok ameliyat, daha çok muayene, daha çok ilaç aracılığıyla aktarılabileceği bir sistem

Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Eğitim ve sağlık hizmetlerinden yararlanma kalitesinde ciddi bir eşitsizlik söz konusu. Paralı eğitim ve paralı sağlık düzeni devam ettikçe sınıfsal eşitsizliğin derinleşeceğini, sınıf değiştirme, sınıf atlama imkanlarının gittikçe azalacağını biliyoruz.

AKP’li Cumhur İttifakı tüketime dayalı büyüme programını devam ettirebilmek için işsizlik garantili üniversitelerde, yüksekokullarda ısrar ediyor. Türkiye’deki üniversitelerin yarısı kapatılsa tüketime dayalı büyüme dışında zarar görecek bir şey yok. Üniversite öğrencileri, tüketim ekonomisinin müşterileri. Özel lisenin, dershanenin, kırtasiyenin, toplu taşımanın, üniversite kazandığı şehirde ev, özel yurt, lokanta, dükkan vs sahiplerinin müşterisi. Üniversite bitince seminer, sertifika programlarının müşterisi.

Düzenleyici ve denetleyici kurumların yani devletin verimli çalışması için 2020’li yıllar kadar devletlerin güçlü ve işinin kolay olduğu bir dönem Dünya tarihinde olmadı. Ülkede yaşayanlara ait her türlü veri internet ortamında ve de devletin elinde. Yeter ki denetlemek iste. 24 saati kaydeden ve de canlı takip eden bir sistemden düzenden bahsediyoruz. Ülkenin her karşını uydudan veya güvenlik kameralarından gören bir sistem. Demek ki denetlemeyi istemeyen, denetlemeyi oy kaybı olarak gören bir düzen var. Öyle olmasa Kartalkaya yangınından sonra denetlemeler birden artmaz, Kastamonu Valisi denetlenen 30 konaklama işletmesinden 12'sinin kapatıldığını, diğerleriyle ilgili işlemlerin sürdüğünü duyurmazdı değil mi? Çünkü Kartalkaya yangını hiç denetlememenin de oy kaybettireceğini gösterdi…

Torpile ve liyakatsizliğe değinmeden olmaz. Meraklısı torpil düzeninin Muhteşem Süleyman döneminde başladığını bilecektir. Çok değil 20-30 yıl önce internet bu kadar yaygın değilken işe alım ilanlarını gizlemek mümkündü. Ya da adına mülakat denilen torpil sınavlarını kameralar bu kadar yaygın değilken nasıl kaydedecektiniz. Yıl 2025, her yerde kamera veya kameralı cep telefonu var. Kameranın kaydettiklerini yükleyip, saklayacağınız bilgisayarlar var. Ama ne yok? Mülakatlarının kameraya alınmasına izin veren, mülakatların kameraya alınmasını zorunlu kılan bir kanun yok. Hatta sizden sır çıkmaz, mülakatların kamera alınması yasak. Vallahi de billahi de yasak. İnanmadınız mı? Mülakatlar ve Kamera: Koçi Bey’den Danıştay’a Liyakatin Katli yazımızı tekrar okuyun lütfen…

Demem o ki AKP’li Cumhur İttifakı torpil düzeni ile nasıl mücadele edileceğini biliyor. Hepimizden iyi biliyor. Buna rağmen tercihini torpil düzeni ile mücadele etmemekten yana kullandı. Torpil düzeni AKP’li Cumhur İttifakına biraz oy kaybettirdi kaybettirmesine. Hatta cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Cumhurbaşkanı kamuda işe alımda mülakat kalkacak propagandası ile oy bile istedi. İstediği oyu aldı ama mülakat kalkmadı. Mülakat yüzünden intiharlar oldu ama mülakat kalkmadı…

Torpil düzeni veya liyakatsizlik deyip geçmeyelim. Liyakatli devlet yöneticileri, liyakatli yerel yöneticiler, liyakatli öğretmenler, liyakatli hâkim ve savcılar deyip geçmeyelim. Bunlar olsaydı trafikte şiddet, sokakta şiddet, kadına şiddet, mutsuzluk ve umutsuzluk bu kadar yaygın olur muydu? Türkiye son 20 yılda sürekli adliye binası ve cezaevi inşa etmekle övünür müydü?

Türkiye’nin çok büyük sorunları olsa da Avrupa kıtasının tercih ettiği demokrasi sistemi içinde bu sorunları çözmek veya zararlarını önemli ölçüde azaltmak zor değil. Liyakate dayalı bir sistem, özgür medya, bağımsız yargı, denetleme kurumlarının görevini yapması, idarenin (bakanlık, belediye vs) kanunlara uygun hareket etmesi, sosyal devlet ilkesine uygun bir vergilendirme ve vergilerin sosyal devlet ilkesine uygun bir şekilde harcanması vs. AKP’li Cumhur İttifakı da biliyor bunları. Bilmemesi mümkün mü?

Ahmak bir davacı olarak yeniden Adalet Bakanı'na seslensem, “Sayın Bakanım, Can Atalay hakkındaki Anayasa Mahkemesi kararına, Selahattin Demirtaş hakkındaki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararına uyulması zorunlu değil mi?” diye sorsam, içinden vallahi de billahi de zorunlu diyecektir.

Yazımızın başlığına dönelim. Torpil düzeninden vazgeçilmeyecekse, paralı sağlık, paralı eğitim devam edecekse, zengin daha zengin, fakir daha fakir olacaksa eski yeni tartışmasının kime ne faydası var? Eskisi de yenisi de senin olsun!

Bize lazım olan iyi bir Türkiye

İyi koşullarda doğalım, iyi koşullarda yaşayalım, iyi koşularda ölelim, arkamızdan gelenlere iyi bir Türkiye bırakalım. Onlar da iyi koşullarda doğsun, iyi koşullarda yaşasın, iyi koşularda ölsün, arkalarından gelenlere iyi bir Türkiye bırakabilsinler.

İyi bir Türkiye için de eski yeni tartışmasını bir yana bırakıp, parasız sağlığı, parasız eğitimi, adil yargılanmayı, liyakati, fırsat eşitliğini, gelir adaletini, barınma hakkını, yaşam hakkını talep edelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
KEMAL VURALDOĞAN Arşivi
SON YAZILAR