CEM ERCİYES
İktidarın merdivenleri
"İşbirlikçiler yeni iktidarın basamaklarını çıkarken onlara bakmak istemedim. Çünkü dönüp bana gülümseyeceklerinden korktum.” Malaparte’nin bu sözünü önceki hafta Oksijen gazetesinde Ece Temelkuran’ın yazısından okudum.
İnsanlığın en büyük çalkantılarından birini Avrupa’nın tüm o politik ve sosyal iktidar sahiplerinin arasında gezinerek yaşayan ve bunu Kaputt adlı romanında harika biçimde anlatan Curzio Malaparte’nin bu sözünde insanın içini sızlatan bir şey var. Haksızlığın hiç bitmeyeceği, birilerinin hep kazanan tarafta olacağı ve belki kazanılan zaferinin de bu yükle buruklaşacağını bize hatırlatan bir şeyler…
22 yıllık AK Parti iktidarında öyle çok haksızlık, adaletsizlik ve öyle çok liyakatsizlik gördük ki seçimlerin ertesi günü bütün bunlar sona ersin istiyoruz. Hatta biliyorum, birçoğumuza bunun sona ermesi yetmeyecek, o adaletsizliğin parçası olan herkesten hesap sorulmasını da isteyecekler.
Geçen yıllar içinde iktidarın imkanlarıyla birileri semirir, hiç hak etmedikleri yerleri işgal eder, daha fenası zamanla bu iltiması kanıksarken muhalifler her yerden silinip süpürüldü. Bu arada muhalif tavır sergilemese bile iktidardan yana taraf olmayanların önüne duvarlar örüldü. Arada kaynayanlar da oldu mu, oldu. AK Partili olmadığı halde bunu göstermemek, etliye sütlüye karışmamak ve kendisine verilen ödevleri yapmak koşuluyla birileri bir yerlerde işini korumayı başardı.
Liyakat sözcüğünün bütün anlamını yitirdiği bir dönemde, sırf kazanan tarafta yer alma kıvraklığını gösterdiği için yerini koruyanlar içimize hiç sinmedi. İşlerini iyi ve doğru biçimde değil, talimata uygun biçimde yapmayı tercih ettikleri için kızdık onlara. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir iktidarın parçası olmakta öyle bir güven buldular ki bir süre sonra her şeyi hakları sanmaya başladılar. Geçen hafta sosyal medyada gündem olan taksicinin ‘Sen devlet misin lan’ diye bağırdığı, AKP plakalı arabanın sürücüsü kim? bilmiyorum.
Ama o videonun bu kadar popüler olmasının sebebi iktidarın nimetlerine arkasını yaslayanların tipik bir örneği gibi görünmesinden kaynaklanıyordu. O videoyu milyonlarca kez paylaşıp yorumlayanlar hep aynı kızgınlığın paydaşlarıydı.
Seçimlerin bu insanların varlığına son vermesini istiyoruz. Özgürlüğün adaletle birlikte gelmesi temennisiyle insanlar Millet İttifakı’na oy verecekler. Bu adaletsizlikten kendine çıkar sağlamış çok kimse var. Ama bunun farkında olmayan, özgürlüğü umursamayanlar da var… Ekonomik, siyasal, sosyal çöküşe rağmen Erdoğan iktidarının devam etmesini isteyen hala o kadar çok kişi var ki, onun tek alternatifi olan Kılıçdaroğlu’nun da memnuniyetsiz herkesin oyunu alması lazım. Yüzde elliyi aşıp da seçimi kazanması ancak böyle mümkün. Üçte ikisi eski Ak Partililerden oluşan altılı masanın pamuklara sarılıp bugünlere kadar getirilmesinin yegane sebebi bu.
Türkiye, becerir de Erdoğan rejimini değiştirebilirse bunu büyük bir koalisyonla başarmış olacak. Sosyalistlerden Milli Görüşçülere siyasi yelpazenin her bir köşesinden, adalet ve özgürlük isteyenlerin koalisyonu bu. O nedenle Cumhuriyet’in yeni yüzyılına büyük bir toplumsal mutabakat arayışıyla gireceğiz. Bu geniş kesimlerin uzlaşacağı ve bir önceki dönemin alameti farikası olan çatışmacı ruhun bir yana bırakılacağı bir siyasi atmosfere ihtiyaç olacak. İşte bu atmosfer içinde yıllarca iktidarın her tür ötelemelerine maruz kalmış, haksızlığa uğramış muhalifler de bir zamanlar AK Partili olup da sonra muhalefete geçenler de iktidar savunulamaz bir hale gelince gri alanda durup kendini unutturmaya çalışanlar da birlikte yer alacaklar. Buna çok kişi kızacak. Listeler yapıp, birilerine bedel ödetmek isteyenler de olacak. Ama böyle geniş çaplı bir hesaplaşma zaten pamuk ipliğiyle gelecek yeni iktidarı kısa sürede parçalayacağı için bunların lafı bile edilmeyecek. Kılıçdaroğlu’nun tüm kampanyası boyunca ‘beşli çete’ adını verdiği bir grup müteahhidi geçmiş dönemin simgesi haline getirmesinin, ‘o 418 milyar doları Türkiye’ye getireceğini’ söylemesinin bir sebebi de bu. Belki o paranın bir kısmı geri gelecek, birtakım davalar mutlaka açılacak. Ama Türkiye, büyük bir toplumsal çatışmayı atlatmak, gerilimi geride bırakmak isteyen bütün ülkeler gibi geçmişin üstüne bir sünger çekmeyi, 14 Mayıs’ı bir milat kabul etmeyi tercih edecek. Sanıyorum doğrusu da bu.
O zaman merdivenlerden kimler kimler tırmanacak… Hiç değilse aralarında hak eden, sadece kendini ve partisini değil de ülkesini de düşünen, işini iyi yapan birileri olsun yeter.