‘Mutabakat Metni’nin umut vadeden buruk sevinci

Hayret, Altılı Masa’nın dün açıklanan ‘Mutabakat Metni’ni genel olarak tatmin edici bulundu. Bu arada, ‘Milli Demokratik Devrim Manifestosu’ beklentisi içinde olup, dudak bükerek karşılayanlar da yok değildi.

Oysa, siyasal tarih bir yana, apartman yönetimi toplantı geleneğimizde bile 6 daire sahibinin bir araya gelip 3 konuda ortak karar almasına bizde pek rastlanmaz.

Kürt Meselesi’nde bir şey söylenmesi zaten şaşırtıcı olurdu ama İstanbul Sözleşmesi’nin ana metinde yer alamaması ilginçti.

Cumhurbaşkanlığı uçaklarının satılıp yangın uçakları alınacağı, Çankaya Köşkü'ne taşınılacağı, Atatürk Havalimanı'nın açılacağı, Kadın bakanlığı kurulacağı anonslarına karşı gösterilen büyük coşku önemli bir işaretti.

Öyleydi ama “Temel hedefimiz, Türkiye’yi herkesin insan onuruna yaraşır bir yaşam sürdüğü ve sosyal refah standartlarına ulaştığı, kadınların, çocukların, gençlerin ve tüm vatandaşların geleceğe umutla baktığı, toplumsal barış ve huzurun tesis edildiği mutlu bir ülke haline getirmektir” sözleri üzerine salonun alkıştan yıkılmaması ise düşündürücüydü, hatta bir miktar da üzücüydü.

Bu vaadin “Olsa iyi olur” kıvamında sırt sıvazlar gibi geçiştirilmesi karşısında biraz burulduğumu itiraf etmeliyim.

***

Bu arada, Türkiye'nin kurucu üyesi olduğu Avrupa Konseyi ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin hukuki belgeleriyle uyum sağlanması şeklindeki vurgu da arada kaynadı, gitti.

İyi bir sonuçla galip gelinmiş maçtan sonra, takımda en çok beğendiğin futbolcunun tribünler tarafından çağrılıp özel olarak alkışlanmaması durumunda hissedilen vefasızlık duygusuna kapılıyor insan.

Kürsüdeki konuşmacının “ Görevini kötüye kullanarak AYM veya AİHM’in hak ihlali kararına yol açan hâkim ve savcılara neden oldukları tazminat ve zararın rücu edilmesini sağlayacağız” sözlerini duyduğumda ise, şampiyonluk maçında kritik golü atan futbolcuya sarılmak üzere sahaya atlamak isteyen taraftarın duyduğu sevinci hissettim.

***

Ne ki, Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun ikiye ayrılacağı vaadine karşı gösterilen sessizliği anlayabiliyordum. Her iki grubun üyelerinin de, mahkeme salonunda yüksek kürsüde oturdukları için, toplum nezdinde Tanrısal bir konuma sahip olduklarını biliyordum. Ne zaman hakim ve savcı karşısına çıkılsa, öteki dünyada büyük hesap günü yapılacak sorguyu hatırladıkları anda hissedilen diz titremesi hemen kendini gösterirdi.

Bu nedenle, Ceza yargılamalarında, duruşma düzenini “silahların eşitliği ilkesi”ne uygun hale getirecek, iddia makamı ile savunma makamının duruşma salonlarında fiziki olarak eşit konumda olmasını sağlayacağız” önermesinin de çok anlaşıldığını sanmıyorum. Artık kabak tadı veren bu vaadin, artık avukatlar tarafından da inandırıcı bulunduğuna ise zinhar inanmıyorum.

Öte yandan, “ Tutuklamanın istisna olması ilkesinin titizlikle uygulanması için gerekli tedbirleri alacağız” duyurusuna da karnımız toktur. 6’lı masa iyi niyetli olsa da, toplumda var olan tutuklama seviciliği devam ettiği sürece, bu duyurunun uygulamaya geçmesi zordur.

Yine de, “ Tutukluluk ve tutukluluğun incelenmesi kararlarının gerekçesinde somut olgu, olay ve delillerin ayrıntılı olarak yazılmasını temin edeceğiz” önemlidir, düşünülmüş olması bile yeterlidir.

