KEMAL VURALDOĞAN

KEMAL VURALDOĞAN

Adaletin önündeki engel bilirkişiler mi?

Bir şey yapmalı diyerek meydana, Adalet Yürüyüşüne davet ettiğimiz Ekrem İmamoğlu meydana çıkmasına çıktı, güzel de konuştu.

Ekrem İmamoğlu’nu avukatların, hâkimlerin, bilirkişilerin, adliye çalışanlarının, adliye ile hemhal olmuş akıl izan sahiplerinin anladığından kuşkum yok. Konuşmasının muhatabı yani Cumhur İttifakı da anlamıştır.

İmamoğlu’nu anlamaktan ziyade elle tutulur, umut veren bir siyasi programa ihtiyaç duyan seçmenlerin ise biraz daha beklemesi gerekecek gibi.

Konuşmasını dinlerken AK Parti iktidarıyla yaşıt avukatlığım, bilirkişilerden yediğim kazıklar, bilgisi ve tecrübesi ile adaletin önünü açan bilirkişiler, çökmüş hukuk sistemi gözlerimin önümden film gibi geçti.

Bugüne kadar yüzlerce bilirkişi raporu okumuş, bir o kadar bilirkişi raporuna itiraz etmiş, onun üstünde bilirkişiyi reddetmiş, bunların az bir kısmını şikâyet etmiş bir avukat olarak beylik bir laf edeyim: Adliyenin zayıf karnı bilirkişilerdir… Adliyenin hamalları yani adliyeyi ayakta tutanlar da bilirkişilerdir…

Adaletin önündeki asıl engel ise siyasetin gölgesindeki Hâkim ve Savcılar Kuruludur. Bizatihi siyasetin kendisidir: Cumhur İttifakıdır. Ben korkumdan gölge dedim siz hayal gücünüzle o gölgenin nasıl bir deve ait olduğunu hayal edersiniz artık…

Bu adalet öyle bir adalet ki bir hâkimin herhangi bir yazılım veya hesap makinesi aracılığıyla hesap yapmasına bile izin vermez. İlla bilirkişi raporu alınacak. Şaka yapmıyorum. Basit faiz davalarında, kur farkı davalarında dahi “Yargıtay veya bölge adliye mahkemesi denetimine elverişli bilirkişi raporu” alınmadan dava bitmez, bitemez.

İş davalarında kıdem, ihbar tazminatı hesaplarını, iş kazalarında iş gücü kaybını, kusur oranını, trafik kazalarında hasar bedelini, inşaat davalarında iş bedellerini, hakkedişleri, inşaat seviyelerini hep bilirkişiler hesaplar. Bilirkişiler tecrübelisinden hamal, adalet sistemi bir tuhaf olunca bilirkişilerin işi hesap kitap ile bitmez, bir de bilirkişilerden haklı ile haksızı ayırmaları beklenir. Bilirkişilik Kanununda “3. ...Bilirkişi, raporunda… hukuki nitelendirme ve değerlendirmelerde bulunamaz…Genel bilgi veya tecrübeyle ya da hâkimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamaz…” yazsa da bu kanuna uyan adliye henüz görülmemiştir. Alacağın zaman aşımına uğrayıp uğramadığını bile bilirkişiye sorulduğu yerdir Türkiye adliyeleri, AK Parti ağzıyla konuşursak Adalet Sarayları…

Hâkim ve savcıların kariyerlerinde liyakat esas alınmayınca çok az hâkim kendi alanında uzmanlaşma imkanına kavuşabiliyor. Kendi alanında uzmanlaşamayan hâkim ve savcılar da ne yazık ki bilirkişilerin kuklası olmakta. Kendi alanında uzman bir hâkim bilirkişi raporundaki hataları kolaylıkla fark edebilecekken, uzmanlaşmasına imkân tanınmayan bir hâkimin böyle bir yeteneği gelişmez, hatalı veya bilerek yalan yanlış yazılmış rapora göre karar vermek zorunda kalır.

Bilirkişiye başvurmamak bu kadar “ayıpken” bilirkişi masrafının devlet kesesinden çıktığı davalarda veya devletin mutlak davalı olduğu idari davalarda, vergi ve gümrük davalarında bilirkişiye daha az başvurulur. Vardır devletimizin bir bildiği…

Aynı dosyada ilk raporu hazırlayanların ayıplı dediği mala ikinci raporu hazırlayan bilirkişiler ayıpsız der mesela. Gel de çık işin içinden. Aynı dosyada ilk raporu hazırlayan bilirkişi 100 birim zarar hesaplarken ikincisi 150 birim, üçüncüsü 75 birim zarar hesaplayabilir. Bunlar nasıl uzman, şu bilirkişilerin kulağını çekin, birbiri ile zıt rapor mu olur diye disiplin şikayeti yaparsanız karşınıza yine Bilirkişilik Kanunu çıkacaktır: “14. .…Bölge kurulları, bilirkişi raporlarını özel veya teknik bilgi yönünden denetleyemez. (4) Bilirkişi raporlarının özel veya teknik bilgi yönünden içeriğine ilişkin bölge kurullarına başvuru yapılamaz; yapılan başvurular incelenmeksizin reddedilir…”

Bazı dosyalarda hâkim 4-5 ayrı bilirkişi raporu alır ama sadece birini ki genelde son rapordur bu, hükme (kararına) esas alır. Çünkü diğerleri hatalıdır. Ama hatalı raporu yazan bilirkişilere ödenen bilirkişi ücreti hata anlaşılınca davacıya iade edilmez. Hatayı mahkeme ve bilirkişiler yapar bedelini davanın tarafları öder. Bizim adliye teflon tava gibidir, muktedirlere dokunmadıkça onlar yanmaz ve de yapışmaz.

