TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

TEZCAN KARAKUŞ CANDAN

İnsan kalmak için

Kendiniz için değil de hiç tanımadığınız insanlar için mücadele etmek, haklarını savunmak, onlar için acı duymak ve gerektiğinde bedel ödemek bireyin toplumsallaşması ve insanlaşmasının adımlarıdır. Neoliberalizmin çıkar ve menfaat ilişkilerinin, insanlığın harcını çürüttüğü, insan olmak ve insan kalmanın zor olduğu ve giderek tüm değerlerin bozulduğu bir bataklığın ortasında yaşama tutunma ve insan kalma arzusu bugünlerde en önemli değer.

Ahlak mücadelesi

Sözünün arkasında durmak, savunduğun değerler için ilkeli olmak, her hal ve durumda söğüt ağacı gibi, köküne sadık kalarak esneyebilmek, doğruluk, dürüstlük, ahlak mücadelesi Cumhuriyet’in ikinci yüzyılının yeniden inşa edilmesinin kurucu değerlerinden birisi olacak.
Utanma hissi insanın kendisini korumasının, insan kalma halinin savunma aracıdır. Acı gibidir, insana özgüdür. Utanma duygusunun neredeyse unutulduğu, arsızlığın ve değer yitiminin toplum nezdinde meşrulaştırılmaya çalışıldığı bir süreçte herkesin kendini koruması gereken bir durumdayız. Pek çok meslek alanında etik değerlerin, meslek etiğinin yok olduğu, bilimsel olanın ve evrensel olanın kolaycılıkla, menfaat ilişkileri ile şekillendiği günleri yaşıyoruz.

Depremde binlerce yapının yıkılmasının ve kentlerin enkaza dönüşmesinin yukarıdan aşağıya sorumluları ve on binlerce insanın ölümüne neden olanlar bir kez bile utanmadılar. Acılı insanlara 'oy vermezsen hizmet yok' demek utanç vericiydi ancak utanmadılar.

Bilimin hukukla etik mücadelesi, davalar

Her alanda devam eden etik değerler mücadelesinde, bilimsel bilginin kentsel ölçekte mücadele araçlarından birisi de meslek odalarının açtığı davalardır. Bilimin hukukla yeniden kendini ifade etmesinin bir aracı olan hukuksal mücadele, bütüncül olarak değerlendirildiğinde etik tartışmaların odağında olan ‘doğruluk, dürüstlük, adil olma,eşitlik, liyakat kavramlarını’ korumanın da mücadelesi olduğu gerçekliği ortaya çıkar.

Sağlıklı bir kenti, mekânı istemek herhangi bir baskı olmadan özgürce tasarlamak, güvenceli bir işte çalışmak, mezun olduğunda mesleğini etik değerler ışığında uygulamak bir yaşam zorunluluğu. Bu zorunluluk içerisinde Ankara’nın kent ve mimarlık alanında Cumhuriyet değerlerinin korunması ve meslek etiğinin uygulanması için, bedel ödeme pahasına mücadele eden Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin açtığı davalar bu etik değerlerin nasıl yitirildiğini ortaya çıkartıyor. Her kurum kendi kurallarından yoksun bir şekilde, iki katlı yerlere 32 kat veren ve kentte yaşayan herkesin hakkını çalan plan değişiklikleri yapıyor. Planlama etiği rafa kaldırılmış durumda. “Ben yapmazsam başkası yapacak nasıl olsa” diye meslek etiğinden uzak projeler çiziliyor, dahası çizmedikleri projelere belirli bir bedel karşılığında imza atılıyor. Mimarlık etiği rafa kaldırılmış durumda. Kavramlar, hedefler birbirine karışıyor.

TMMOB Mimarlar Odası Ankara Şubesi 2 bini aşkın dava ile kent etiğinin korunması için hukuksal mücadele yürütüyor. Her dosya ayrı ayrı ele alındığında bir bütün olarak etik değerlerin nasıl katledildiğini görmek mümkün. Atatürk Orman Çiftliği’nden Saraçoğlu Mahallesi’ne, Anıtkabir’den Ulus Tarihi Kent Merkezi’ne, Togo İkiz Kuleleleri’nden tarım arazilerine, vadilerde yükselen beton kulelerine, sahte mimarlık diploması ile iş yapanlardan, yanında çalıştırdığı mimarın hakkını vermeyenlere, yapmadığı projelere imza atanlara kadar açılan davalar, sağlıklı kentleşmeye ve değerlere sahip çıkmak için sadece Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nin değil, Ankaralının davalarıdır.