***

Metinde önemli ama muğlak kalan ifadeler de var. Aşağıda bold başlıklar halinde belirtiyor ve konuyla ilgili homurdanmalarıma parantez içinde yer veriyorum:

“ Hâkimler idari görevleri bakımından Adalet Bakanlığı’na bağlı olmayacak

(Hakimlerle Adalet Bakanlığı arasındaki bu göbek bağının kesilmesi yerinde bir karardır. Hakimler, evrensel hukuk ölçüleri gereği kararlarını verirken üzerlerinde doğrudan veya dolaylı olarak hiçbir baskı hissetmemeleri gerekir)

“ Savunma ( Avukatlar kastediliyor A.E) mesleğini anayasal güvenceye kavuşturacağız”

(Savunmanın asal sorunu Anayasa değil, mevcut olan düzenlemelerin bile yeterince uygulanmamasından kaynaklanıyor. Avukatlar, hakim ve savcılıkların nezdinde “olmasalar da olur” şeklinde algılandıkça, savunmanın özgürlüğü ve yargının bağımsızlığını hiç ağzımıza almasak daha dürüstçe olur)

Kanun yapım süreçlerini demokratikleştireceğiz. Meclis’in yürütme organını millet adına denetleme yetkisini güçlendireceğiz”

( Hadi inşallah diyor ve üzerine bir şey söylemeye gerek duymuyorum)

“ Birinci sınıf olan hâkim ve savcılar bakımından coğrafi teminat güvencesi getireceğiz”

( Mutabakatta en flaş vaatlerinden birisi olarak görülüyor. Ancak, teminatın neden birinci sınıf hakim ve savcılarla sınırlı tutulduğu anlaşılamamıştır)

“ Savcıların, araştırma ve soruşturma görevlerini etkin bir şekilde yerine getirmelerini sağlamak amacıyla, Cumhuriyet Başsavcılıklarına bağlı Adli Kolluk Teşkilatı kuracağız”

( Geçiniz. Bugüne kadar çok söylenmiş ve her defasında ilk unutulan önermelerden biri olmuştur)

“ Sulh Ceza Hakimliklerini kaldırarak bunların yerine Sulh Ceza Mahkemelerini kuracak; görev, yetki ve işleyişlerini hukuk devletinin gereklerine göre düzenleyeceğiz”

( Bekliyoruz, göreceğiz)

Hukuk eğitiminin kalitesini yükseltmek amacıyla hukuk fakültelerinin sayısını azaltacak, fakültelerin akademik kadrolarında, müfredatında ve kütüphane olanaklarında kapsamlı iyileştirmeler yapacağız”

( Bu önemli sorunun üstesinden gelmek için mevzuatta nasıl bir düzenleme yapacaklarını fevkalade merak etmekteyim)

“ Türkiye Adalet Akademisi’nin eğitim kadrosunu ve hâkim ve savcı adaylarının eğitimlerini daha nitelikli hale getireceğiz”

( İşte Türk yargısının en önemli sorunlarından birisi de budur. Hakim ve savcıların yetiştirme ocağı olan bu okulların işleyişi ve müfredatının evrensel kriterler çerçevesinde gözden geçirilmesine acil ve elzem olarak ihtiyaç vardır. Umarım unutulmaz. Hatırlatmak boynumuzun borcu olsun)

“Görevini kötüye kullanmak suretiyle, Anayasa Mahkemesi veya Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin verdiği hak ihlali kararına sebep olup devleti tazminata mahkûm ettiren ve zarara uğratan hâkimlere ve savcılara bu tazminat ve zararın rücu ettirilmesini sağlayacağız”

( Yukarıda sözünü ettim ama tekrarlamak da hiçbir beis yok. Türk yargısında geleneksel olarak yerel mahkemeler “ Ben kararımı böyle veriyorum, beğenmezseniz istinaf mahkemesinde temyiz edersiniz”, İstinaf mahkemesi “ Ben böyle uygun görüyorum, dilerseniz Yargıtay’a başvurun”, Yargıtay ise “ Benden bu kadar, Anayasa Mahkemesi yolu açıktır, Anayasa Mahkemesi ise “ Siz en iyisi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurun” yaklaşımı içindedirler. AİHM verdiği kararda, eğer başvurucunun hak ihlaline uğradığını tespit edip, tazminata hükmetmiş ise bu bedel Hazine tarafından karşılanmaktadır. Türkiye’nin bu şekilde her yıl ne kadar tazminat ödendiği ve hangi kalemden karşılandığı belli değildir.)

“Bir ilde ancak bir baro kurulabilmesini anayasal olarak düzenleyecek, çoklu baro sistemine son vereceğiz

( Hay ağzınıza sağlık!)

Önceki ve Sonraki Yazılar
ADNAN EKİNCİ Arşivi
SON YAZILAR