Gelelim ehil bilirkişi bulma meselesine. Bilirkişilik mesleğinin başında olan çömezlerin veya mesleğinin sonunda olan emeklilerin geçim ve meşgale kapısıdır çoğu zaman. Tanıdığınız hâkim veya kalem müdürü varsa bilmeden de bilirkişi olabilirsiniz. Kervan yolda düzülür misali rapor yaza yaza öğrenirsiniz bilirkişiliği. O uzun yolda düzülen sadece kervan değildir ama adaletin kendisidir…

Çoğu zaman da bilenlerin bilirkişi olmasına sistem izin vermez. Bir trafik kazası düşünün, hasar bedeli vs hesaplanacak, aslında en iyi hesabı tamirci yapar. Ama bilirkişi raporunu hazırlama görevi makine mühendisine verilir. Bir mobilya düşünün ayıplı olup olmadığını en iyi marangoz bilir. Ama bilirkişi raporunu hazırlama görevi inşaat mühendisine verilir. Hiç unutmam motor hasarına dayalı trafik kazasında, bilirkişi raporundaki zarar kalemleri arasında klima gazına yer verilmemişti. Gerçek bir bilirkişiye, tanıdığım bir tamirciye sordum, motoru sökmeden önce klimayı sökmem gerekir, klimayı sökünce gazı kaçar, bu nedenle klima gazı bedeli motor hasarının sonucudur, alacak kalemine eklenmelidir demişti. Sağ olsun mühendis bilirkişi de rapora itirazımızı okumuş ve hatasını düzeltmişti.

Kendisine bilirkişi raporu hazırlama görevi verilir verilmez gözüne kestirdiği davacıyı ve davalıyı telefonla arayıp her yola gelen bir bilirkişi olduğunu belli edenlere de dosyası bilirkişiye verilir verilmez bilirkişi ile temas kurmaya çalışan davacı veya davalıya da, tüm bunlara rağmen bildiğini yazmaktan geri durmayan, tek geliri helalinden bilirkişi ücreti olan bilirkişilere de şahitlik yaptım. Türkiye dediğimiz de böyle bir yer değil mi? Umutlanmak için de umutsuz olmak için de her türlü insanın olduğu bir ülke burası. Umut derken aklıma rüşveti kabul etmeyen Memur Teoman geldi, anmadan geçmeyelim.

Rakel Dink'in eşi Hrant Dink’in cenazesinde söylediği “Bebeklerden katil yaratan karanlıkla yüzleşmenin artık zamanıdır” tespitiyle bağlayalım yazımızı.

Hepimiz adil yargılama yapamayan bilirkişilerden, hâkimlerden ve savcılardan şikâyetçiyiz. Bu adaletsizlik bilirkişilerin, hâkimlerin veya savcıların kişisel tercihi mi? Her gün mesaiye giderken bugün nasıl bir adaletsizliğe imza atalım mı diyorlar? Yoksa adaletsizliği besleyen, büyüten bir sistem mi var? İzninizle başka bir soru daha sorayım. Hakimler ve Savcılar Kurulu adil kararlar veren hakimlerin mi önünü açıyor? Yoksa Cumhur İttifakının siyasi programı ile uyumlu karar verenlerin mi önünü açıyor?

Meslek yaşı AK Parti iktidarı aynı olan bir avukat olarak üzülerek itiraf etmek zorundayım, Cumhur İttifakının tek derdi var, iktidarını kaybetmemek, her ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak. Başta adliye çalışanları olmak üzere tüm memurlardan beklentisi de bunun sağlanması: Cumhur İttifakının sorgulanmasına, eleştirilmesine, kınanmasına sebep olacak işlem tesis etmemeleri, karar vermemeleri. Bu gerçekle yüzleşmemiz lazım.

Memlekete adalet gelmesinin olmazsa olmaz şartı ilk seçimlerde Cumhur İttifakı iktidarının seçimleri kaybetmesi. Adaletin gelmesinin yeter şartı ise adil olanın, dürüst olanın, üretenin, paylaşanın, işini iyi yapanın ödüllendirildiği, zulüm yapanın, kötülük yapanın cezalandırıldığı bir sistemi kurmamız…

Önceki ve Sonraki Yazılar
KEMAL VURALDOĞAN Arşivi
SON YAZILAR