MELİS TUFUR
KİM KORKAR HAİN KURDAN?
Her kur atağında “Dolarla mı maaş alıyorsun?”, “Kahvaltıda mazot içmiyoruz” “Ben 50 TL’lik benzin alıyorum” ve benzeri veciz ifadelerin tek açıklaması cehalet değil, aynı zamanda ideolojik konumlanışın tezahürleri, ya da çok basit “acımadı ki, acımadı ki” şeklinde de ifade edilebilecek bir tür kafayı kuma gömme tepkisiydi ama iş öyle bir noktaya geldi ki ne şaka kaldırıyor ne cehalet ne de ideolojik körlük. Mesele acil, mesele önemli.
Malumunuz, memleketimizin iktisadi yönetim biçimi piyasa ekonomisi, kurların piyasa dinamiklerine göre salınması bekleniyor, piyasanın görünmeyen elinin bu salınımı kendiliğinden düzenlediği varsayılıyor. Bu işin teorisi, elbette liberal ekonomiler çoğu zaman bu şekilde çalışmıyor. Toplumsal dinamikler ve siyasi beklentiler piyasanın o mistik, o görünmez, adı var kendisi yok elini tutuveriyor.
Geçtiğimiz hafta kör parmağım gözüne alınan faiz indirimi kararı ile kurlar bir kez daha şiddetle sarsılıyor. Artık şakası yapılan, uğruna komik videolar çekilen, “yuvarlak hesap 1 dolar=10 TL”’nin nefesi ensemizde. Hükümet tarafındaki sükûnet bu durumdan çok da rahatsız olmadıkları izlenimini veriyor. Kim bilir bu vesile ile seçim sürecine katkı sunacak yabancı sermaye girişini umuyor, bir kez daha ihracatçıların yüzünü güldürerek ekonomik göstergelerin en azından bir kısmına katkı sağlamayı planlıyor olabilirler. O kadarını bilemiyorum, bir ihtimal onlar da bilmiyor.
KOŞ VATANDAŞ KOŞ
Yabancılar için adeta “outlet”’e dönen memleketimizin güzide kurumlarından Borsa Istanbul (BIST)’da sezon sonu indirimler bütün hızıyla sürüyor. Aşağıdaki grafikte dolar bazında BIST 100 endeksine 2000 yılından günümüze bakalım. Borsadaki ilk 100 firmanın kağıtlarının ortalaması Cumhuriyet tarihinin en şiddetli ekonomik krizinin yaşandığı 2001 seviyesinin az biraz üstüne kadar gerilemiş. Sözüm ona teğet geçtiğimiz 2008 krizi ile aynı seviyede.
Sadece firmaların hisse senetleri değil, başta turizm olmak üzere tüm hizmet sektörleri, yerli kaynaklarla üretilen mallar, elbette bu üretimi gerçekleştiren emekçilerin ücreti hepsi ama hepsi an itibariyle elinde doları, euro’su olan yabancılar için ucuzladı
İHRACATTAN YOKSULLUĞA UZANAN YOL
Kur yükseldiğinde yüzü gülen az sayıda çevreden biri, fiyat avantajı sağlayacağını düşünen ihracatçılardır. Türkiye’nin 80’lerden bu yana ekonomik büyüme modeli ihracata dayalıdır. İhracat hikayemizin başlangıcını Prof. Dr. Şevket Pamuk’un Türkiye’nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi kitabından özetleyelim: Türkiye’nin ihracatı 80’li yılların başında İran-Irak arasında süren savaşın da etkisiyle şahlandı. Dönemin teşvikleri öyle göz kamaştırıcıydı ki hayali ihracatçıları da teşvik etti. Bu şahlanışın bir diğer önemli sebebi reel kur değerinin düşürülmesiydi (Pamuk, s:269.)
Pamuk, ihracattaki ilk dönem başarısıyla ilgili olarak “ithal ikamesi döneminde yaratılan üretim kapasitesi ve beceri birikimi sayesinde mümkün olabilmişti” diyerek bize üretkenliğin ve altyapının önemini hatırlatıyor. Sonra da ihracat dışında başka bir konuda başarılı olunamadığından imalat sanayii yatırımları geri kaldı diyor.
80’lerden günümüze ışınlanalım ve “Kur 9 olsun” diye ricacı olan ihracatçı sanayiciye gelelim. Ben bu anekdotu Medyascope TV ‘de Ağır Ekonomi programında Prof. Dr. Öner Günçavdı ve Prof. Dr. Haluk Levent’ten duydum. Hocalarımız programlarında, ihracata dayalı ekonomik büyüme modeli finansmanının katma değerli üretimle değil daha çok borçlanarak yapıldığını, işçi sınıfının zayıflamasından istifade reel ücretlerin düşürüldüğünü, üstüne üstlük yüksek kur avantajının işin doğal bir girdisi gibi kullandığını tane tane anlatıyorlar, https://medyascope.tv/videolar/ekonomi/agir-ekonomi/ linkinden dinleyebilirsiniz.
Borca harca girmeden, kasaları boşaltmadan namusunla üretim yapma, sonra yüksek kurdan medet um, üstelik bunu, 2009’dan bu yana verimliliği %66 arttığı halde reel ücretini %22,6 oranında düşürdüğün (DiskAr) sana ses etmesinler diye yandaş sendikalara doldurduğun işçi sınıfı olduğu halde becereme, katmerli beceriksizlik sahiden.
Hadi sanayici yurtdışına satıyor diye içerde geliri düşerken, geçim endeksi tavan yapan vatandaşı (İkinci Grafik) düşünmüyor, peki ya siyasi erk sahipleri ve bürokratlar düşük faiz-yüksek kur-yüksek enflasyon sarmallının derinleştireceği yoksulluğu ve azaltacağı satın alma gücünü görmüyorlar mı?
Bir vatandaş bugün doların, altının son durumu hakkında fikrini soran gazeteciye “ne altın gördüğüm var ne dolar, hiç bilmiyorum” diyor. O vatandaş, doları görmese de markette, ulaşımda, en azında döviz bazlı enerji tükettiği her anda hissedecek. İşte o hissin adı bendenizin ve yaşıtlarımın 80’li-90’lı yıllardan gayet iyi hatırlayacağı “enflasyon canavarı” olacak maalesef.