CEM ERCİYES
Fener evleri
Fener evleri için Fener-Balat bölgesinin simgesi olmuş yapılardır diyebiliriz. Haliç kıyısındaki yoldan geçerken, yol kenarındaki tuğladan yapılmış o eski evleri geçmişe meraklı herkes mutlaka fark etmiştir. Çoğu, yakın zamana kadar metruk ve bomboş duran bu yapılardan üçü, yakınlarda Büyük Şehir Belediyesi tarafından restore edilip birer sanat merkezi olarak açıldı.
İBB Miras tarafından özenle restore edilen evlerin, Cibalikapı’dan Stevi Stefan Bulgar Kilisesi’ne kadar uzanan ‘Haliç Sanat’ projesinin bir parçası olması planlanıyor. Haliç Sanat’ın nasıl devam edeceğine dair bilgim yok, ama yıllardır önünden geçip gittiğim ve sadece dışını izleyebildiğim bu çok eski yapıların bu yeni hallerini beğeniyle dolaştım. İncelikli restorasyon hemen kendini belli ediyor. Uzun zaman en kötü şekilde, imalathane, depo vs. olarak kullanılmış evlerin tavanlarındaki, duvarlarındaki kalem işlerini bulup çıkartan, eklenti merdivenleri vs. taş dokuyla uyumlu biçimde kurgulayan, bazen içerideki bir kattan vaz geçip yapıya hacim katmayı tercih eden bir restorasyon yapılmış. Nitekim İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat yaptıkları işin bu anlamda da bir çıta belirlemesini hedeflediklerini söylüyor.
Fener Konakları diye de bilinen bu yapılar 18. Yüzyıldan miras. Yani İstanbul’un en eski konutları. Malum, kentte temel konut malzemesi ahşap olduğu için ve üstelik biz Türkler yıkıp yapmayı pek sevdiğimizden dolayı kentimizde eski zamanların yaşam alanlarından geriye pek az yer kalmıştır. Balat sahil yolunun kıyısındaki bu yapılar da zamanın zulmünden kurtulabilenler. Çünkü vaktiyle İstanbul’un en güçlü insanları arasında yer alan Fener Beyleri’nin Haliç sahili boyunca uzanan sayısız muhteşem konakta yaşadıkları biliniyor. O konaklardan yanmayıp da kalanlar 1930’lardaki Prost Planı’yla Haliç sanayi bölgesi ilan edildikten sonra tamamen yok olmuş. Yerlerine fabrikalar ve atölyeler yapılmış. Yine de arada beride kalan son tarihi yapıların tamamı da 1980’lerde bu kez sahil şeridinin yeşil alan yapılmasına karar verildiğinde yıkılmış. Bütün bu kıyımdan geriye kalan iki yol arasındaki Fener Konakları’nın da aslında daha kompleks yapıların bugüne kalan parçaları olduğu düşünülüyor.
Burada o konakları yaptıran Fener Beyleri’nden de kısaca söz etmek gerek. İstanbul’un fethinden sonra Patrikhane’nin Fener’e taşınmasıyla ileri gelen Rumlar bu bölgede toplanmaya başlamış. Eski Bizans soyluları, zengin tüccarlar burada Rum nüfus içinde bir üst tabaka oluşturmuşlar. Fenerli Rumların zenginlik ve güç sahibi olmasının temel sebebi ise devlette üstlendikleri rol. Neredeyse Fetih’ten itibaren, 1820’lere, yani Yunan isyanı ve bağımsızlığına kadar Osmanlı’nın resmi tercümanları, dış politikada etkili danışmanları hep Fenerliler olmuş. Hatta Eflak’ı yüzlerce yıl Osmanlı adına Fener Beyleri’nin yönettiği de biliniyor. İşte bu konaklar, o debdebeli ve ihtişamlı zamanların hatırası.