Davaları sürdürmenin kararlılığı

Mimarlar Odası Ankara Şubesi kent ve mimarlık alanında açtığı davalarla milyar dolarlık bir kent hazinesi yarattı. Dava açmak değil ama davayı kararlılıkla sürdürmek zorluğundan alınlarının akıyla çıktılar. Oda’nın bir davasının geri çekilmesi ya da istinafa taşımaması için milyon dolarlar teklif edilir. Olmadı tehdit edilirsiniz, ‘uğraşmayın’ denilir. Daha da olmazsa hakkınızda uydurma iddianamelerle davalar açılır, sudan sebeplerle hukuksuzca işten atılırsınız, hapisle yargılanırsınız. Başkasının hakkını korurken insan kalma mücadelesi en yüce değer olur çıkar karşınıza.

Bugünlerde tüm meslek odalarının iki yılda bir yapılan genel kurullarında da, sorunların kaynağından uzaklaşan ve menfaat çevrelerinin kimi yerde bukalemunlaşarak, kimi yerde daha da açıktan ortaya çıktıklarını görüyoruz. Arkasında yürütülen ekonomi politiği yüksek davaları sekteye uğratmak olduğunu düşünmemek safdillik olur. İnşaat Mühendisleri Odası’nda da Makine Mühendisleri Odası’nda da Mimarlar Odası’nda da kentsel mücadelenin sekteye uğratılmasının, muhalefetsiz bir ortam yaratma sürecinin aparatı haline gelenler, mesleğin politika ile bağını kopararak hiçleştirmeye çalışıyorlar. Demokrasinin son kalelerini hedef alıyorlar.

İktidarın meslek örgütlerini susturmaya çalıştığı, yetkilerini kısıtladığı, kentleri talan ettiği, meslek etiğini ayaklar aldığı, her yerde altyapıdan yoksun fakülteler açarak, mesleğin içini boşalttığı bir dönemde 24-25 Şubat’ta Mimarlar Odası Ankara Şubesi Genel Kurulu ve seçimlerini yapacak. Ankara mücadelesinin örgütleyicisi, rant çevrelerinin korkulu rüyası, Kaçak Saray’ı AİHM’de yargılattıran, işten atılma, ceza alma pahasına başkalarının hakkını koruyan Mimarlar Odası Ankara Şubesi yönetiminde yer alan Demokrasi İçin Mimarlar Platformu ile birlikte, 3 liste Oda yönetimine talip oluyor.

Gökyüzünün mavisi, Demokrasi İçin Mimarlar Platformu

Demokrasi için Mimarlar Platformu yayınladığı manifestosuna “Kaba adamların kalın sesi örtmüştü ülkeyi. Güzellik, insanların gelecek düşlerinden çoktan çıkmıştı. Kimsenin ortak türküsü yoktu ve kimse türküsünü bir başına söyleyemiyordu. Bir yere gitmeden, gelecek birisini bekliyordu herkes. Koro halinde susuluyordu ve yalnızca yüksek sesle konuşanlara inanır olmuştu insanlar. İncelik yalnızlığa dönüşe dönüşe bitmişti. Şiddetin coğrafyasında elbette gökyüzü bir lükstü ve ancak yağmur yağınca anımsanıyordu” satırlarıyla Şükrü Erbaş’tan alıntıyla başlıyor. Manifestoya “Ödediğimiz, ödeyeceğimiz bedellere aldırmadan, kimsenin sopasından korkmadan, onca karanlığa rağmen yılmadan, verdiğimiz mücadeleyi arttırmaya, zorbalığın karşısında direnmeye kararlıdır. Gökyüzünü lüks olmaktan çıkarmaya, toplumun direncini, geleceği ve yaşamı Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nden başlayarak yeniden örgütlemeye adaydır” diyerek son veriyor.

Demokrasi İçin Mimarlar Platformu’nun Mimarlar Odası Ankara Şubesi’nde verdiği kent ve mimarlık mücadelesi sadece bir kent mücadelesi değil aynı zamanda ahlak mücadelesi. İnsan kalma mücadelesi. Bu mücadele mimarlarla birlikte herkesin mücadelesidir.
Mimarlar Odası Ankara Şubesi 24 Şubatta Türkiye Barolar Birliği Litai Konukevi’nde gerçekleştireceği genel kurulunu halka açıyor, herkesi genel kuruluna davet ediyor. 25 Şubat’ta Yüksel Caddesi’nde Mimar Kemal Ortaokulu’nda mimarları ise kararlılıkla mücadele için oy vermeye davet ediyor.

Öyleyse insan kalmak için bu seferberliğe destek vermek, kentin mücadelesini bedel ödeme pahasına yürütenlere en yüksek katılımla görev vermek, kentin davalarını/hazinesini korumak hepimizin sorumluluğu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
TEZCAN KARAKUŞ CANDAN Arşivi
SON YAZILAR