İmamoğlu iddianamesi: Akın Gürlek’e mutlak dokunulmazlık ve “demokrasinin ortadan kaldırılması”

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın İmamoğlu hakkında 3 yıl 2 aydan 7 yıl 4 aya kadar hapis ve siyasi yasak istemiyle açtığı dava; bundan önce engellenmek istenen siyasetçilere karşı açılan ve bugün tarihin mahkum ettiği davalar arasında yerini alacak.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu hakkında hazırlanan iddianamede en öne çıkan özellik, İmamoğlu’nun tek bir konuşmasından üç ayrı suç çıkarılması oldu.

İddianameyi hazırlayan Başsavcıvekili Can Tuncay’a göre İmamoğlu, sadece bir paragrafta yazılan sözleri nedeniyle “tehdit, kamu görevlisine karşı görevinden dolayı alenen hakaret ve terörle mücadelede görev almış kişileri hedef göstermek” suçlarını işledi.

“Senin zihnin çürümüş” demek hakaret imiş

Savcılığın iddianamesinde İmamoğlu’nun İstanbul Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik söylediği “Bak, bak Başsavcı sana söylüyorum… senin zihnin çürümüş de...” ifadesinin hakaret suçunu oluşturduğu savunuluyor. İddianamede bu görüş; İmamoğlu’nun sözlerinin “Akın Gürlek’i küçük düşürmeye matuf, hakaret niteliğinde olduğu ve düşünce açıklama sınırlarını aştığı kanaatine varılmıştır” sözleriyle savunuluyor. Böylece savcılık “senin zihnin çürümüş” sözü için 1 yıl 2 aydan 2 yıl 4 aya kadar hapis istiyor.

Bu sözlerden aile üyelerini tehdit çıkar mı?

İddianamede, İmamoğlu’nun aynı konuşmada “Akın Gürlek ve aile yakınlarının zarara veya kötülüğe uğratılacağını bildiren ifadeler kullandığı” ileri sürüldü ve “bu ifadelerin, Gürlek üzerinde korku yaratmaya objektif olarak elverişli olduğu” savunuldu. Bu gerekçeye dayanılarak da İmamoğlu hakkında tehdit suçundan 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası istendi.

Başsavcılık, İmamoğlu’nun “Gürlek’i yöneten aklın bu milletin zihninden söküp atılacağını” söylemesini bir tehdit olarak sunuyor. Oysa kişisel bir hedefe değil, bir zihniyete yönelik olduğu açık bu sözlerden bir tehdit suçlaması çıkarmak maddenin oldukça zorlanması anlamına geliyor. Çünkü Türk Ceza Kanunu’nun tehdit suçunu düzenleyen 106. maddesinde bu suçun tanımında doğrudan kişisel bir hedef olması gerektiği açıkça düzenleniyor. Maddeye göre tehdit suçunun oluşması için “Bir başkasını, kendisinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit edilmesi” gerekiyor. İddianame, İmamoğlu’na Gürlek’in evlatlarına yönelik söylediği ifadelerden dolayı da tehdit suçu yöneltiyor. Oysa İmamoğlu konuşmasında “Gürlek’in evlatlarını sabahın köründe evinden kimsenin almaması için” Gürlek’i yöneten aklın milletin zihninden çıkarılacağını ifade ediyor.

Dokunan yanar!

İddianamede Gürlek’e yönelik eleştirileri imkansız hale getiren, onu adeta dokunulmaz kılan bir değerlendirme de yapılıyor. İmamoğlu’na 1 yıldan 3 yıla kadar hapis cezası öngörülen Terörle Mücadele Kanunu’nun 6. maddesinde düzenlenen “Terörle mücadelede yer almış kişileri hedef gösterme suçu” isnat edilen iddianamede ileri sürülen gerekçeler ise kanun metnini karşılamaktan ve bu suçla getirilmek istenen korumadan oldukça uzak değerlendirmeler yapılıyor.

TMK’nın 6. maddesine göre bu suç şöyle düzenleniyor:

“İsim ve kimlik belirterek veya belirtmeyerek kime yönelik olduğunun anlaşılmasını sağlayacak surette kişilere karşı terör örgütleri tarafından suç işleneceğini veya terörle mücadelede görev almış kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklayanlar veya yayınlayanlar veya bu yolla kişileri hedef gösterenler bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”

İddianamede ise Gürlek’in geçmişte terör suçlarına bakan ağır ceza mahkemelerinde başkanlık yapmasının yanı sıra sulh ceza hakimliği ve Adalet Bakanlığı Yardımcılığı görevlerinde de bulunduğu ve bu görevlerinden ötürü DHKP/C başta olmak üzere terör örgütlerinin hedefi haline geldiği belirtildi. Bu örgütlerin basın-yayın organları ile sosyal medyada Gürlek’in açık kimliğini ve fotoğraflarını yayınladığı vurgulanan iddianamede, herhangi bir atıf yapılmadan “İmamoğlu’nun Gürlek’i terörle mücadele kapsamında yaptığı görevler nedeniyle hedef gösteren nitelikte beyanlarda bulunduğu” ileri sürüldü. Bu suçlamaya rağmen savcılık, İmamoğlu’nun hangi sözlerle bu suçu işlediğini ise belirtmedi.

Kanunda, bir kişiye bu suçlamanın yöneltilebilmesi için şu 2 şart aranıyor:

-Kişilere karşı terör örgütlerince suç işleneceğini belirtmek.

-Terörle mücadelede görev yapan kamu görevlilerinin hüviyetlerini açıklamak.

İmamoğlu’nun konuşmasının hiçbir yerinde bu anlama gelebilecek ifadelerin yer almadığı açık olduğuna göre savcılığın geçmişte görev aldığı davalardan yola çıkarak Akın Gürlek’e mutlak bir dokunulmazlık getirmeye çalıştığı rahatlıkla söylenebilir. Yani Savcılığa göre, Gürlek geçmişte verdiği kararlarla ilgisi olup olmadığına bakılmaksızın eleştirilirse, bu suç olur.

İmamoğlu hakkındaki iddianamede düşünce özgürlüğüne ilişkin şu ifadelerin yer alması iddianameye hakim olan zihniyeti çok açık biçimde deşifre ediyor:

“İfade/düşünce hürriyeti, çoğulcu demokrasilerde vazgeçilemez bir niteliktir. Ancak iftira, küfür, onur ve saygınlığı zedeleyici sözler, nefret, ayrımcılık ve şiddet içerikleri bu hürriyet kapsamında korunmaz…. Özgürlükler sınırsız değildir; özgürlüğü yok etme özgürlüğünün tanınması, insan odaklı bir rejim olan demokrasiyi ortadan kaldırabilir.”

Başsavcılık, ironik biçimde demokrasinin en önemli temellerinden biri olan düşünce özgürlüğüne yönelik iddianamede, İmamoğlu’nun bir siyasetçi olarak ileri sürdüğü görüşleri “özgürlüğü yok etme özgürlüğü” olarak değerlendirmesi ve “demokrasinin ortadan kaldırılması”ndan söz etmesi; hepimizi kavramların ters yüz edildiği George Orwell’ın 1984 kitabının ortasında hissettiyor. Her gün defalarca yaşadığımız gibi…

Önceki ve Sonraki Yazılar
KEMAL GÖKTAŞ Arşivi