Gazze Savaşı son perde olabilir mi?

CAN ERTUNA


Bu yazıyı bir strateji ya da güvenlik uzmanı olarak değil ancak daha önce üç kez Gazze’ye gitmiş, birinde bombardıman (2012), diğerinde bombardıman ve üzerine gelen kara harekâtını (2014) takip etmiş bir gazeteci olarak yazıyorum. Sonda söylenecek şeyi baştan söylemek gerekirse her ne şekilde olursa olsun Gazze’de bir kara savaşı hem çok kanlı olacak hem de kısa vadede İsrail’e bir zafer kazandırmış gözükse de bölgedeki halkların; sadece Filistinlilerin değil, İsrailliler arasında da salt güvenlikçi politikalardan medet ummayıp sürdürülebilir, kalıcı barış arayışı içinde olanların umutlarını uzun süreli ertelemelerine neden olacak.

Gazze’de yaşam

Gazze Hamas’ın yönetime geldiği 2007 yılından bu yana İsrail’in sıkı ablukası altında. Bir süre öncesine kadar Refah’ta bir ucu Mısır tarafına açılan tüneller üzerinden dış dünyayla sağlanan bağlantı, Mısır’ın bu tünelleri imha etme politikası ve İsrail tarafındaki Kerem Şalom sınır kapısından sıkı bir kontrol sonrası bölgeye bazı temel ihtiyaçların geçmesine olanak tanımasıyla eski işlevini yitireli çok oldu. Kullanılamaz halde bir havaalanı, savaşlarda vurularak işlevsiz hale gelen bir elektrik santrali, İsrail tarafından gelen bir temiz suyu var.

Gazze’de doğan bir kişi elbette, eğer işçi olarak kabul edilen az sayıdaki kişiden biri değilse İsrail topraklarına geçemiyor. Bunun yanı sıra ne kutsal saydığı Mescid-i Aksa’nın olduğu Doğu Kudüs’e, ne de dünyada birçok ülkenin tanıdığı tek Filistin devletinin topraklarına, yani Batı Şeria’ya geçebiliyor. Yurt dışındaki yakınlarıyla görüşebilmek için tek şansı cep telefonu.

Bu savaşta şu ana kadar kapalı olan kuzeyde İsrail kontrolündeki Erez sınır kapısı, bölgeye girmek isteyen gazetecilerin tek şansıydı. Distopik bir uzay filmini andıran yolculuk yapmak gerekiyordu Gazze’ye ulaşmak için. İlk aşamada kameralarla izlendiğiniz ve hoparlörden gelen seslerle yönlendirildiğiniz bir üst arama süreci, ardından yine duvarlar ve turnikeler arasından geçerek bir kafesin kapısına varış. Kafes diyorum çünkü Gazze’ye kadar, kameralar, sensörler ve otomatik makinalı tüfeklerin konuşlandığı kulelerin altından başlayan yolculuk metrelerce etrafınızı tamamen çevreleyen bir kafesin içinden mümkündü.

Hamas’ın 7 Ekim saldırılarında işte bu yüksek teknolojili sınır güvenliğini aşabildiğini not etmek gerekiyor. 365 kilometrekarelik bu küçük toprak parçasında İsrail tarafından girdikten 10-15 dakika sonra Gazze kentine, en fazla bir saat on beş dakikalık yolculuktan sonra diğer uca yani Mısır sınırına ulaşırsınız. İşte 2 milyon 200 bin insanın 16 yıldır abluka altında yaşadığı yer burası.

Gazze’de ölüm

Gazze her savaşta yıkılır yeniden yapılır. Gazzeliler ölür ve yeniden doğar. Başka bir durumda acımasız gelebilecek bu ifade oradaki şiddet sarmalının yalın ifadesi ne yazık ki. İzlediğim 2012 savaşında onlarca bina yerle bir olmuş, 174 Gazzeli sivil ölmüş, buradan atılan roketler de 6 İsrailli’yi öldürmüştü.

İki yıl sonraki savaş çok daha kanlıydı hatta 1967’den beri en kanlı savaştı. 2200 Filistinli öldürülmüş, binlercesi yaralanmıştı. Kısa süren bir ateşkes anında girmiştik Gazzeye. Havada 24 saat aralıksız görebildiğiniz sizi izleyen insansız hava araçlarının arı vızıltısını andıran sesleri arasında havadan gelen bir diğer sesi bekliyordu insanlar. Yaşamla ölümü ayıran o bombanın ıslığını...