Tabii bugün hepi topu 50-60 metre kare alana oturan, en büyük mekanı belki otuz metre kareden büyük olmayan bu yapıları debdebe ile ilişkilendirmek kolay değil. Ama mesela Ceneviz Evi diye de bilinen 1 numaralı ‘Haliçte Sanat’ yapısının içindeki mermer ve alçı süslemelerin güzelliği, burada bir zamanlar zengin bir hayatın yaşandığını da bize gösteriyor. Benzer kalem işi kalıntılarını ve mermer süslemeleri 2 ve 3 numaralı evlerde de görüyorsunuz. Genelde iki katlı olan taş ve tuğla karışımı bu evlerde hayatın yaşandığı yerler, başoda denilen üst kattaki mekanlarmış. Taş konsollar üstünde bir çıkma yapan üst katları ve tuğla saçaklarıyla Fener evleri bulundukları bölgede hemen dikkat çeken yapılar. Bu üç yapının dışında, yine kamuya ait iki evden biri yıllardır Kadın Eserleri Kütüphanesi olarak kullanılıyor. Onun hemen yanında ise Camhane var. Biraz ilerisinde yer alan iki evden çatısında ağaçlar bitmiş vaziyette olanı bir kilise vakfına ait. Onun hemen yanındaki yapı ise ‘Sünger Bob restorasyona’ maruz kalmış, bugün Karaköy Kahvesi adıyla kafe olarak kullanılıyor.
İBB Miras’ın yenilediği Fener evlerinin çevresi de düzenlenmiş, açık hava etkinlikleri için uygun hale getirilmiş. 3 numaralı evin girişi tamamen toprak altındaymış. Yola göre iki metre kadar aşağıya inilmiş ve ortaya çıkartılan kat bir kafeye dönüşmüş. Beltaş Cafe’nin önündeki bu alan kod farkı sayesinde yol gürültüsünden bir nebze de olsa uzaklaşıp vakit geçirebileceğimiz bir kamusal mekan oluşturuyor.
Fener Evleri’nin ücretsiz gezilebilecek sergiler ağırlayan, önünde kahvenizi içip yazın etkinlik izleyebileceğiniz yerlere dönüşmesi doğru bir tercih. Kentin çok kültürlü geçmişinden bize miras kalan en önemli yapılar arasında sayabiliriz onları. Yıllarca metruk bırakılan bu evlerin içini gezebilmek, üstelik de iyi sanatçıların işlerini görebilmek, kent kültürüne meraklı herkes için güzel.
İlk sergiler yeterince iyi. Ceneviz Evi’nin yani 1 numaralı evin içinde güncel sanatın önemli isimlerinden Vahap Avşar’ın bir sergisi var. Özgürlük Operasyonu adlı sergide yer alan neon ve teneke bombalar sözünü hiç dolaştırmadan söylüyor. Çelik zincirden köpek heykeli ‘Uyuyan Dev Apollo’, cam büst ‘Nöbetçi Eczacı’ sanatçının son dönem işleri. Evin baş odasında ise neon kuşlarla birlikte sergilenen ‘Fırat Nehri’nin Laneti’ adlı altın yaldızlı taşlarla dolu el arabaları etkileyici bir atmosfer yaratıyor. Yapının güzel mimarisiyle baş edebilen, güçlü bir enstalasyon. İki numaralı evde Fatih Alkan’ın atık malzemeyle yaptığı işler var. Üç numarada ise Hülya Özdemir ile Ferhat Satıcı’nın desen ve videoları sergileniyor. Ferhat Satıcı’nın resimleri de Taksim Anıtı’nı apokaliptik bir zamanda bir arkeolojik incelemeye tabi tuttuğu videosu da çok güzel. Ama görüntülere eşlik eden altyazıların neden İngilizce olduğunu, bu videonun Türkçe bir versiyonunun neden gösterilmediğini ise anlamak zor…
İBB Miras bugüne kadar pek çok işe imza attı. St Pierre Hanı, Bukaleon Sarayı, surlar ve yüze yakın çeşmenin restorasyonundan, eski mezarlık, sarnıç ve heykellerin temizlik ve bakımına pek çok iş yapıyorlar. Bu işlerin hepsinde Fener evlerinde olduğu gibi kentin geçmişindeki kültürel çeşitliliğe ve restorasyon ilkelerine, uzmanlığı gösterilen saygı öne çıkıyor, dikkat çekiyor. Bu mekanları birer kamusal kültür alanına dönüştürme iradesi de çok önemli.