Muhalefet 2027’ye değil 2032’ye odaklanmalı

Yazının başlığı çok net olmasına karşın kafanızın karıştığına eminim. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidardaki 22 yılı bitti. Ama halen onu tanımayan, siyaset yapma yöntemini bilmeyen bir muhalefete tanıklık yapıyoruz. Özellikle CHP kanadı, yapılacak ilk seçimlerde iktidar olacaklarını vurguluyor. Hatta bundan eminler. Bundan eminler ama Erdoğan’ın gitmesi ve kendilerinin gelmesi için ne yaptıklarını bilmiyoruz. Bir de doğru kabul ettikleri bir yanlış var. Sanıyorlar ki 2027 ya da 2028 yılında yapılacak seçimler sonrasında makamını devir etmek için Külliye’de öylece bekleyen bir Erdoğan var. Yanılgı burada başlıyor.

Seçim odaklı bir lider Erdoğan ve bütün algoritması seçim kazanmaya yönelik. Normal şartlarda kazandığı seçim yok. Hep şartları bir biçimde anormal hale getirmiştir. Sabırlı ve sistematik çalışma yeteneği de var. Her hamlesi stratejik bir hedefe yöneliktir. Aynı anda pek çok amacına ulaşabileceği hamleler de yapabilmektedir. MHP’yi yargı eliyle böldü, yarısını yanına aldı yarısını karşıya yerleştirdi ve bu hamlesiyle 2018 ve 2023 seçimlerini çok net kazandı. Meral Akşener, genel başkanlıktan ayrıldıktan hemen sonra koşa koşa Külliye’ye gitmeseydi belki bunu bile anlamakta zorluk çekecektik. 14 Mayıs seçimleri öncesinde de PKK’lı yöneticilerden Kılıçdaroğlu’na gelen ve seçim meydanlarında “montaj şu bu” denilerek bir propaganda malzemesine dönen açıklamaların nedenlerini de anlayamamıştık. Meğerse devlet kontrolündeki İmralı ile Kandil arasında bir kontak varmış uzun zamandır.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’ye bir biçimde -gerekçesini tartışırız- “Öcalan serbest kalsın gelsin TBMM’de konuşsun” cümlesi kurdurdu Erdoğan. 2027 yılında yapılacağını varsaydığımız seçimlere yönelik bundan büyük adım atılamaz. Çok iddialı bulabilirsiniz bu cümleyi.

Bahçeli’nin Erdoğan’a koşulsuz mutlak destek veren konuşmalarında yer alan bir cümle de dikkatinizden kaçmasın, “Terör biter, enflasyon düşer Erdoğan yeniden seçilir”. Meselenin özeti de tam budur. Uzun uzun yazmaya gerek yok. Mevcut siyasi tablo ve sokaktaki insanların ruh hali de bu sonucuna doğru gidildiğini gösteriyor.

Alışık olmadığımız bir biçimde hemen hemen her gün bir anket sonuçları yayınlanıyor. Sonuçları çok ilginç olanlar da var. Pek çoğunda CHP 1. parti çıkıyor. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Erdoğan kaybediyor, ilk sırada Mansur Yavaş, 2. sırada ise Ekrem İmamoğlu çıkıyor. 31 Mart yerel seçimlerinde partisi 2. olan Erdoğan bu anket sonuçlarına takılmıyor. CHP’yi 2. parti olarak tanımlayıp yoluna devam ediyor. 2027 yılında yapmayı planladığı seçimlere yönelik planını adım adım uygulayarak yol alıyor. Anket sonuçlarından veri aldığı tek nokta, “memleketin meselelerini kim çözer?” sorusunun yanıtı. Hepsinde ya AKP ya da Erdoğan çıkıyor. Demek ki seçim sürecinde, görece çözülmüş ekonomik sorunlar ve ciddiye alınması gereken bir güvenlik sorunu/kaygısı seçmenin önüne koyulursa Erdoğan’ın işi kolaylaşacak. Aynen Bahçeli’nin dediği gibi yani.

Erdoğan’ın bir seçimi daha bu kadar kolay kazanma ihtimalini aklınız almıyor doğal olarak çünkü ülkede olumlu olarak işaretleyebileceğiniz tek bir veri yok.

Ekonomi Gazetesi 10 yıl önce yapılmış bir alışverişin fişi ile bugün aynı ürünleri alarak enflasyon oranını belirledi. 10 yıllık toplamı tamı tamına yüzde 1535. Bu veri çok somut, TÜİK oranları ile kıyas bile kabul etmez.