Kimi zaman önden tesiri düşük bir uyarı roketi atılır, aradaki kısa sürede hedef alınıp yıkılacak bina tahliye edilmeye çalışılır. Bazen binası vurulmadan önce telefonundan ulaşırlar insanlara. Yaşlı bir adamla konuşmuştum. Onu da aramışlar “binanız vurulacak” diye. Dışardaymış, evdekilere ulaşamamış. Evine ancak varabildiğinde ailesinin yok olduğunu görmüş. Kimi zaman da uyarmadan gelir bombalar ve “cehennem ateşi” roketleri. Sabaha kadar dört bir yandan gelen patlamalarla ve asla kesilmeyen insansız hava aracı vızıltısıyla uyuyabilmeye çalışırsınız. Bir sonraki hedefin kendiniz olmayacağını umarak. Hamas ya da İslami Cihad roketlerinin yer altında nereye saklandığını bilemezsiniz. Bazen yanında durduğunuz boş bir arsadan büyük bir gürültüyle havalanıp İsrail’e yönelirler. Arızalanıp Gazze’ye mi düşecekleri, “demir kubbe” hava savunma sistemi tarafından imha mı edilecekleri yoksa İsrail’in güneyinde bir eve mi düşecekleri belirsizdir.

Roket fırlatma alanına yakın olmak da havadan vurulup ölüme yakın olmak demektir. Yer altında sadece roketler değil, aynı zamanda büyük bir tünel ağı vardır. İsrail Ordusu 2014’te bu kez karadan da girmişti bölgeye. Hava ve deniz bombardımanına tank ateşi de eklendi. Hamas ise yer altındaki bu tünelleri kullandı kara savaşında. Çoğu vur kaç şekli saldırılarda 67 İsrail askeri öldürüldü. Sonuçta iki yılda yeniden dış yardımla inşa edilen altyapı ve sayısız bina çökmüş, binlerce kişi ölmüş ya da yaralanmıştı. Bülent Batuman’ın yazısında belirttiği gibi salt kent kırım; yani kentsel mekânın yok edilmesi değildi yaşanan. Aynı zamanda kentle kırım, yani binaların bombalarla tamamen yıkılarak betonun adeta içinde yaşayanların canını alacak bir silaha dönüştürülmesi de söz konusuydu. Benzeri senaryo 2021 yılında da yaşandı. Yine bombalar, roketler, ölümler ve yıkım…

Gazze’nin yarını

Bu kez yaşanan şey ise şu ana kadar eşi görülmemiş bir boyutta. Havadan “demir kubbe”, karadan Gazze’nin etrafına ördüğü duvar ve Batı Şeria’daki kontrol noktalarıyla vatandaşlarını korumakla övünen İsrail, 7 Ekim’deki Hamas saldırısında tarihinde eşi görülmemiş bir can kaybı yaşadı.

Gazze’ye düzenlediği saldırılarda yukarıda sıraladığım tüm operasyonların toplamından daha fazla sayıda insan öldü. İsrail kara harekatıyla öncelikli olarak bu alandaki en büyük kent olan Gazze şehrinde kontrolü ele geçirmeyi hedefliyor.

Gazze’nin kuzeyi zaten yerle bir olmuş durumda. Zaten dünyada nüfus yoğunluğunun en yüksek olduğu bu alanı ortadan bölerek 2 milyondan fazla insanın Mısır sınırına Gazze’nin güneyine göç etmesini istiyor. Ürdün Filistinli mülteci almayacağını duyurdu. Mısır’ın kapısı göçe kapalı. Bu kadar insanın böyle bir alana sıkışması, insani krizin katlanarak artması demek.

Hamas elbette Filistin’in tamamını temsil etmiyor ve Filistin Hamas’ta temsil bulandan çok daha çeşitli ve derin bir toplumsal ve siyasi yapıya sahip. Ancak Hamas da kökeni on yıllar öncesine dayanan bir siyasi yapı ve toplumda bir tabanı mevcut. Hamas fiilen yok edilse bile mevcut şartlarda başka örgütlerin çıkacağı, üstelik yaşananlar ve yaşanacaklar nedeniyle çok daha sert söylem ve eylemlerin taraftar toplayabileceğini öngörmek güç olmasa gerek.

Netenyahu yönetiminin “Hamas’ı yok edeceğiz” derken bu kez hedefi tampon bölgeyi genişletmek mi? İlhak mı? Yoksa zafiyetini unutturacak bir intikam harekâtı mı? Bu belirsiz. Belki de bunlardan birkaçı. Ancak şiddetin şiddetle çözülmediği, roket menzillerinin her geçen gün uzadığı, aşılmaz denen savunma hatlarına yönelik asimetrik tehdidin geliştirilebildiği bir dünyada, Gazze’ye kara harekâtı asla bir son perde olmayacak gibi gözüküyor.

Önceki ve Sonraki Yazılar
CAN ERTUNA Arşivi
SON YAZILAR