Ülkedeki nüfusun 16 milyonu (yüzde 20’den de az) toplam servetin yüzde 81’ine sahip. Yani 100 daireli bir sitenin 81 dairesinde 16 kişi oturuyor geri kalan 19 dairede ise 70 kişi. Bu 16 milyon kişi toplam ülke gelirinin yarısını alıyor. Yani 100 liranın 50 lirasını 16 kişi alıyor, kalan 50 lirayı ise 70 kişi paylaşıyor. (Bu 70 kişi arasındaki paylaşımda da adalet bulunmadığını kaydedelim) Bu toplam servetin yüzde 81’ine sahip olan 16 milyon kişinin yatırımlarının yüzde 77’si gayrimenkulde. Kalanları da döviz ya da faizde. ABD’de servet sahiplerinin yatırımlarının sadece yüzde 20’si gayrimenkuldedir. Avrupa’da bu oran daha düşüktür. Acayipliği anlamanız için bu oranlar. Memlekette inşaatın nasıl bir yatırım ve rant elde etme aracı haline geldiğini de bu oranlar net bir biçimde ortaya koyuyor.

Ülkemizde eylül ayı itibariyle 14,8 milyon kişi düzenli yardıma muhtaç olarak belirlenmiş. Bu sayı 2013’den bu yana yüzde 60 artmış. En zengin kadar hiçbir geliri olmayan ve devlet yardımına muhtaç bir nüfus yaratılmış. Bu tablo gerçekten içler acısı.

Üretilmiş bu dramatik tabloya karşın enflasyonla mücadele için ilk tasarrufa gidilen kalem de bu yoksullardan olmuş. 2023 yılına göre sosyal yardımların her kaleminde düşüş var. Elektrik tüketimi desteğinde 820 bin, doğalgaz desteğinde 153 bin, engelli aylığı desteğinde ise 71 bin azalma yaşanmış. Bunların bir yıl içinde ekonomik olarak zenginleştiğini düşünemeyiz. Ayrıca yoksullardan bu kesintilerin, vergi gelirlerinde rekor kırıldığı bir dönemde yaşandığını atlamayalım. Bunlara verilmiyorsa bu paralar başka yerlere aktarılıyordur.

Devlet fakir fukaraya verdiğini keserken yabancı ülkelere 22,7 milyar lira yardım yapmış. Cumhurbaşkanlığı bütçesinde azalma yok, görev zararı olarak üstü çizilen paranın miktarı yaklaşık 800 milyar. Boşa ya da politik niyetlere harcanmış para bu. İktidara yakın STK’lara -hangileri olduğunu tahmin edebilirsiniz- ödenen para 37 milyar lira. Cömertçe harcanan bu paralar sizi yanıltmasın, fakir fukaraya verilmesi gereken paralar bunlar. Sadece tercih farklı.

Bu kadar yoksulluğa karşın, halktan toplanan bağışlardan Diyanet Vakfı yurtdışında 40,1 milyon Euro harcayarak cami yaptırmış. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 6 ayda harcadığı para ODTÜ ve Boğaziçi’nin da aralarında bulunduğu 76 üniversiteden daha fazla. Tam 55,6 milyar lira. 2024’ün ilk 6 ayında kredi kartı ve borcunu ödeyemediği için icraya düşen kişi sayısı 1 milyon 63 bin 379. Kredi kartı ve kredi kullanımındaki artış oranları icradaki dosya sayısının artacağına ilişkin potansiyeli de ortaya koyuyor.

Ekonominin ticaret tarafı da olumsuz sinyaller veriyor. Ekim ayında kurulan şirket sayısında yüzde 2’lik azalma, kapanan şirket sayısında yüzde 8 artış var. 10 aylık süredeki kurulan şirket sayısındaki azalma yüzde 12, kapanan şirket sayısında artış ise yüzde 21.

Bütün bu sıkıntıları tüm sıcaklığıyla yaşayan seçmene sorulduğu zaman, bu sıkıntılarının kaynağını, bu sıkıntıları ortadan kaldıracak tercih olarak belirtmesi dünyada eşi benzeri olmayan bir haldir. Bunun için seçmeni ya da anketlere yanıt verenleri yani halkı suçlamak en kolayıdır. Bunu değil zor olanı yapmak lazım. Muhtemelen 2027 yılında yapılacak seçime doğru gidilirken planını adım adım uygulayan bir Erdoğan ve ülkede, her alandaki ağır tabloya karşın dağınık, savrulan bir toptan muhalefet var. Başlığı umarım anlatabilmişimdir…

Önceki ve Sonraki Yazılar
SEDAT BOZKURT Arşivi
SON YAZILAR